Manzara
Bir gece vakti şehre bakarken ayaklarınızın altındaki şehir ışıkları ile gökyüzündeki yıldızlar birbirine karışır. Şehrin gürültüsü ve kirliliği çok derinlerde kalmıştır artık. Sadece şehrin büyüleyici silueti etrafınızı sarar. Tüm o eski tarihi, büyüleyici mimarisi ve hatıraları, yerini duygusal bir boşluğa bırakır. Belki de sadece bu noktadan bakıldığında, şehir insanı romantik bir ruh haline bürür. Merdivenlerden yavaşça inersiniz. Koca bir şehir akarken sessiz dinginlikte duran tek kişi sizmişsiniz gibi yavaşça inersiniz. Ay ışığının yumuşaklığı gizemini arttırırken, kendi gizeminizde kaybolduğunuzu hissedersiniz. Şehrin en büyük tepesi olmasından dolayı, her ayrıntıyı müşahede etme fırsatı sunar. Her bir yapı, her bir ışık, her bir gölge sizi şehrin geçmişine götürür. Kralları, ihtilalleri ve sanatı anımsarsınız. Nelere tanıklık ettiğini, içinde neleri barındırdığını ve neleri barındıracağını düşünmek, en keyif verici yanlarından biridir.
D’arbres au vent et de poussière d’ombre et d’or.
Et c’est ce qu’on peut dire un brin de paysage ?
Vos yeux qui n’ont jamais rien vu que Montmartre,
Campagne vert de plaie et ville blanc de dartre
(Verlaine)
Temaşa ettiğiniz sokaklar, Picasso’dan Van Gogh’a kadar pek çok sanatçının ayak izlerini taşır. Rimbaud ve Baudelaire bu sokaklardan ilham alarak şiirlerini kaleme almışlardır. Hemen yanınızda ressamlar, tuvallerinde gecenin büyüsünü yakalamaya çalışır. Sokak şarkıcıları, usta şairlerin dizelerinden kulağınıza nağmeler mırıldanır. Geçirilen bu anlar, sadece bir seyir keyfinden ibaret değildir. Şehrin bir parçası olmanın verdiği dinginliği hissedersiniz. Esen hafif bir meltem, size kendinizi ve gerçekleri hatırlatır. (Montmartre/Paris)