TAVSİYELER
Mayıs 2019 Zeki SOYAK A- A+
A- A+

TAVSİYELER

“Merhum Zeki SOYAK Hocaefendinin vefatından kısa bir müddet önce talebeleri için kaleme almış olduğu bu tavsiyeler, İlkadım Dergisinin Temmuz 2005 sayısında yayınlanmıştır.”

TAVSİYELER-1

1. Yıllardan beri Enderûn Eğitim Vakfı çatısı altında hizmet etmekteyiz. Bu hizmetlerde kadın erkek, genç, yaşlı birçok kardeşimizin değerli hizmetleri olmuştur.

Bu hizmetlerin en mühim özelliklerinin başında hiçbir dünyevi maslahat gözetmeden yalnız ve yalnız Allah rızası için hizmet gelmektedir. Onun için çalışmalarımız imkânlarımızla kıyaslandığı zaman, çalışmalarımızın imkânlarımızın çok fevkinde olduğunu görmekteyiz.

Diğer taraftan yapmış olduğumuz bu hizmetler, bizim dışımızda yapılan diğer hizmetlere birçok yönden bir örnek teşkil etmiştir.

Bir diğer özelliğimiz de şartlar ne olursa olsun inancımızın gereği olan değerlerimizden, çizgimizden asla taviz vermemiş olmamızdır.

Bir başka husus da bu hizmetlerde saf tutan bütün kardeşlerimiz zaruri durumlar dışında hizmetlerine karşılık hiçbir maddi talepte bulunmamışlar, bilakis kendileri hizmetlere maddi katkıda bulunmuşlardır.

Bu sebeplerden dolayı hizmetlerimiz bereketlenmiştir. Kardeşlerime tavsiyem yaptığımız hizmetlerdeki bu özellikleri asla değiştirmeden, daha da güçlendirerek devam ettirmeleridir.

2. Şu hususu çok iyi bilelim ki hizmetlerin güvesi tefrikadır, içten pazarlıklardır. Bu gibi hizmetleri tahrif edici, birlik ve beraberliği bozucu durumlara asla fırsat vermeyelim.

3. Hizmetlerimizde genel olarak uymamız gereken ölçülerimiz vardır. Onlar sizlerin de malumu olduğu gibi:

İslam’a bir bütün olarak bakmak,

Vasıtaları gaye edinmemek,

Mezhep, meşrep ve parti taassubundan kaçınmak,

İşlerimizi istişare ile yapmak,

İtidal üzere hareket etmek.

Bu hizmetler belirli şahıslara bağlı olarak belirli yer ve zamanlarda yapılan hizmetler değildir. Onun için bu hizmetleri nesilden nesile devrederek, biiznillahi teâlâ kıyamet sabahına kadar devam ettirme çaba ve gayreti içinde bulunmalı, bu kutlu heyecanı taşımaya çalışmalıyız.

4. Her nesil bu hizmetleri kendisinden sonra da devam ettirecek yeni nesiller yetiştirmekle mükelleftir. Bu hususta tekâsül gösteren, önemseyip, benimsemeyen ya da bu hizmetleri ikinci, üçüncü plana atanlar, bu hizmetleri bırakıp başka şeylerle, lüzumsuz işlerle meşgul olanlar Allah Teâlâ indinde mesuldürler.

5. Aziz kardeşlerim! Fazla değil çok kısa bir zaman önce ben de aranızdaydım. Birçok meseleleri, hizmetleri beraber istişare ediyorduk. Şimdi ise aranızdan ayrıldık. Berzah âleminde, mezar denilen bir yerde amellerimle baş başayım.

Mezarda nasıl karşılandım?

Şu an ne haldeyim? Elbette siz bilmiyorsunuz. Ancak bilinen bir gerçek vardır ki bu durum her insanın başına gelecek ve bu mekânda amelleri ile baş başa kalacaktır.

Dün göz göze, karşı karşıya, aynı mekânda konuşurken şimdi sizler için yazdığım tavsiyeleri okuyorsunuz.

Aziz kardeşlerim! İşte böyle. İnşallah Rabbimiz bizleri öbür âlemde cennetinde buluşturur. Cemaliyle müşerref kılar. Dünya fanidir. Ayrılık yeridir. Öyleyse inancımızın gereği olan amelleri yaşantımıza yansıtalım, ona göre hareket edelim. Ölümü ve ölüm ötesi hayatı çok tefekkür edelim, teemmül edelim, asla aklımızdan çıkarmayalım.

