Şehre Kimlik Vermek
Yaşadığımız dünya yaşlandıkça daha da kalabalık hale geliyor. Hem insan sayısı artıyor, hem de sorunları çoğalıyor ahiretin tarlasının.
Baş döndüren haz duyguları, hızı arttıkça artan seküler yaşamı ve yapay ilişkileri ile bozulan metropoller var karşımızda.
Gündüz iş telaşıyla yoğunluk yaşanan yollar, gece ışıkların ışıltısıyla yaşanan renkli/menfi-müspet sosyal hayatlar. Sosyal renklilikler haram yolundaysa ışıklara bir el atmak, yok helal yoldaysa bir omuz vermek gerekir.
Ruhsuz ve hatta ruhumuzu sıkan bunaltan alışveriş merkezleri, (kapitalizmin tapınakları gibi) boyu uzadıkça insanlığı kısalan plazalar, gökdelenler, çöktükçe çöküyor üstümüze, neredeyse nefes alamayacak hale geldik.
Trafiği ayrı dert, ekonomisi başka bir dert koca vilayetlerin.
Sorunlarını teşhis ve tespit ettikten sonra tedavi gerek koca kentlerimize.
Şehirlerde yine de yapacak çok şeyin olduğunu bilelim, işimizin zorluğunun farkına varalım ve Bismillah diyerek yola koyulalım.
Şehirlerde İslami Yaşam
Elbette bütün şehirleri aynı kefeye koymak bütün insanları aynı olarak değerlendirmek, yani bu konuda genelleme yapmak yanlış olduğu kanaatindeyim. Doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine, hatta komşu olan illerde dahi yapılar fark edilecek kadar net gözükebiliyor.
Bir tarafta İslam’la neredeyse bağını kesmiş tamamen batının taklit edildiği gelenek göreneklerin dahi unutulduğu şehirler, bir tarafa da seküler hayata direnmeye çalışan kentler.
İslam’ı dört ana hüküm başlığı altında yaşadığımızı düşünürsek (inanç, ibadet, ahlak ve muamelat konularını) şehirler üzerinden bir film çekerek değerlendirirsek gerçekten zor bir yerde olduğumuzu kabul etmemiz gerekir.
Yüksek sesle inançsızlığını dile getiren insanlarla, kısmen inandığını söyleyip inanmayanlar oluşturdukları korolarla şehir meydanlarında cehalet asrına rahmet okutacak eylemler içindeler.
Okullarımızın durumu maalesef içler acısı. Eğitim şart diye muhabbete başlayanlara öncelikli eğitim şart. Önce terbiye sonra talim. Öğretimin ve öğretenin terbiyesinin olmadığı yerlerde verildiği zannedilen eğitim kâğıt üstünde yapılan çalışmalardan başka bir şey ifade etmez gözüküyor.
Şehirlere İslam Götürelim
Herkesin her şeyden haberdar olduğu ama bilgisinin olmadığı ve bilmediklerinin de maalesef bilmediği modern bir cehalet asrında yaşıyoruz. Bu zamanlarda tebliğ yapmak öyle kolay bir mesele de değil. İnsanlarla uzun uzun konuşmanın çok fayda etmediği, ister bilimsel, ister ilmi konuşmalar yapın insanların etkilenmediği bir dönemi yaşıyoruz.
Herkesin kendi sabitelerinin oluştuğu ve herkesin doğru olduğu dünyada yanlış olan bir şeylerin olduğunun farkına varmalıyız.
Neler Yapmalı, Nasıl Yapmalı?
- İlk yapmamız gereken iş halimizi düzeltmek. Kendimizi değiştirmeden toplumu değiştirip/dönüştürme imkânımız olmayacak.
- İletişime selam ve dua katmakla başlayabiliriz şehirlere medeniyet getirmeye. Çoluk, çocuk, genç, yaşlı demeden Allah’ın selamı ile tebessüm ederek buluşturmalıyız insanımızı. Binamıza girerken, otobüse binerken, mahallede yürürken önce selam sonra kelam demeliyiz.
- Kendimizi ve çalışmalarımızı öne çıkarmadan eğer konuşacaksak önce Allah’ın kelamını konuşturalım. Sonra Resul’ünün aleyhisselam hayatından örnekler verelim. Örnek nesil, sahabe efendilerimizin hayatlarından örneklerle anlatmalıyız asr-ı saadetin İslam’ını.
- Zaman zaman komşularımızın ziyaretine giderek mutluluklarına ortak olma çabası içerisinde olmalıyız. Düğünlerinde ve bayram günlerinde kısa da olsa tebrik için uğramalıyız. Cenazelerinde ve ailevi sıkıntılarında yanlarında olarak kısaca teselliler telkini yapmalıyız. Hiçbir şey demesek dahi yanlarında olmamız yeterli. Efendimizin komşuluk hakları ile ilgili uyarılarını hiç aklımızdan çıkarmayalım.
- İhtiyaç sahiplerinin yanında olarak kendimizden infak etmeliyiz. İnsanlara ibadet tavsiyesinden daha tesirli tebliğ onlara yediğimizden yedirmek, giydiğimizden giydirmektir. Özellikle toplumsal afet ve felaketlerde öncü olmalı maddi ve manevi, mali ve bedeni olarak yardımlarda bulunmalıyız.
- Şehirlerde muhakkak iyilik hareketleri içerisinde olup iyiliğin sesini yükseltmemiz gerekiyor. Zaman olacak çevre hassasiyetiyle de öne çıkacağız. Zaman gelecek toplumsal adaletin sağlanması için sesimizi yükselteceğiz. Zalimin karşısında, mazlumun yanında olma hassasiyetimiz olmalı. Sadece bir çevrenin değil, hakkın, iyiliğin öncüleri olmalıyız. Kötülüğün bangır bangır bağırdığı yerde iyiliğin sesinin cılız çıkması kabul edilecek bir şey değil.
- Ayrıştıran, ötekileştiren ve nefret içeren dil kullanmaktan uzak durmamız gerekmektedir. (Allah için nefret başka) Bir siyasi partinin, bir futbol takımının amigosu değiliz. Biz Müslümanız.
Şehirlerde de, köylerde de maalesef hayatımız İslam’dan uzaklaşmakta. Hep birlikte Allah’ın ipine toptan sımsıkı sarılarak kurtulabiliriz.
Rabbim yar ve yardımcımız olsun.