Ocak 2017 Türkan UÇAR A- A+
A- A+

Ankebut Suresi

Mushaf’taki sıralamada yirmi dokuzuncu, iniş sırasına göre seksen beşinci suredir. Rûm suresinden sonra, Mutaffifîn suresinden önce ağırlıklı görüşe göre Mekke’de inmiştir. Suremiz, altmış dokuz ayettir. Tamamının Medine’de indiği de söylenmektedir. Bir rivayete göre geniş bölümü Mekke’de, baş tarafından on veya on bir ayeti de Medine’de inmiştir. Aksine ilk dokuz ayetinin Mekke’de, daha sonraki kısmının Medine’de indiği de söylenmiştir. Bu rivayetlerden çıkan sonuca göre tamamı hicretin hemen öncesine ve/veya sonrasına denk gelen bir zaman dilimi içinde inmiştir.1

Sure adını 41. ayetten almaktadır. Allah, putları ve diğer bazı varlıkları ilâh edinen kimseleri, gayet zayıf ve çürük yuva yapan ankebuta (örümceğe) benzettiği için bu sureye Ankebut adı verilmiştir.

Bu surenin konusu diğer Mekkî sureler gibi akide esaslarının yani Allah’ın birliği, Risâlet, öldükten sonra dirilme ve amellere karşılık verilmesi hususlarının ortaya konulması, bütün şartlarda ve özellikle belâ ve mihnet zamanında kalplerde imanın yerleştirilmesidir. Sure insanın imtihana tabi tutulduğu gerçeği ile başlamakta ve Allah yolunda cihad edenlerin en doğru yola ve Allah’ın yardımına iletileceği vaadi ile sona ermektedir.2 Hayatın gayesi, imtihan karşısında Allah’ın razı olacağı tavırlar ortaya koymaktır. Başarı Allah’tandır. Kula düşen hayatını nerede, nasıl, kimin yanında yer alarak geçirdiğidir. İman, zor ortamlarda doğar, büyür, gelişir. İman, insanın en büyük sermayesidir; imanın gereğini yerine getiren her mü’min dünya ve ahiret saadetine ulaşır. Allah yolunda hayatını ihya eden her mü’min yaşamın ve ölümün sırrına erer.

Bundan önceki Kasas suresi ve Ankebut suremiz arasında hicret konusuna işaret etmek açısından benzerlik bulunmaktadır. Kasas suresinin sonunda Efendimiz aleyhisselam’ın hicretine işaret edilmektedir: “Sana Kur’an’ın tebliğini farz kılan Allah seni dönülecek yere –Mekke’ye- tekrar döndürecektir.” (Kasas, 85) Bu surenin sonunda ise mü’minlerin hicretine işaret edilmektedir: “Ey iman edenler! Benim arzım gayet geniştir. O halde sadece bana kulluk edin.” (Ankebut, 56) Kasas suresinde mütevazı ve muttaki kimselerin güzel akıbeti beyan edilmektedir. Bu surede de güzel sonucun salih amel işleyen mü’minlere ait olduğu anlatılmaktadır. Bu suremizle ilgili olarak Hz. Aişe’den rivayet edilir ki: “Rasulullah aleyhisselam, güneş ve ay tutulmalarında dört rekâtlı, dört secdeli namaz kılar, bu namazın ilk rekâtında Ankebut veya Rûm suresini, ikinci rekâtında Yâsîn suresini okurdu.” demiştir.

Suremizin 3. ayeti şu şekildedir: “And olsun onlardan önce geçenleri biz imtihan etmişizdir. Allah elbette doğru olanları da bilir, yalancı olanları da bilir.’’ Bu konuyla ilgili olarak siyerde birçok olaya yer verilir. İbn Mace’de yer alan rivayete göre Ebu Said el-Hudrî şöyle demiştir: ‘’Peygamber aleyhisselam'ın huzuruna girdim, ateşi oldukça yükselmişti. Elimi üzerine koydum, üzerindeki örtünün üstünden ateşinin sıcaklığını elimde hissettim. Ey Allah’ın Resulü ne kadar da ateşin var dedim. O ‘İşte bu şekilde bela bize kat kat verilir, ecir de bize kat kat verilir.’ dedi. Ey Allah’ın Resulü; insanlar arasında belası en ağır olanlar kimlerdir dedim. ‘Peygamberlerdir’ diye buyurdu. Sonra kimlerdir diye sordum. ‘Sonra salihlerdir’ diye buyurdu. ‘Onlardan herhangi bir kimse fakirlik ile öyle bir sınanıyordu ki devenin üstüne çul olarak bırakılan ters çevrilmiş abadan başka giyecek bir şey bulamıyordu. Onlardan herhangi birisi, sizin herhangi birinizin rahat ve bolluğa sevindiği gibi; o da belaya sevinirdi.’