Birbirimizi sevelim, sayalım, birbirimize iyiliklerde yardımcı olalım, birimizin sevinci hepimizin sevinci, birimizin acısı hepimizin acısı olsun.

Öyle bir kardeşlik tesis edelim ki bu kardeşliğimiz bütün müslümanlara örnek olsun.

Rabbimiz, canımız efendimiz Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- hepimizden razı olsun.

6. Diğer cemaatlerle, vakıflarla ve hizmet gruplarıyla çekişme içinde olmayalım. Onlarla beraber yapabileceğimiz işleri beraber yapmaya çalışalım, yapılan hizmetlerde birbirimizin önünü kesmeyelim. Başkaları yapsa bile biz öyle hareket etmeyelim.

Ancak diğer vakıf, cemaat ve hizmet gruplarının İslam’a aykırı söz ve davranışlarına, işlerine muttali olunca usul ve adabına uygun bir şekilde uyarmayı, nasihat etmeyi de asla ihmal etmeyelim. Çünkü bu her müslümanın yapması gereken bir vazifedir.

7. Aziz kardeşlerim! Tavsiyelerimi daha fazla uzatmak istemiyorum. Yıllar boyu beraber bulunduk, beraber sevindik, beraber üzüldük, zaten bugüne kadar yaptığımız sohbetler, yazdığımız yazılarda, kitaplarımızda,

Niçin yapmamız,

Nasıl yapmamız,

Ne yapmamız gerektiği hususlarında yeteri kadar malumat verilmiştir. Sizlerden isteğim, yaptığım sohbetleri hatırlamanız, yazdığım kitapları okumanız ve oralarda vermeye çalıştığım ölçüler ve mesajlar üzerinde düşünüp, tefekkür edip, uygulamaya çalışıp, bu ölçü ve mesajları başkalarına da aktarmanızdır.

Bunun bir yolu da bu kitapların, VCD ve kasetlerin zaman zaman yeni baskıları yapılarak herkese ulaştırmaya çalışmaktır.

İmkân bulunduğu takdirde bu eserler bastırılıp ücretsiz olarak ihtiyaç sahiplerine, öğrencilere dağıtılmalıdır.

8. Allah için sevdalanmayan, Allah için sancılanmayan, yüce İslam davasına heyecanını duymayanlar sağlıklı, bereketli hizmet edemez, faydalı olamazlar. Hizmet erleri her zaman, her yer ve her şartta sevdalı, sancılı ve heyecanlı olmalıdırlar.

Aziz kardeşlerim! Yapmakta olduğumuz bu hizmetler çok verimli, sulak bir toprağa, çok kaliteli tohum ekmek gibidir. Kıymetini bilelim. Onun için içinde bulunduğumuz bu hizmetleri yavaşlatacak, zaafa uğratacak, zarar verecek başka çalışmalara rağbet etmeyelim. Görüntülere, vitrinlere takılıp kalmayalım. Hizmetlerimize politikayı musallat etmeyelim.

9. Rasulullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in bizlere emanet ettiği ve tabi olduğumuz zaman asla sapıtmayacağımızı buyurduğu Kur’an ve sünnet elhamdülillah üzerinde hiçbir değişiklik yapılmadan, bütün berraklığı ile bize kadar ulaşmıştır.

Elimizde Kur’an ve sünnet gibi iki kaynak varken, sahabeyi kiram ve onları takip eden müctehid ulemamızın icmaları ve ictihatları varken, elimizde salih ecdadımızın, müctehid ulemamızın, ilmiyle amil âlimlerimizin sayılamayacak kadar eserleri varken başkalarına, reformcu, diyalogcu, düzenci okumuşlara hiç mi hiç ihtiyacımız yoktur.

Onun için bir kısım cahil, dünyaperest, düzenci, sözüm ona zamane ilahiyatçıların yanıltıcı, saptırıcı görüşlerine asla rağbet etmeyelim, sünnet karşıtlarına asla fırsat vermeyelim, ehl-i sünnet vel cemaat yolundan asla taviz vermeyelim, herkesi uyaralım.

Hem şahıs hem cemaat olarak her zaman, her yerde ve her şartta mazlumun yanında yer alalım. Zalime yardımcı olmak şöyle dursun, zalimlere, şirk ve küfür düzenlerine içimizde en ufak bir meyil bile olmasın. Bunu sadece sözlerimizde, yazılarımızda bırakmayalım. Hakkın yanında, zalimin ve zulüm düzenlerinin karşısında olduğumuzu amellerimizle de gösterelim.

10. Aziz kardeşlerim! Ben hepinize şahsım ile ilgili haklarımı helal ediyorum. Sizlerin de bana haklarınızı helal etmenizi diliyorum. Bu dileğimi bütün kardeşlerimize ulaştırmanızı arzu ediyorum. Hepinizi Allah Teâlâ’ya emanet ediyorum.

Zeki SOYAK

2005

 

**

 

“Bu bölüm,  Merhum Zeki SOYAK Hocaefendinin “İzahlı 40 Hadis” kitabının sonuna eklediği tavsiyelerden oluşmaktadır.”

TAVSİYELER-2

1-Ailemizin her ferdi Kur’an-ı Kerim’i yüzüne okumasını öğrenmelidir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Sizin en hayırlınız Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir.” (Buharî) buyurmaktadır. O bakımdan hem kendimiz öğrenmeli ve hem de bütün aile efradımıza öğretmeliyiz. Kur’an’ın tamamını hıfzetmek farz-ı kifaye, namazda okunacak kadar ezberlemek ise farz-ı ayndır.

2- Her gün Kur’an-ı Kerim’den bir hizip okumalıdır. Asırlar var ki, Kur’an ilminden, Kur’an ahlâkından, Kur’an medeniyetinden ve Kur’an devletinden merhale merhale uzaklaştırılmış, yetim bırakılmış ve mahrum edilmişiz. Müslümanlar olarak onunla yeniden tanışmak ve onun gölgesinde yeniden dirilmek mecburiyetindeyiz. Kur’an okumak, Allah Teâlâ ile tekellüm etmek ve kelâmdan sahib-i kelâma vasıl olmaktır. Kur’an edeple, huzurla ve Allah Teâlâ ile konuşuyormuş gibi okunursa, nice sır perdeleri açılacak ve kalp nice ilâhî tecellilere mazhar olacaktır. Ayrıca okuduğumuz bu beş sahifeden en az bir sahifesinin meal ve tefsirini okuyup öğrenmeliyiz. İmkân bulanlar bu beş sahifenin de meal ve tefsirini okumalıdırlar.

3- Fatiha, Ayet el-Kürsî, Bakara sûresinin son iki ayeti, Haşr Sûresi’nin son üç ayeti, Yasin, Saff ve Mülk sûreleri, Duha sûresi ve ondan sonraki sûreler, namaz içinde okunan duâ ve salâvatlar ezberlenip tefsirleri okunarak öğrenilmelidir.

Bu sûreleri ve duaları ezberleyip mânâlarına muttalî olmak için, muteber tefsir kitaplarını okumak ve öğrenmek her müslüman için gerekli olan asgari bir vazifedir. İmkânı olanlar daha fazlasını yapmalıdırlar. Çünkü Kur’an’ı mânâlarını tefekkür ederek okumak daha faziletlidir.

4- Kırk hadis-i şerif metin ve meali ile beraber ezberlenmelidir. Hadis-i şerifler Kur’an’dan sonra, dinimizin ikinci kaynağıdır. Âlemlere rahmet peygamberin, gönüllere sürur veren mübarek kelamlarını öğrenmek ve öğretmek çok büyük bir fazilet ve bir ümmet olma borcudur.

“Kim kırk hadisi hıfz eder ve ümmetime naklederse kıyamet günü ben ona şefaatçi ve şahit olurum” hadis-i şerifi ne büyük bir müjdedir. Onun şefaatini dilemek ve ummak gönüllerimizde bir coşku, dillerimizde bir dua değil mi?

5- Ehlisünnet itikadı ile ilgili bir akait risalesini okuyup öğrenmelidir. İtikada taalluk eden meseleleri öğrenmek her müslüman için farz-ı ayındır. Nice insanlar vardır ki cehâletleri sebebiyle öyle işler ve konuşmalar yapar ki, imanından olur da farkında olmaz ve hâlâ kendisini İslâm dairesinde zanneder.

