Duası ve Bedduasıyla ‘Vakıflar’
27 Kasım 2016 Fatih Yılmaz

Duası ve Bedduasıyla ‘Vakıflar’

Osmanlılarda vakıf, millet sayesinde kazanılan serveti, tekrar o toplumun istifade ve hizmetlerine sunan bir vefa müessesesi olarak ortaya çıkmıştır. Şanlı ecdadımız, dünyada ve İslam’dan başka hiçbir dinde eşi ve benzeri olmayan vakıf medeniyetini kurmuşlardır. Hâkim oldukları her yerde hayır ve hasenatta eşine, benzerine rastlanmaz bir şekilde yarış etmişler, birer vakıf insan olmuşlardır. Eserleri hala ayakta durmaktadır.

Allah Teâlâ, insanı, kâinatı ve eşyayı emanet olarak vasıflandırmaktadır. Kâinatta her şey insana emanet olarak tevdi edilmiştir. Evlat, mal, mülk, sıhhat, hepsi bu muhteva içindeki emanetlerdir. İnsan bunları titizlikle korumak mecburiyetindedir. Emanetin yerine teslimi de rahmettir, berekettir.

Vakfın ehemmiyeti hususunda, hikâye niteliğinde zamanımıza kadar gelen Süleyman aleyhisselam ile serçe kuşu arasındaki tartışma çok ibretlidir. Servette gaye “İnsanların hayırlısı, insanlara hayırlı olandır.” hadisi şerifinin sırrına erebilmektir. Paranın yeri gönül değil, cüzdandır! Arif bir şairin şu kıtası insanın gafletini ne güzel anlatır:

Bir misafirhanedir dünya-yı dun / Anda bir kâşanede, viranede
Bir onulmaz çaresiz sevdadayım, / Hane yaptırdım misafirhanede!

Bilinmelidir ki fakirlerin ve gariplerin duaları, varlıklı ve güçlüler için bir huzur kaynağıdır. Ve onlar için manevi bir yardımdır. Yine bilinmelidir ki fakirlik ve muhtaçlık, bir zillet ve meskenet değil, belki ahiret tarafı aydınlık bir hikmet ve lütuf tezahürüdür. Yeter ki bu duruma sabır ve sebat gösterilsin.

Hizmet edenler tarafından vakıf malı, layık olmayan bir yere sarf edildiğinde, ekseriyetle hak sahipleriyle helalleşmek mümkün olmayacağından, neticede hesap ve hüküm ilâhî mahkemeye kalacaktır.

Vakfın amacına hizmet eden kişiler için Kanuni Sultan Süleyman “Her kimse ki; vakıflarımın bekasına özen ve gelirlerinin artırılmasına itina gösterirse; bağışlayıcı olan Allah Teâlâ’nın huzurunda ameli güzel ve makbul olup, mükâfatı sayılamayacak kadar çok olsun, dünya üzüntülerinden korunsun ve muhafaza edilsin.” diye dua etmişlerdir. Bunun yanı sıra bir de vakıf bedduası vardır. Vakfedilen bir malı hor kullananlar hakkında çok büyük beddualar edilmiştir. Bu konuyla ilgili olarak Sultan II. Bayezid’in vakfiyesinde şöyle geçer:

 “Allah’a ve ahiret gününe inanan, güzel ve temiz olan Hazreti Peygamberi tasdik eden, sultan, emir, bakan, küçük veya büyük herhangi bir kimseye, bu vakfı değiştirmek, bozmak, nakletmek, eksiltmek, başka bir hale getirmek, iptal etmek, işlemez hale getirmek, ihmal etmek ve tebdil etmek helal olmaz. Kim onun şartlarından herhangi bir şeyi veya kaidelerinden herhangi bir kaideyi bozuk bir yorum ve geçersiz bir yöntemle değiştirir, iptal eder ve değiştirilmesi için uğraşır, feshedilmesine veya başka bir hale dönüştürülmesine kastederse, haramı üstlenmiş, günaha girmiş ve masiyetleri irtikâp etmiş olur. Böylece günahkârlar alınlarından tutularak cezalandırıldıkları gün Allah onların hesabını görsün. Malik onların isteklisi, zebaniler davetçisi ve cehennem nasibi olsun. Zira Allah’ın hesabı hızlıdır. Kim bunu işittikten sonra, onu değiştirirse onun günahı, değiştirenler üzerinedir. Kuşkusuz O, iyilik edenlerin ecrini zayi etmez.”

Şair diyor ki:
“Adem odur ki koya her yerde bir eser, / Eseri olmayanın yerinde yeller eser.”

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr