Bin Minareli Şehir (مدينة الألف مئذنة)
Kahire, misafirlerini genellikle kargaşa ve kaosla karşılar. Aşırı kalabalıktan dolayı kuralların ve düzenin neredeyse olmadığı bu şehre alışmak oldukça zordur. Nüfusunun fazlalığının yanı sıra Kahire, kültürel ve tarihi olarak da son derece zengin bir şehirdir. İslam medeniyeti, bu kadim topraklarda derinlemesine kök salmıştır. İslam mimarisinin en güzel örneklerini barındıran Kahire; camileri, medreseleri ve türbeleriyle adeta bir açık hava müzesidir. Şehre havadan baktığınızda, farklı dönemlere ait camilerin minarelerinin her tarafta yükseldiğini görürsünüz. Bir rivayete göre, Kahire’de bin adet minare bulunmaktadır. Bu sebeple Kahire’ye “Bin Minareli Şehir” adı da verilmiştir.
Kahire, tarih boyunca birçok İslam medeniyetine ev sahipliği yapmıştır. “Al-Mu’izz Liddin Allah Al-Fatimi” sokağına adım attığınızda, kendinizi Fâtımîler, Eyyûbîler, Memlükler ve Osmanlılar’a ait eserlerin arasında bulursunuz. Ezan seslerinin yankılandığı bu sokaklarda yürürken, geçmişin gölgesinde bugünü yaşarsınız.
Kahire’nin insanı derinden sarsan bir diğer yanı da “Ölüler Şehri”dir. “Ölüler Şehri” olarak adlandırılan bu bölge, Kahire’nin güneyinde yer alan ve yüz binlerce mezardan oluşan geniş bir alandır. Burada binlerce mübarek zat medfundur. Aralarında İmam Şafiî, Zahid el-Kevseri, Mustafa Sabri Efendi, Hasan el-Benna gibi nice alimler yer almaktadır. Ne yazık ki bu mezarlar metruk bir haldedir; bazıları yıkılmış, bazıları ise yanmış durumdadır. İslam’a ömürlerini adamış bu büyük âlimlerin mezarlarının hali, içler acısıdır.
Ölüler Şehri’nde yer alan İmam Şafiî Hazretleri’nin türbesi, ilk olarak Eyyûbîler döneminde inşa edilmiştir. Türbenin tepesine yerleştirilen küçük bir gemi figürü, ziyaretçilere onun ilimde bir derya olduğunu anlatır. 1887 yılında yaşanan bir deprem sonucu kısmen yıkılan türbe, 2018 yılına kadar metruk halde kalmıştır. Bu durum, bir Amerikan oryantalistin dikkatini çekmiş ve “Bir dinin büyük âliminin kabri bu halde bırakılamaz” diyerek büyük bir meblağ karşılığında türbeyi restore ettirmiştir. Ne yazık ki, yaşayanları koruyamadığımız gibi, ölülerimizi de koruyamamanın utancı, tüm Müslümanların omuzlarında ağır bir vebal olarak durmaktadır.
لَقَد أَصبَحَت نَفسي تَتوقُ إِلى مِصرِ
وَمِن دونِها أَرضُ المَهامَة وَالقَفرِ
فَوَاللَهِ لا أَدري أَلِلفَوزِ وَالغِنى
أُساقُ إِلَيها أَم أُساقُ إِلى القَبر
(الإمام الشافعي)