Zamanımızda öyle sapık ve aldatıcı fikir cereyanları var ki, bu cereyanların yalan-yanlış telkin ve tesirlerinden korunabilmek için ehlisünnet ve’l cemaat akaidini çok iyi bir şekilde öğrenmek mecburiyetindeyiz.

Aksi takdirde, birçok sapık düşüncelerin, batıl fikirlerin, farkında olmadan zebûnu olabiliriz.

6- Allah’a kulluk vazifemizi en iyi bir şekilde yapabilmek için en azından bir ilmihâl kitabı okuyup güzelce öğrenmelidir. İmkân ve zamanı olan daha tafsilatlı bir fıkıh kitabı okumalıdır. Çünkü müslümanın fıkhını öğrenmesi farz-ı ayındır. Kişinin iştigal ettiği iş hususundaki fıkhî hükümleri öğrenmesi de farz-ı ayındır.

Ticaret yapan kişinin ticaret ile ilgili ahkâmı, ziraat yapan kişinin ziraat ile ilgili ahkâmı öğrenmesi gibi.

Ulemâ, her sene bir defa olsun ilmihâl kitabını okumayı tavsiye etmektedir.

7- Ahlâk, muaşeret ve tasavvufa ait çok sağlam ve güvenilir bir kitap okunmalıdır. Ve böylece Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hüsn-i ahlâkı öğrenilip onun ahlâkı ile mütehallik olmalıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim” “Beni Rabbim terbiye etti. Ne de güzel terbiye etti” buyurmuş. Allah Teâlâ da:

“Sen en yüce ahlâk sahibisin.” (Kalem 4) buyurarak onun yüksek ahlâkına işaret etmiştir.

Müslümanın,Allah’a,  Rasûlullah’a ve diğer bütün varlıklara karşı vazife ve mesuliyetleri vardır. Ana, baba, evlat, akraba, komşu ve bütün müslümanların kendi aralarında riayet etmekle mükellef oldukları hak ve vazifeleri olduğu gibi, gayr-i müslimlere ve hatta hayvanlara karşı da vazife ve mesuliyetleri vardır.

Bu hususlardaki İslâmî hükümleri ve Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-in ahlâkını öğrenmek de farz-ı ayındır. Öğrenelim ki ahlâk-ı Muhammedî ile mütehallik olalım, öğrenelim ki hiç kimseye karşı haksızlık etmeyelim ve vazifelerimizi bihakkın ifa edelim...  

Tasavvuf İslamî ilimlerden bir ilimdir. Ameli mezhepler fıkıh ilminden doğduğu gibi, tarikatlarda tasavvuf ilminden zuhûr etmiştir. Bir müslümanın tasfiyeyi kalp ve tezkiyeyi nefs yapması için Kur’an ve sünnete uygun bir tarikata girip, bir mürşid-i kâmile intisap etmesi çok güzel bir şeydir. Ancak tasavvuf ve tarikatlar hakkında yeterli bilgisi olmayan birçok müslüman istismarcı, tarikatla, irşatla, şeriatla bir ilgisi bulunmayan yol kesici, câhil kişilerin tuzağına düştüğü görülmektedir. Onun için tasavvufla ilgili sahih kitaplar okunmalı, ilmine, irfanına güvenilen kişilerle istişare edip ona göre hareket edilmelidir.

8- Peygamberimiz sallâllâhu aleyhi ve sellem’in hayatı ile ilgili güvenilir bir kitap okunmalıdır. Çünkü Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hayatı yaşanılan Kur’an’dır. O’nun söz, fiil ve takrirleri Kur’an’ın en berrak ve en sağlam tefsiridir. Zaman ve imkânı olan Hulefa-i Râşidîn dönemini, Emevî, Abbasî, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini de kapsayan bir İslâm tarihi okumalıdır. Hatta daha da zamanı ve imkânı olan son iki yüzyılın siyasî tarihini okumalıdır ki yerli ve yabancı İslâm düşmanlarının, İslâm dini ve müslümanlar aleyhine yaptıkları plan, hile ve hud’alarını, zulüm ve işkencelerini görsünler de mütenebbih olsunlar.

