TELEVİZYON VE EĞİTİM
Eğitim, insanlık tarihi ile özdeş olan kurumlardan biridir. Birey ve toplum açısından, etki gücü ve yaşamdan ayrılmazlığı nedeniyle en önemli kurum olduğu söylenebilir. En genel anlamda amacı, bireyin davranışlarında istenilen yönde değişmeler meydana getirmektir. Bu amacına hizmet etmek üzere birçok araçtan yararlanılmaktadır. Özellikle bilim ve teknolojide yaşanan gelişme ve değişmelerle birlikte, her geçen gün, eğitim kavramının anlam ve kapsamı, yol ve yöntemleri de sürekli olarak değişmekte ve gelişmektedir.
Eğitim bilim ve teknolojisindeki yaşanan gelişme ve değişmeler eğitim sürecini bir taraftan kolaylaştırırken diğer taraftan da kontrolü güç ve daha karmaşık bir süreç haline dönüştürmüştür. Bireyin eğitimi üzerinde etkisi olan kişi, kurum ve araçların, sayıca çok artması ve çeşitlenmesi nedeniyle eğitim süreci, istenilen özellikleri kazandıracak şekilde organize edilerek kontrol altında tutulması imkânsız bir hal almıştır.
Bilim ve teknolojideki gelişmelerin bir ürünü olarak bireyin eğitim yaşamında etkili olan araçlardan biri de hiç şüphesiz televizyondur. İnsanlık tarihinde yapılan en önemli icatlardan birinin televizyon olduğu söylenilse çok abartılmış olmaz. Televizyonun birey ve toplum yaşamında önemli birçok işlevi bulunmaktadır. Hiç şüphesiz bu önemli işlevlerinden biri de eğitimdir. Bir başka deyişle televizyon, bireyin ve toplumun eğitimi üzerinde çok büyük etkisi bulunan teknolojik araçlardan biridir. Bugün televizyonun girmediği bir ev ya da okul, kendisini izletemediği bir insan kalmamıştır. Bu nedenle de onun, birey ve toplum yaşamı üzerindeki etkisini yadırgamak mümkün değildir. O halde, televizyonun eğitim işlevi ve bireyin eğitimi üzerinde ciddiyetle düşünülmeli ve araştırılmalarla bu etki gücü, etkileme nedenleri, etkileyiş biçimleri analiz edilmelidir. Nitekim bu konu üzerinde çok sayıda araştırma yapılmış; zihinlere takılabilecek bu ve benzeri sorularla ilgili kapsamlı ve gerçekçi sonuçlara ulaşılmıştır.
Televizyonun eğitsel işlev ve etki gücü üzerinde yapılan araştırmalar –ki bu araştırmaların çoğu çocuk eğitimi çerçevesinde yapılmıştır- sonunda üzerinde hemen hemen bütün araştırmacıların hemfikir oldukları noktalar şu şekilde özetlenebilir:
- Televizyon, birey ve toplum davranışlarında etkili bir eğitim aracıdır.
- Birey ve toplumu yönlendirme gücüne sahiptir.
- Mesaja görsellik katabilme özelliği etki gücünü önemli ölçüde artırmaktadır.
- Dikkat çekici unsurlar olan ses, şekil, renk ve hareket özelliklerinin tamamını bir arada taşıdığından, uzun süreli olarak dikkatleri dinamik tutmaktadır.
- Aynı zamanda, milyarlarca insana ulaşabilme imkânına sahiptir.
- Her türlü ilgi alanına hitap edebilme ve bütün bireyleri etkisi altına alma gücüne sahiptir.
- Bireyin yaşamı boyunca fiziksel, ekonomik, zaman ya da diğer imkânsızlıklar yönüyle görmesinin çok zor ya da imkânsız olduğu varlık, durum ya da olayları görebilme imkanı sunabilmektedir.
- İnsanların eğlenme, dinlenme, merak giderme, haber alma gibi birçok temel ihtiyacını karşılayabilmektedir.
- Özellikle son dönemlerde, izleyenler açısından çok ekonomik bir eğitim aracı halini almıştır.