Havarilerden bir adamın kitabında şunlar yazılıdır; “Şayet sen belâ yolundan yürütülüyor isen bundan dolayı gözün aydın olsun. Çünkü sen böylelikle Peygamberlerin ve salihlerin yolunda yürütülmüş oluyorsun. Eğer bolluk ve rahatlık yolundan götürülmekte isen kendin için ağla. Çünkü sen onların yolundan başka bir yolda yürütülmüş oluyorsun.”

Rabbim imtihanlara bu gözle bakmayı bizlere ihsan etsin. Olayları doğru ve Allah’ın muradına uygun okumayı nasip etsin. Bu bakış açısını kazanamazsak dünya ve ahirette kaybedenlerden oluruz.

Yine suremizin 12. ayeti şu şekildedir: “Kâfirler, iman edenlere; ‘Siz bizim yolumuza uyun, sizin günahlarınızı biz taşıyalım’ dediler. Onlar iman edenlerin günahlarından hiçbir şeyi taşıyamazlar, şüphesiz onlar yalan söylüyorlar.” İslam kimsenin günah yükünü kimseye taşıtmaz. İyi ve kötü çığır açanlar müstesna. Kişi kendi özgür iradesiyle tercih ettiği her şeyden sorumludur. Suçun şahsiliği söz konusudur. Konuyla ilgili olarak Nahl suresi 25. ayette Rabbimiz şöyle buyurur: “Sonuç olarak, kıyamet gününde kendi günahlarını eksiksiz yüklendikleri gibi bilgisizce saptırdıkları kimselerin günahlarından da yüklenmiş oldular. İşte gör yüklendikleri şey ne kötüdür!”

Suremize isim olan Ankebut 41. ayette geçer. “Allah’tan başkasını dayanak edinenlerin durumu, örümceğin durumuna benzer. Örümcek (ağını) kendine bir yuva yapar ama yuvaların en çürüğü örümceğin yuvasıdır. Keşke bilselerdi!”

42. Allah, onların kendisini bırakıp da ne türlü şeylere yalvarıp yakardıklarını şüphesiz bilmektedir. O azizdir, hakîmdir.

43. İşte biz, insanlara bu misalleri anlatıyoruz ama bunların hikmetini gerçek bilgi sahibi olanlardan başkası kavrayamamaktadır.

44. Allah gökleri ve yeri hikmet ve fayda esasına göre yarattı. Şüphesiz, inananlar için bunda ibret vardır.

 

Putperestlerin dinlerinin anlamsızlığını, çürüklüğünü; onların tanrı diye inanıp bağlandıkları, sığınıp güvendikleri nesnelerin yararsızlığını anlatır. Daha genel olarak Allah’ı bırakıp O’ndan başkasını tanrı tanıyan veya böyle açıkça olmasa bile, tutum ve davranışlarıyla bir fâniye (olağan ve makul saygı sınırlarının ötesine geçerek) tanrı gibi bağlanan ve sadece Allah’tan bekleyebileceği yardım ve desteği ondan bekleyen insanın içine düştüğü büyük yanılgıyı etkileyici bir benzetmeyle anlatmaktadır. Bu tür yanlış inanç ve davranışta olanlara bir uyarı vardır.

Son ayetimiz mü’minlere bir müjdeyle biter: “Bizim uğrumuzda elinden gelen çabayı sarf edenlere gelince, onları bize ulaşan yollara mutlaka yöneltiriz. Kuşkusuz Allah iyilik yapanların yanındadır.” O yollara erişebilmemizin sırrı o yollara ulaşmayı istemekte yatmaktadır. İstemeyen birini doğru yola zorla yönlendirmek o kişiye zulümdür. İradeye vurulan darbedir. İradeye vurulan darbeden bu ümmet çok çekti. Ayrıca Allah yola değil “yollara yöneltiriz” buyurmuş. Bu demek oluyor ki herkesin kendi fıtratına uygun gideceği yollar var. Allah’a giden tek yol vardır demek, diğer insanların geçeceği yollara taş koymak anlamına gelir. Bırakın herkes kendine göre Allah’ın arzında yollar bulsun. Tevhitten, itikattan, akideden sapmadığı sürece yol alsınlar Rablerinin rızasına…

Kaynaklar

1-Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sadrettin Gümüş, Kur’an Yolu: IV/239.

2-Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir, Risale Yayınları: 10

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Ocak 2017

Sayı: 52