Eski Dost: Süleymaniye
Ağustos 2018 Süleyman BEYAZ A- A+
A- A+

Eski Dost: Süleymaniye

Sabahın erken vakitleriydi güneşten kopan ışık huzmeleri asfalt yolları ve kaldırımları süpürürcesine hücum ediyordu şehre. Sabah namazı cemaati yeni dağılıyordu Süleymaniye’den. Camiyi ağır ağır boşaltan cemaati izliyordu Süleymaniye. Derin bir iç çekişin ardından boğazı selamlarcasına gözlerini boğazın etrafından sürdü. O sırada gözüne yüksekçe bir gökdelen ilişti. Bu bina minarelerinden çok daha yüksekti. İçten içe sordu “acaba bu binadan bana dost olur mu?” Hâlbuki birçok dostu vardı Süleymaniye’nin. Hemen yakınındaki Beyazıt, Sultan Ahmet, Ayasofya biraz ötedeki Yavuz Sultan Selim ve daha birçok kütüphane, hamam, çeşme, sarnıç, saray dostu vardı Süleymaniye’nin. Ancak yeni bir bina ile hiç bağ kurmamıştı. Tam bunlar içinden geçerken seslendi gökdelen:

  • “Hey babalık ne baktın yoksa yüzeyin parlak camları gözlerini mi aldı?”

Diye sordu biraz kibirli birazda gülerek. Süleymaniye hemen toparlanıp vakur ve tok sesi ile:

  • “Sadece ne zamandır birbirimizi görüyoruz ancak tanışmaya fırsat olmadı. Kimsin, necisin diye sormak geçmişti içimden.”

Bunu duyan gökdelen hızlı bir girişle daldı lafa:

  • “Babalık bir zamanlar ben İstanbul’un en yüksek binasıydım. Ta ki sahibime dar gelip yeni bir gökdelen yaptırana kadar. Ardından sahibimin en güçlü rakiplerimden biri beni satın aldı. Şimdi onun tarafından işletiliyorum. Son model akıllı sistemlerle donatılmış katlarım dâhil her şey elektronik. Ben de seni uzun zamandır görüyorum. Günün 4 vakti kulelerinizden garip bir melodi yayıyorsunuz. Sen ve diğer arkadaşların. E tabi o çook eski taşlarını da oldukça otantik yaşını da merak etmiyor değilim hani.”

Süleymaniye biraz kibirli biraz aşağılayıcı tavrından rahatsız olduğu gökdelene kendinden, temsil ettiği değerlerden biraz bahsetmeye karar verdi:

  • “Ben minarelerimden günde 5 vakit ezanı tüm şehri uyandırmak ve yaratıcının davetini iletmek üzere yeryüzüne duyururum. Bu bahsettiğin ses melodi değil ezandır. Ve 4 vakit değil 5 vakit okunur. Ancak tahmin ediyorum sabah namazı için okunan ezandan habersiz olduğun için 4 tanesini duyuyorsun.”

Gökdelen biraz şaşkın biraz da kendinden emin sordu:

  • “Ben sabah erken uyanırım. Şehirde herkes uyuyordur ben uyandığımda. Saat 8’de mesaim başlar benim. Duymamam imkânsız.”

Süleymaniye tebessüm ederek devam etti:

  • “Bu yaz vakitlerinde saat 5 civarı okunur sabah ezanı. Gün o zaman başlar. Ancak maalesef Müslümanlar’dan günü sabah namazı ile başlatanlar oldukça az. Eskiden böyle değildi. Esnaf, devlet-i ali memurları ve ahali sabah namazı ile başlatırlardı günü.”

Gökdelen bozulduğunu belli etmeden konuyu değiştirdi:

  • “Uzun zamandır sana bakıyorum. Şehrin en kıymetli yerlerinden birini işgal ediyorsun. Ve bu şehre ait olmadığın o kadar belli ki hala ayakta durman şaşırtıcı.”

Süleymaniye bu sözlerin üzerine hikmet tokmağı ile gökdelene sihirli bir dokunuş yapmak üzere girdi lafa:

  • “Bak evladım! Şehir kurmak ahlaki bir meseledir her medeniyet bir kutsala dayanır. Ben 550 yıl önce inşa edildim. Son yüzyıla kadar bu şehrin kutsalının bir nişanesi idim. Benden daha yüksekte bir yapı yapılamaz, daha görkemli bir yapı inşa edilemezdi. Şehrin yolları bana çıkardı. Lakin son yüzyıl vahşi kapitalizme esir düşen bu şerefli millet, yeni kutsal yapılar ve mabetler inşa etmeye başladı. Mesela stadyumlar… Öbür deyişle dev beşikler… Sonra senin gibi ve senin bire bir aynın olan gökdelenler… Sizler bu yüzyılın kutsalları olan haz hız ve parayı temsil ediyorsunuz. Sizler 100 yıl öncesinde yoktunuz ancak ben bir külliyeyim, soyum Mescid-i Nebeviye dayanır.

Bak evladım, şehir kalplerdeki inancın 3 boyutlu halidir. Benim zamanımda insanlar mezarları şehrin göbeğine yaparlardı. Ölüm gerçeğini her an hissedip onunla hayat bulabilmek adına. Şimdi şehrin dışına itildi tüm mezarlar.

Bak evladım, ben 550 yıldır aynı amaca, aynı niyet ile hizmet ediyorum. Nice zulüm gördüm. Nice adaletli zamanlarda kaimdim ancak ne zor zamanda ne rahat vakitlerde söylediklerim, amacım, niyetim, sahibim hiç değişmedi. Ancak sen üzerinde yazan tabelanınsın. Elektrik, su paranı kim ödüyorsa onunsun. El değiştirince dil değiştirirsin.

Bak evladım, ben beni inşa edeni unutturmam. Seni ise her mühendis inşa edebilir, kim inşa etti ise adı bilinmez.

Bak evladım; matematik, geometri, astronomi ve daha nice ilim gizlidir bende. Lakin bunlar ile gösteriş yapmam. Bunların hepsi Allah’a ulaşmak, onun şanını yüceltmek ve onu hakkı ile tespit edebilmek içindir. Sen ise sadece demir ve çimentodan ibaretsin.

Ben elektriksiz de yaşarım ancak sen elektriksiz bir yığın betondan başka hiçsin. Son olarak betonun ömrü 50 yıldan fazla değil ve sen yıkıldığında moloz olacaksın. Hiçbir işe yaramayan bir yığın moloz… Ve etrafı kirletmekten başka maharetin olmayacak.”

Dedi ve sustu ihtiyar, bu kadar dercesine. Ve acır gözlerle baktı muhatabına. Geçen cuma hutbesinde okunan hadis geldi aklına “Kişi dostunun dini üzeredir. Öyleyse her biriniz, kiminle dostluk kuracağına dikkat etsin.” Bundan dolayı dost olamayız dedi kendi içinden...

Evvel refik ba’del tarik

Allah tevfîkini refîk eylesin.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Ağustos 2018

Sayı: 22