Bu listeyi daha da uzatmak mümkündür. Ancak özetle, sahip olduğu bazı teknolojik özellikler ve eğitsel üstünlükleri nedeniyle televizyonun, birey ve toplum eğitimi açısından öneminin, yadsınamayacak kadar büyük olduğu rahatlıkla söylenebilir. İnsanların psikolojik, sosyal ve zihinsel dünyalarının biçimlenmesinde büyük bir etki gücüne sahiptir.
Diğer taraftan, televizyonun eğitim amacıyla kullanımından doğan bazı sakıncalar ve teknolojik bir vasıta olarak belirli sınırlıkları da yok değildir. Yine yapılan araştırmalardan yola çıkarak bu sakınca ve sınırlıklarla ilgili olarak şunlar söylenebilir:
- Tek yönlü bir iletişim olması nedeniyle bireylerin davranışlarındaki değişmelerin niteliği ve niceliği ile ilgili geribildirim sağlanamaz.
- Bireylerde uygun programları seçme bilinci oluşturulamadığında yanlış içerikli programları seçme ve böylelikle istenilmeyen davranışların gelişme ihtimali çok yüksektir.
- Genel olarak program içeriklerinin eğitsel değeri dikkate alındığında, zamanın etkili ve verimli değerlendirildiğinden söz edilemez.
- Televizyonlar ticarî amaçla kurulduğundan, programlar hazırlanırken ve sunulurken eğitsellikten ziyade reyting kaygısı etkili olmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, okul ve ailede verilen eğitimin hedefleri ile çelişen birçok yayın yapılmakta ve okul ve aile eğitiminin etki gücü azalmaktadır.
- Televizyon kanallarında yayınlanan programların genel içeriği dikkate alındığında; bireylerin zihinsel, psikolojik ve sosyal gelişimlerinde olumsuz tesirler bıraktığı söylenebilir.
Bu maddelere yenilerini eklemek mümkündür. Ancak bu maddelerin içeriği göz önüne alınırsa, bir eğitim aracı olarak televizyonların sakınca ve sınırlıklarının önemli bir kısmının, aracın kendisinden değil, içerdiği programların yapısından kaynaklandığı görülmektedir.
Bir eğitim aracı olarak televizyonun kullanımını, kullanım mekânı ve amacı yönüyle iki yönlü değerlendirmede yarar vardır. Bunlardan biri, televizyonun okullarda yalnızca eğitim amacıyla kullanımıdır. Ders konuları ile ilgili belgesel izletilmesi ya da uzaktan eğitim aracı olarak kullanılması buna örnek olarak verilebilir. Diğer yön ise televizyonun, başta aile ortamı olmak üzere işyerleri, eğlence merkezleri gibi, planlı eğitim çalışmalarının yapılmadığı ortamlarda daha çok eğlenme, dinlenme ve bilgilenme amaçlı olarak kullanımını kapsar. Birinci yön esas alındığında, amacın ve mekânın eğitsel bir yapıda olması nedeniyle televizyonun zararlı olduğu düşünülemeyeceği gibi birçok yararının bulunduğu rahatlıkla söylenebilir.
Ancak asıl üzerinde durulması gereken yön, planlı eğitim faaliyetlerinin yürütülmediği, eğitsel bir kontrol mekanizması oluşturmanın güç olduğu ortamlarda, televizyonun, eğitsel yararları ya da zararları ile ilgili yöndür. Çünkü eğitim kurumları olan okullarda televizyon, bir plan ve program çerçevesinde, profesyonel eğitimciler tarafından ve eğitsel amaçlara hizmet edecek şekilde kullanılmaktadır. Öğrencilere izletilecek programlar, eğitimcilerin gözetiminde hazırlanmakta, incelenmekte ve onların gözetiminde izletilmektedir. Yanlış bir mesaj aktarımında ya da yanlış anlama gibi olumsuzlukların yaşanması durumunda eğitimciler anında düzeltmeler yapabilmektedirler.
