Aydınlatılmış Pazar
Kutsal ve bereketli bir kazanç hakkında düşündüğümde aklıma tarlada çalışan beli bükük yaşlı bir dede yahut masalımsı bir kasabada elinde balta sokak sokak oduncu diye bağırıp evlere kışlık odun kesen bir amca geliyor. Elin emeğinin yanına gözün nuru ilişiveriyor. Bu amcalarımızın çektiklerini kulaktan ya da bir hikâye kitabından mutlaka duymuşsunuzdur. Şüphesiz bu kazanç kutsal ve bereketli olacaktır zira alın teri işin içinde. Ancak bu tür bir düşünce ile büyüyen biz Anadolu çocukları, ticaret hakkında tam tersini düşünüyor olabiliriz istemsizce. Çünkü aynı hikayelerde zalimler bir ağa misali hal toptancısı, kurnaz bir beyaz eşya satıcısı olabiliyor. Mazlum ve mert alın teri işçileri ile göbekli tok esnaf karşılaştırması bize alttan alta ticareti kınama imkânı veriyor. Halbuki bu durum bizim bazı gerçekleri kulak ardı edişimizden ileri gelmektedir.
Ticareti kapitalist bir yaklaşımla kime ne olursa ve ne pahasına olursa olsun satma işi olarak tanımlarsak yanılırız. Ticaret; ederini bulma, gerçek, hak ettiği değeri tespit etme işidir. Zira kâmil bir Müslümanın bir konudaki kanaati Allah katında değerlidir. Efendimiz aleyhisselam, kişinin dünyasını değiştiğinde ardında hüsnü şehadette bulunan dört kâmil Müslüman varsa Allah Teâlâ’nın bu kişilerin şahitliği kabul edeceğini, insanların onun hakkında bilmedikleri kötü şeyleri de affedeceğini bildirmiştir. Müslümanın biçtiği değer Allah katında da saygındır. Yine kaynağımız Kur’an-ı Kerim’den çağlayan hadis nehrinin beslediği Yunus Emre’nin şiirinin bir satırında “Bezirgânem metâım çok, alana satmaya geldim” diyor. Evet bizler bezirgânız yani tüccarız. Değerli şeylerin değerli olduğunu söyleriz. Onların ucuza gitmesine, basitçe harcanmasına razı değiliz. Metaım da çok üstelik, arayan aradığına bir karşılık bulabilir bende ancak ben; benimle beraber ederini bulma zahmetine katlanıp gerçek değeri ortaya çıkarma zahmetine girenlere yani kısana “alana” satmaya geldim. Kime ne olursa olsun, ne pahasına olursa olsun satma işi bizim ticaret tanımımıza uymaz.
Efradını cami, ağyarını mâni şekliyle ticaret kutsal bir iştir. Bir çuval buğdayı tezgahına koyduğunda ıslak kısımları görünür kılman şarttır. Sadece kuru ve diri kısımlarını sergilediğin malın ıslak kısımlarını saklamak onun gerçek değerine ulaşmamızı engelleyeceğinden haramdır. Tezgâhın hakkı ilgili malın kalitesini ve müspet niteliklerini sergilediğin gibi menfi kısımları da görünür kılmaktır. Buna mukabil vitrin ise sadece reklam içindir; model, ışık, koku ve doku ile sadece ilgili malı över. Bu şekilde bizi aldatan bizden değildir. Bizi aldatanlar, vitrini güzelim şehirlerimizin ahi mirası dükkanlarına getirip medeniyeti tahrip eden (harp eden) kimselerin safında olabilir bilerek veya bilmeyerek.
Vitrinsiz tezgahlarda eksiği gediği ile malların sergilendiği, ölçü tartısı ile usulüne uygun şekilde çalışan İslam pazarlarına giden yollar dahi güvence altına alınmıştır aslında. İbni Abbâs’dan r anhümâ rivayet edildiğine göre, Resulullah aleyhisselam şöyle buyurdu: “Pazara gelenleri yolda karşılamayın. Şehirli köylü namına onun malını satmasın.” Tâvûs, İbni Abbâs’a “Şehirli köylü namına onun malını satamaz” sözünün anlamını sordu. İbni Abbâs: “Ona simsarlık edemez” diye cevap verdi. Efendimiz’in aleyhisselam belirlediği ölçüler dahilinde bir çarşı-pazarda üretici yamyamların eline düşmeksizin malını doğrudan tezgâha ulaştırabilir. Malın ederi, sadece kâr amacı güden simsarın insafına bırakılmaz. Çünkü simsarlar malı arz etmeyip piyasayı yükselterek düzensizliğe sebep olabilir. Bu süreç enflasyona ve israfa sebep olabilir. Paradan para kazanmak isteyenlere fırsat verilmez. Kazanmak isteyen üretmeli, ortaya bir ürün, hizmet ya da fayda çıkarmalıdır.
Kısaca Yesrib denen şehri Medinetü’l-Münevvere yani aydınlatılmış şehir haline getiren Efendimiz aleyhisselam bizim pazarımızı da tezgâhımızı da kazancımızı da aydınlatmıştır. Bu nur ile aydınlatılmış pazar öyledir ki, ilgili meta hak ettiği değerini işin erbabının elinde bulur, doğrudan üreticisi marifetiyle paradan para kazanmayı hedefleyenlerden ve spekülasyonlardan emin kılınmış yollardan tezgâha taşınır. Kusuru varsa alenileştirilir ve fiyatına yansıtılır. Değerli olanlar zulme uğramaz ve değerine ulaşır. Müşteri ihtiyacını bulur. Ölçü ve tartı dosdoğrudur. Ödenen bedel ile malın miktarı denktir. Müşteri ihtiyacını giderir, satıcı/üretici emeğinin karşılığını bulur. Bu süreçte israf edilen hiçbir şey yoktur, boşa ödenen tek bir kuruş yoktur. Bu pazarda kazananlar tüm şehir sakinleridir. Bu alışveriş neticesinde kursaktan geçenler helaldir. Helal lokma yiyenlerin ezanı duyduğunda gereğini yapmaları ve diz kırıp secde etmeleri daha mümkündür.