KESİN İNANÇLILAR ÜZERİNE
Nisan 2019 Büşra VARIR A- A+
A- A+

KESİN İNANÇLILAR ÜZERİNE

İnsan ile kitle hareketleri arasındaki ilişkiyi farklı açılardan ele alan bu eser, yazarının ilginç hayatı ile dikkatimi çekti. Dört ana başlıktan oluşan kitabı bölüm bölüm ele alarak dikkatimi çeken hususlara ve zihnimde oluşan sorulara yer vermeye çalışacağım:

Hoffer’in işsizlik kampında yaşadığı tecrübeler, kitle hareketlerinin ontolojik yapısını incelemesinde etkili olmuştur. Hoffer işsizlerde ve kendinde ortak yön olarak “topluma uyamayan kişiler "olduklarına dikkat çekerek, bu kişilerin yaratıcı bir güce sahipse kişisel bir atılım yaptıklarını ya da yaratıcı güçleri yoksa kendi yeteneksizliklerin ezikliğinden kurtulmak için kitle hareketlerinin içinde kişiliklerini eriterek bir tür “yıkıcılık özgürlüğüne” kavuşmak istediklerini belirtir. Bir nevi “biz” in içinde “ben” feda edilerek, şahsiyet asimile edilir.

Önsözde “ister dini hareketler olsun, ister sosyal devrimler veya milliyetçi hareketler olsun, bütün kitle hareketlerinde ortak olan bazı özellikler incelenmiştir. Bu kitap, bütün kitle hareketlerinin birbirinin aynı olduğunu iddia etmemektedir, fakat bazı temel karakteristikler kitle hareketlerinde öylesine ortaktır ki, bu onların aynı familya içinde görünmesine imkân vermektedir” şeklinde geçmesi şu soruya yöneltebilir:” Din bir kitle hareketi midir?” Yoksa o dini kitle hareketine dönüştüren insanlar mıdır?...

 Hesap gününün tekilliğinin âdeta birbirinden kaçarak olacağını (Abese Sûresi 34- 37.Âyetler) vurgulayan “İslam Dini” kişileri içinde eriterek aynîleştiren bir familyaya nasıl dahil edilebilir? Bu mevzu şu şekilde ele alınabilir: İslam dini şahısları kamufle etmez lâkin İslam’ı yaşayan Müslümanların oluşturdukları gruplar kitle hareketlerine dahil edilebilir. O zaman İslam’ı yaşamaya çalışan “Müslümanlar"da da benlik bilincinin arka plana atılarak düşünme ve eylem de aynîleştiği görülür.

İnsan ile kitle hareketleri arasındaki ilişki iki bağlamda ele alınabilir: İlki Kitle hareketlerinin talip olduğu adaylar; ikincisi başlangıç ve son arasında var olmaya çalışan insanın, istikametinden şaşarak düşme psikolojisi neticesinde kitle hareketlerine sığınmasıdır.

Peki, düşme halinde olan insana, kitle hareketlerinin hangi yönleri ilgi çekici gelebilir? Sorunun cevabı birinci bölümde bulunabilir. Bu bölümdeki temel çıkarım, insanın kendisinde olmasını istediği değişimi dışarıda araması ve iç motivasyonunu “içinde” değil “dışında "oluşturması olabilir. Kitle hareketleri, şahsı kendisini aynada görmek istediği biçimde yansıtır. Bir nevi kendisinde olmasını istemediği kişisel yetersizliklerini kamufle eden “güzelleştirici” makinadır. Bu süreçte şu nokta göz ardı edilebilir: Bir kitle hareketine dâhil olan insan rol yapan aktör gibidir. O yüzden insan başrolde oynadığı hayatına artık yardımcı karakter olarak devam etmek zorunda kalır. Bu da bilmeden eyleyen, komutlarla yönlendirilen bir insan modeli ortaya koyar.