Buna karşılık, özellikle aile ortamlarında çocukların, zamanlarının önemli bir kısmını televizyon başında geçirdiği bilinmektedir. Ticarî bir kuruluş olan televizyon şirketleri, program hazırlarken ya da sunarken çoğu zaman eğitsel bir kaygı taşımazlar. Programlarla ilgili yasal bazı düzenlemeler yapılmış olsa bile, denetim mekanizması ciddî olarak çalışmamaktadır. Bilim adamları sıklıkla, şiddet içerikli ya da cinsel konulu filmlerin özellikle çocuğun gelişiminde olumsuz etkilerinin bulunduğuna dair açıklamalar yapmaktadırlar. Çocuk ya da gençlerin, bazı film kahramanlarına özenerek örgüt kurup silahlı ya da silahsız çatışmalarda bulundukları; apartmanın üst katlarından kendilerini uçma hayali ile boşluğa bırakmaları gibi haberler gazetelerde yer almaktadır. Buna karşılık televizyonlarda bu içerikteki programların yayınlanmasına devam edilmektedir. Bu çelişki, denetimsizliğin önemli göstergeleri arasında sayılabilir. Bu denetim boşluğunun doldurulması görevi çoğu kere aile büyüklerine bırakılmaktadır. Ancak onların da program seçiminde genellikle bilinçsiz bir tavır sergilemesi ile, özellikle yeni yetişen nesil, tam anlamıyla kültürel yozlaşmaya maruz kalmaktadır. Bireylerin ve dolayısıyla toplumun psikolojik, sosyal ve zihinsel sağlığında, tedavisi güç ve önemli zararlara yol açılmaktadır.
Günün her saatinde eğitsel amaçlarla çelişen, çoğu zaman okul ve aile eğitiminin olumlu etkisini sıfırladığı gibi, birçok zararlı davranışın gelişmesine yol açan programların yayınlandığına şahit olunmaktadır. Hatta bazı programların, özellikle toplumun kültürel ve ahlakî yozlaşmaya uğraması için hazırlandığı ve sunulduğu yönünde ciddi iddialar bulunmaktadır. Televizyon programları içerisinde önemli bir ağırlık taşıyan pembe diziler, magazin ve şov programları, reklâmlar, bazı sinema filmleri, birey ve toplumun kültürel yozlaşmasına neden olan programlara örnek olarak verilebilir.
Bugün, bu tür programları izlemenin bir sonucu olarak kendisinden çok sık söz ettiren ve “televole kültürü” olarak adlandırılan yeni bir yaşam biçimi ortaya çıkmıştır. Bu tür programlarda, özellikle topluma mal olmuş bireylerin özel yaşamları tüm çıplaklığı ile göz önüne serilmekte; izleyen kişilerin de onların tutum ve davranışlarından giyim ve kuşamına, hayata ve olaylara bakışına kadar çok boyutlu olarak etkilendikleri gözlenmektedir. Çocuklar çizgi film kahramanlarını, gençler sanatçı ve sporcuları, yetişkinler ise farklı rollerde görev almış film sanatçılarını kendileri ile özdeşleştirme eğilimine girmektedir. Bu tür insanları tüm yönleriyle taklit etme hastalığı, toplumu büyük ölçüde sarmış durumdadır. Birey ve toplum, televizyonlarda yayınlanan bu tür programlarla ciddi anlamda bir kültür erozyonu yaşamaktadır. Başkalaşım ve yabancılaşma gibi virüs misali toplumu içten kemiren ve yok etme yönünde ciddi ve hızlı gelişmeler kaydeden toplumsal rahatsızlıklar ortaya çıkmaktadır.
Magazin kültürü olarak adlandırılan bilgi kirliliği, olay ve durumları değerlendirme ölçütlerindeki bozulmalar, toplumsal hedef ve ideallerdeki yozlaşmalar, tutum ve yaklaşımlardaki sakatlıklar gün geçtikçe toplumun gencinden yaşlısına her kesimine sirayet etmektedir. Gün be gün toplumsal kopmalar, parçalanmalar, kuşaklararası çatışmalar, geçmişe ve bizi biz yapan değerlere karşı saldırılar, âsiyâne tutum ve davranışlar, toplumsal yaşam içinde yaygın ve normal bir hal almaktadır.
Tüm bunları ifade ederken, topluma bir ümitsizlik ya da karamsarlık duygusunu kazandırmak, bu yazının kesinlikle ve kesinlikle amacı değildir. Bu yazının temel amacı, belirli duyarlıklara sahip olan insanların dikkatlerini, bu olumsuz gidişata çekmek ve zihinlerinin bir köşesine “ben bu süreçte neredeyim, nerede olmam gerekir ve bu olumsuz gidişatın önüne geçme konusunda neler yapabilirim” sorularını yerleştirmek; böylelikle de bu sorular üzerinde zaman zaman düşünüp harekete geçmelerine katkı sağlamaktır.
