Vira Bismillah
Ekim 2016 B. Ebrar DENİZLER A- A+
A- A+

Vira Bismillah

Kitaplığıma göz gezdirirken gözüm üç sene önce okumuş olduğum ince bir kitaba ilişti.

2013 yılında Kırçiçeği Aile Derneği’ndeki cennetlik kardeşlerimle bir kampa katılmıştık. Bursa kampı… Allah razı olsun Funda Eldemir ablamız sayesinde dopdolu, bereketli bir kamp geçirmiş ve yine onun sayesinde Mustafa Kara hocamızla hoş bir söyleşi faslımız olmuştu. Daha sonraları kardeşimde hocamızın “Gençlerle Gönül Gönüle” kitabını gördüm. O zaman sadece eser dilinin de muhabbeti kadar samimi olup olmadığını merak ettiğimden, rica edip kitabı aldım kardeşimden. Çok ince bir kitaptı, okuyup hemen geri verecektim. İlk okuyuşumda çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Bu kitabı mutlaka almalı, ikinci kez okumalı ve not çıkarmalı, önemli kısımların altını çizmeliydim. Kitabı kısa sürede temin edemeyince emanetin sahibine de söyleyip ikinci turumda çarpıcı kısımların altını çizmiştim. Kitap sanki benle konuşuyor, bana yön veriyordu.

Bugün kitabın kapağını açtığımda, altı çizili ilk cümle aynı o zamanki okuyuşum gibi çarptı yüzüme;

“Eğer Allah katındaki yerinizi öğrenmek istiyorsanız sizi hangi işte tuttuğuna bakınız.”

Özelden genele doğru bir bakış atalım bu cümleyle yaşamımıza. Şu saniyede, dakikada, önümüzdeki saat, hafta, ay, yıl içinde neyle meşgulüz, Allah katında nereye gitmekteyiz, gitmek istemekteyiz? Cümle kendime yönelttiğim ardı arkası kesilmeyen soruları da beraberinde getiriyordu. Neyle meşgulüm, ne için yaşıyorum, amacım ne, hedefim ne, bunlar için neler sarf ediyorum, neler ve kimler için fedakârlıklarda bulunuyorum vesaire vesaire… Sonra bir bakıyorum ki ortalama insan ömrü kadar ömrüm olsa bile bunun 3 ya da 4’te birini harcamışım. Aman diyorum ya bu saçma uğraş ne için, bırakacağım her şeyi bir kenara, istediğim gibi yaşayacağım! Sonra? Öleceğim! Eeee sonra? Herhâlde film burada bitiyor…

Hepimiz biliyoruz ki(!) film esas burada başlıyor. “Zaten öleceğim” algısı uğruna ahret çabasını ve inancını bırakanlarımız kadar dünyalık çabasını bırakanımız da var. İşte en büyük yanlışı burada yapıyoruz sanırım. Hayatımızın bir parçası haline getirmeye çalıştığımız Zeki Soyak hocamızın “Ölçüler ve Dengeler” kitabında bahsettiği ‘her konuda itidalli olmak, ölçüyü kaçırmamak, dengeyi bozmamak’ mottosu üzerine yaşamalıyız esasında. Yapmamız gereken ilk iş kalıplarımızdan çıkmak! Tabularımızı yıkmak! Bakışımızı farklılaştırmak! Ufkumuzu Rabbimize doğrultmak!

Sanatla, bilimle ya da teknolojiyle ilgilenirken, bir elişiyle uğraşır veya gezi yaparken bazen bir suçluluk kaplıyordu içimi. Sanki çok amelim var da bir de böyle boş işlerle uğraşıyorum diye kızıyordum. Ne de yanlış düşünüyormuşum. Mesele bakmakta, dinlemekte, ilgilenmekte falan değildi. Hani bir söz var: “Gerçek dost, baktığında sana Allah’ı hatırlatandır” diye. Hatta Efendimiz aleyhisselam’ın hadisi şerifidir de aynı zamanda. Şuncacık ömrümde bana Allah’ı hatırlatan insanlardan çıkardığım bir sonuç; yani bizim asıl meselemiz olması gereken şey; baktığında, gördüğünde, duyduğunda, bildiğinde Allah’ı hatırlamak…

Bize Rabbimizin ihtişamını temsil eden muhteşem inşaları bırakan Mimar Sinan mimariyle uğraşmanın vakit kaybı olduğunu düşünseydi yahut Hârizmî sayılarla uğraşmanın boş bir uğraş olduğu kanısına varsaydı, Erzurumlu İbrahim Hakkı güneş sistemiyle ilgilenmenin ucu bucağı yok zaten deseydi ve eserlerinde ilk kez güneş sisteminden bahseden mucit olmasaydı bugün belki de Rabbimizin sahip olduğu kudretin işaretlerini ve ayetlerini göremiyor olacaktık. Lakin kalemi ve çizgileriyle bizi Hüda’nın azametini, sonsuzluğunu, mükemmelliğini, insan saygısı ve sevgisiyle, hürmetiyle sergilemeyi öğreten Hasan Çelebi gibi ustalarımız bize adeta der ki “kalem de bir anahtardır cennete, defter de, silgi de… Yeter ki önce bismillah de…”

Haydi bakalım; Vira Bismillah!

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Ekim 2016

Sayı: 51