Ağustos 2024 Atilla DEĞİRMENCİ A- A+
A- A+

Şehrin Yiğit Erleri

Bir şehir yanıyor… Dünyanın gözü önünde ama dünyanın umurunda değil. Vatanları işgal edilmiş milletin çocukları, gençleri, kadınları ve yaşlıları katlediliyor. Üzerlerine atılan tonlarca bombanın etkisiyle şehir harabeye döndü. Ne okul kaldı, ne hastane ne de ev. Sığınak olarak girilen her mekân gâvurcukların saldırısına uğruyor. Şehirde ayakta kalan tek şey ümmetin izzetli gençleri. Ve onlar mücadelesiyle dünyaya meydan okuyor. Tüm azgınlara “İnsan ölür ama mücadele ölmeyecek” mesajını haykırıyor.

Bir şehir yakılıyor… Dünyayı zulümata boğmak isteyen şımarık azgınlar tarafından. Her türlü ahlaksızlığa sempati duyan bu azgınlar yalnızca Müslümana tahammül edemez. Ki bu aşağılık mahlûklar Müslümanların yaşadığı şehirleri uydurdukları ufacık bahanelerle alt üst eder. Nice masumların canına kıyar ama sokaktaki köpeğe gösterdiği ilgiyi insana göstermez. Ve “ölmesi gerekiyordu” der. Kravatıyla veya fularıyla insanlığı ölüme sürüklerken karşılaştığı izzetli, sebatkâr üç-beş Müslüman genç tüm planlarını yok eder.

Gerçeği görmek adına tüm şehirler yanıyor aslında. Üzerine bomba yağdırılan şehir belki de diğerlerinden daha iyi durumda. Dipdiri imanlarıyla tüm izm’lere meydan okuyorlar çünkü. Diğer şehirlerde ise insanlığı işaret eden tüm melekeler düzen koyucular tarafından sinsice ortadan kaldırılıyor. Kulaklara hoş gelen ama sapkınlığın kaynağını oluşturan kavramlar kullanılarak hem de. İşte bu yüzden şehirler feryat ediyor.

Evet, şehirler feryat ediyor. Yaşanmaz oldu buralar diye. Ne merhamet kaldı ne de namus. Gizli bir el –ama ifsat ehlinden- şehirlerin ayarlarıyla oynuyor. Hem mekânları hem de şehrin can damarı insanı bozdular. Arzu ediyorlar ki tek tip insan yetişsin. Sporda taraftarlaşan, eğlencede ahlaksızlaşan, kazanmada haramileşen, insan ilişkilerinde bencilleşen, yemeğinde doyumsuzlaşan ve inancında müşrikleşen insan tipleri… Küçük ekranlarda kısa görüntülerle bilinçsizleştirilen, aynı zamanda gelgeç zevklerin kuşattığı insanları yetiştirmek istiyorlar.

Nihayetinde şehirlerde hayat bitiyor. “Olur mu, öyle şey? Hayatın kalbi şehirlerde atıyor!” diyenleri duyuyorum. Hâlbuki hayat insanla alakalıdır. Eşyalaşmış insanlar hayata etki edemez ki. Alışveriş ve eğlence merkezlerini –ihtiyaçları da olmadığı halde- tıka basa dolduran insanlar hayata ne sunabilir? Onlar yanı başlarında temel insani ihtiyaçlarını karşılayamayan muhtaçları görmezler bile. Aslında şehrin kalitesi yetiştirdiği insanın kalitesi kadardır. Tabi ki insanın kalitesini de Allah ve Rasul’üne itaati belirler. Biz yüzyıllarca böyle gördük ve böyle görmeye de devam edeceğiz.

Ve bazı şehirlerin mahzunluğu artıyor. Bir zamanlar –batının dünyaya yön veremediği zamanlarda- dünyanın odak noktasıyken şimdilerde özellikle Müslüman gençlerin gündeminde bile olmayan şehirlerin mahzunluğundan bahsediyorum. Buhara’dan, Semerkant’tan, Şam’dan, İstanbul’dan, Kurtuba’dan, İskenderiye’den, Gırnata’dan, Kudüs’ten… Bu şehirleri gündemlerimizden düşüreli bir hayli oldu. Ufkumuz daraldı ve medeniyetimizin izlerini takip edeceğimize yığınlaşmış kalabalıkların cirit attığı batının karanlık şehirlerinin hayranı olduk. Hakikaten yazık ediyoruz kendimize.

Fakat bir takım soysuzun yaptıklarından dolayı şehirlerden ümidimizi kesecek değiliz. Dünyanın en izzetli ve iffetli gençleri kenar mahalleleri olsa da yine şehirlerde yetişecektir. Ahlakın en güzel örnekleri yine şehirlerde yaşanacaktır. Ama bunun için özümüze yani kulluğumuza dönmek gerekiyor. Dönüş elbette yiğit, fedakâr gençlerin azmiyle olacaktır. Rabbim muvaffakiyetler lütfeylesin.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Ağustos 2024

Sayı: 46