Televizyonun birey ve toplum üzerindeki bu olumsuz etkilerinin yanı sıra, eğitsel anlamda olumlu etkileri de elbette yok değildir. Yukarıda ifade edilen bazı programlarla toplum bir taraftan dejenere olurken, yine televizyon sayesinde tüm dünyada olan gelişmeler hakkında kısa zamanda ve geniş olarak bilgi sahibi olabilmektedir de. Yine televizyonlarda izlenebilen haber programları, tartışma programları, toplumsal kültürü yansıtan film ve belgesellerle birlikte birey ve toplumun ciddi anlamda kültürlendiğini, toplumsal değer ve özellikler hakkında, dünyada meydana gelen değişme ve gelişmeler hakkında ciddi anlamda bilgilendiğini de belirtmek gerekir. Bireyin psikolojik, sosyal, zihinsel gelişimlerine bu tür programların önemli katkılarının olduğunun altı çizilmelidir. Televizyon izleyen çocukların dil gelişiminde önemli ilerlemelerin kaydedildiğini ortaya koyan araştırmalar bulunmaktadır. Kısa zamanda çok kişiye ulaşma ve onları belirli konularda bilgilendirme, onlarda bir bakış açısı oluşturma, kültür nakletme, istenilen değer ve özellikleri geliştirme konusunda televizyondan ciddi şekilde yararlanılabilmektedir. Bu yönde çalışmalar yapan bazı televizyon kanallarının olması; onların, program hazırlama ve sunma konusunda toplumsal hassasiyetleri göz önünde bulunduruyor olmaları, bu alandaki sevindirici gelişmelerden sayılabilir.
Sonuç olarak; televizyon, teknolojinin insanlığın hizmetine sunduğu en önemli teknolojik icatlardan biridir. İnsana ve insanlığa iletişim, bilgilenme, kültürlenme alanlarında önemli katkılar sağlamaktadır. Toplumu bilinçlendirme ve yönlendirme konusunda etkili ve büyük bir güce sahiptir. Eğitim alanında, mutlaka yararlanılması gereken vasıtalardan biridir. Bir araç olarak televizyonun kötülüğünden ve hatta zararından söz edilemez. Yukarıda ifade edilen zararların tamamı bir araç olarak televizyonla değil, yayınlanan programların niteliği ile ilgilidir. Birey ya da toplumun gelişimine ve sağlığına zarar veren unsur televizyonun kendisi değil, yayınlanan programlardır. Üzerinde durulması gereken de televizyonun kendisi değil, programların niteliği olmalıdır. Karanlığa küfredercesine televizyon aracına küfretmenin ya da zararından söz etmenin ne bir anlamı ne de bir yararı vardır. Böyle bir tutum doğru da değildir. Bu çerçevede, özellikle belirli hassasiyetleri bulunan birey ve ailelerin yapması gereken, televizyon aletine kızmak ya da eleştirmek değil; programların niteliğini iyileştirme yönünde atılması gereken adımları atmaktır. Genel yapısı, hedef ve idealleri, yayın politikası olumlu diyebileceğimiz bazı televizyon kanallarının bile, büyük ölçüde, uygun program bulamamaları nedeniyle içerik yönüyle yararlı denilemeyecek bazı programları yayınlamak zorunda kalışları, nitelikli program yönüyle yeterli alternatiflerin olmayışının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. Bu tür kanallar bile, izleyici kitlesini korumak adına, yukarıda bahsedilen zararlı programların bir kısmını, zararı azaltılmış bir yapıya büründürerek yayınlamak zorunda kalmaktadırlar.
Yine yukarıda ifade edilen sıkıntıların farkında olan kesimlerin, televizyona ya da programlarına kızmanın, uzak durmaya çalışmanın, eve televizyon almayarak bazı geçici tedbirler almanın ötesinde, uygun programların hazırlanabilmesi için gerekli alt yapıyı hazırlayarak, bu alanda çalışabilecek yetenekli ve gayretli kişi ya da kurumlara destek vererek daha gerçekçi, kalıcı ve verimli çözümler üretmeye çalışmalıdırlar.