İkinci bölümde inanç değiştirmeye hazır kişiler ele alınmıştır. Yaklaşık on bir grupta sınıflandırılmış bu kişilerin ortak noktası “hayal kırıklığı ile kalpleri burkulanlar ve içinde bulunduğu durumdan hoşnutsuz olanlar” olabilir. Çünkü” kendinden hoşnut olmamakla kolayca aldanma eğilimi arasında bir bağ vardır. Kusursuz yönlerini yetersiz kişiliklerden ayırıp bunu herhangi bir kutsal amacın hizmetine kanalize ederler.” şeklindeki ifade, inanç değiştirmeye hazır olan kişilerin içinde bulundukları hâldir.

İnsan temel ihtiyaçlarında eksiklik varsa yaşamı boyunca bu ihtiyaçları karşılamak için koşturur. Hayatına anlam veren aynı zamanda kişiliğini geliştiren bir amaca ihtiyaç duymayabilir ve hayal kurmayabilir. Bu, dinamik bir yapıya sahip olmamasına neden olabilir. Çünkü insanı aktifleştiren şey fiilen çekilen sıkıntı değil, daha iyi şeylerin tadını alıp onun hayalini kurabilmesidir.

Kitle hareketleri insanlar üzerinde bir afyon etkisi yaratarak idrake değil ihsasa hizmet eder. Bu hizmeti gerçekleştirirken şahıslardan birlikte hareket etmelerini ve nefislerinden feragat etmelerini bekler. Kendini kusurlu gören insan ise kusurlarından kurtulmak için kitle hareketlerinin bu iki beklentisini karşılar. Beklentiler de kendisini gerçekleştirecek teknik bir mekanizmaya ihtiyaç duyar. Kitap bu mekanizmayı şu şekilde ifade eder:” Bir insanı savaşmaya ve ölmeye hazır duruma getirme tekniği, o insanın kişiliğini bedeninden ayırmaktan ibarettir. Diğer bir ifadeyle onun kendi gerçek kişiliğine sahip olmasını önlemektir. Bu işlem, o kimsenin kapalı kolektif bir topluluğun içinde eritilerek o topluluğa uydurulmasıyla, ona hayali bir kişilik tanımak yoluyla, şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve onun ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırmak yoluyla, onunla gerçek arasına bir perde(öğreti)germek yoluyla; ihtiraslar enjekte ederek o kimse ile nefsi arasındaki dengeyi önlemek (aşırılaştırmak)yoluyla yapılabilir.” Bu kısımda “şimdiki zamanın küçümsenmesini ona aşılamak ve onun ilgisini henüz var olmayan şeylere kaydırmak” ifadesi “anı” esas alan bir varlık sahasında, insanın var olma çabasını yenik duruma düşürür. Zihin kodları muğlâklık üzerinde kurulu olan insan kendisini ütopyada buluverir. Ve “anı” geçici bir istasyon olarak kabul eder. Bugüne dair bir bilinç oluşturamayıp ya “dün de” ya da “yarın da” kendisini gören insan, “an”ı yaşarken ehem ile mühimi tefrik edemez bir hale dönüşür.

Dördüncü bölümde “Bu kitle hareketinin öncülüğünü söz ustaları, gerçekleştirilmesini fanatikler ve toparlanmasını da eylem adamları yaparlar” şeklinde ele alınan cümle beni şu husus üzerinde düşündürdü: Peygamberler, kitapta da belirtilen şekliyle söz ustaları grubuna dâhil edilen ve kitle hareketlerinin başını çeken kişiler midir? Görevi sadece “tebliğ” etmek olan peygamberlerin amacı, şahsın niyetini oluşturmak ve yargılamak değil aksine niyete yön vermektir. Durum böyleyken niyete tahakküm kurma gibi bir gaye edinmeyen lider nasıl bir kitle hareketinin başını çekebilir? Soru olarak kaydedilmeli.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Nisan 2019

Sayı: 61