İLKLERİN KADINI
Ekim 2019 Merve DAĞASLANI A- A+
A- A+

İLKLERİN KADINI

Efendimizin inzivaya çekildiği bir gün Cebrail as. Resulullah (sav)'a gelerek:

 

“Ey Allah'ın Resulü, işte Hatice geliyor. Beraberinde bir kap var, içerisinde katık mevcut. O yanınıza ulaştığı vakit, ona Rabbinden [ve benden] selam söyleyin ve onu gürültü ve yorgunluk bulunmayan cennette gurafla müjdeleyin…’’ dedi.  (Buhari)

 Vakıa Suresi 10-12 Ayetlerinde;

“ Ve o sabıklar, sabıklar!  İşte, onlar Allah’a yaklaştırılanlar, Onlar Ni’met cennetlerindedirler.” Buyurulur.

Hadisi şerif ve ayeti kerimeden yola çıkarak Hz. Hatice’yi daha doğru ifade ile annemiz Hatice tül Kübra’yı yeniden tanımamız ve her doğana tanıtmamız için gerekli bütün öz bilginin mevcut olduğunu görürüz. “Kübrâ” Arapçada “en büyük” demektir. Yeryüzü kadınlarının faziletçe en büyüğü olduğu için Hz. Hatice annemize lakap olmuştur. O öyle bir Hatice’ydi ki Hz. Muhammed’in (as) hanımlarının ilkiydi, ilk mümindi, Cahiliye karanlığına doğan güneşin sığındığı saadet limanıydı. Allah’ın resulüne bir mesken,serinlik ve inşirahtı O.

 Rasulullah’ın islama ilk tebliğ merkezi olan hanei saadetinin hanımefendisi dünyayı aydınlatacak yıldızların yetişeceği okulun bağışçısı idi. Son peygamberin çocuklarının annesi idi. Her ne kadar evlatlarının acısını efendimiz ile birlikte sağlığında tatsa da bize cennetin hanımefendisi Hz.Fatıma’yı ve ondan devam eden Hasan, Hüseyin, Ümmü Gülsüm, Zeynep ve Muhassin (Muhsin)leri bırakıp önümüzü aydınlatan kandilin şulesi yaptı.

Saymakla bitmeyecek ilklerinin en kıymetlisi de “ Ve o sabıklar, sabıklar!  İşte, onlar Allah’a yaklaştırılanlar, Onlar Ni’met cennetlerindedirler.” ayeti kerimesinde bahsedilen ilk müslüman kadın oluşuydu beklide. O, La ilahe illallah Muhammedur Rasulullah diyerek Resulullah’ın İslamda da ilk dostu, yoldaşı olmuş ve Allah’ın kutlu selamını hak etmişti. Bu selam için bir zamanların göz kamaştıran servetini, tüm mal varlığını cömertçe tüketmiş canından başka verecek bir şeyi de kalmamıştı. İşte kutlu selam ve gurafla müjdelenmesinin sırrı da bu noktada gizliydi. Peki, guraf neresiydi, neydi?

Ebu Sa'id radıyallahu anh şöyle anlatıyor:

Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cennet ehli gurfelerde kalanları (ehl-i guraf) görürler. Tıpkı, ufukta doğudan batıya giden inci gibi parlak yıldızları gördüğünüz gibi. Aralarındaki fazilet farkı, (gurfe ehlini) böyle yukarıda gösterir."

Bunun üzerine Ashâb:

"Ey Allah'ın Resûlü! Bu söylediğiniz, peygamberlerin makamı olmalı, başkaları oraya ulaşamamalı!" dedi.

Ancak Aleyhissalatu vesselâm:

"Hayır! Ruhumu kudret elinde tutan Zât'a yemin olsun! Gurfelerde kalanlar (peygamberler değiller), Allah'a inanıp peygamberleri tasdik eden kimselerdir!" buyurdular." (Buhari).

            Biz de şahit oluyoruz ki o gurfelerde kalan sabıklar Allah'a en yakın olan, ruhsal evrimde en ileri düzeye ulaşan kimselerdir. Onlar için yine Vakıa Suresinde;

“ Onların çoğu önceki ümmetlerden,  Birazı da sonrakilerdendir. Mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı olarak onların üzerine yaslanırlar. Çevrelerinde, ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dolaşırlar.” (Vakıa: 13-17)

 

Yine Kur'âni ifade ile bu makama ulaşanların kalplerine iman yerleşmiş ve onu süslemiştir. Küfür, fasıklık ve isyan da onları terk etmiştir artık onlar gökteki yıldızlar gibidirler. En sadık müminler topluluğunu oluşturan ilk müminler ve sâbık'lardır. 

İslâm’ın öncüleri olan sahabelerimizin bugün temsilcileri bizler olmalıyız ve ayetteki o az kimselerden olmayı ummalıyız. Rasûlullah’ın açtığı yolda gidenleri çoğaltarak kıyamet gününe kadar gelecek tüm Müslümanların sevabından annemiz Hz. Hatice gibi hisse almaya talip olmalıyız.

Hz. Hatice’ye ve onun yolundan gitmeye çalışan Haticelere selam olsun.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Ekim 2019

Sayı: 63