9- Ailece, İslâm’ın farz kıldığı ibadetler yapılmalı, haramlardan sakınmalı ve aile içinde İslâmî yaşantı tam olarak hâkim kılınmalı, ailenin her ferdi, hak ve vazifelerini çok iyi bir şekilde öğrenmelidir. Varsa kaza namazları, oruç kaza ve kefareti, kul hakkı vakit geçirilmeden ifa edilmelidir. Zekât fakirlerin zenginler üzerindeki hakkıdır. Zengin olup da daha önce zekât vermeyen, geçmiş yılların zekâtını vakit kaybetmeden vermeli ve her yılın zekâtını da geciktirmeden zamanında ödemelidir. Haram yollardan kazanç sağlamak ve ticaret yapmaktan sarf-ı nazar etmeli ve aile efradına haram lokma yedirmemelidir.

Namazları cemaat ile kılmaya özen göstermelidir. Çünkü cemaat ile namaz kılmak, yalnız başına namaz kılmaktan 27 derece daha efdaldir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve selem: “Vallahi içimden öyle geçti ki gençlere benim için odun demetleri hazırlamalarını emredeyim, sonra özürsüz olarak cemaate gelmeyip evlerinde namaz kılanlara geleyim ve evlerini üzerlerine yakayım.” buyurmaktadır. Görülüyor ki cemaat, İslâm’ın şiarından ve bu din-i mübinin özelliklerindendir.

10- Çocuklarımız Allah Teâlâ’nın bizlere bir emanetidir. Onları en iyi bir şekilde terbiye edip, ahlâklı, dürüst, güvenilir, sağlam ve muttakî bir müslüman olarak yetiştirmeliyiz. Yavrumuz ana rahmine düştüğü andan doğana, doğduktan sonra rüşt çağına varıncaya ve ondan sonraki hayatı için yapacağımız vazifeler vardır. Çocuk anne rahmine düşünce, anne yiyecek, giyecek ve içeceklerine, söz ve davranışlarına, diğer insanlarla olan muaşeretine her zamankinden daha fazla dikkat etmelidir. Bu hususta, baba da anneye kolaylık gösterip yardımcı olmalıdır. Çocuk doğunca O’na İslâmî bir isim vermeli, rüşd çağına gelene kadar, Kur’an’ı ve farz olan İslâmî ilimleri öğrenmesi, Muhammedî ahlâkla ahlâklanması ve ibadetlerini yapma hususunda eğitilmelidir. Ayrıca kabiliyeti doğrultusunda bir meslek sahibi olması için yönlendirilmelidir. Onun için İslâm’ı yaşayabileceği İslâmî bir vasat hazırlanmalıdır. Yani güvenilir, ahlâk-ı hâmide sahibi bir ilim adamının tedris halkasına sokulmalı, çok iyi bir arkadaş çevresi oluşturulmalıdır. Zamanı gelince dindar, afîfe bir kızla, çocuğumuz kızsa dindar bir gençle İslâmî ölçülere uygun bir nikah ve düğünle evlendirmelidir. Evlilik hayatından sonra da kontrole devam etmeli, hayır nasihatlerde bulunmalı, nefis şeytan ve kötü çevrenin tesiri ile İslâm’a aykırı işler yapmasına mâni olup, Allah yolunda çalışması sağlanmalıdır.

11- Evimizde, başta Kur’an-ı Kerim, tefsir, hadis, akaid, fıkıh, ahlâk ve İslâm tarihi ile ilgili temel kitaplar olmak üzere, bir kitaplık tesis etmelidir. Böylece hanelerimiz bir mektep ve bir “Dar’ul Erkam” olmalıdır.

12- Ailemizin kadın, erkek, kabiliyetli bütün efradı, yakın çevremizden başlayarak ve özellikle ev sohbetleri yaparak İslâmî tebliğatta bulunmalı ve müslümanların tağutî düzenlerin tuzaklarından, nefis ve şeytanın hile ve hud’alarından kurtulmaları ve Allah’a karşı kulluk vazifelerini en iyi bir şekilde ifa etmeleri için çalışmalıdır.

“Siz insanlığın iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a inanırsınız.” (Al-i İmran: 110)

“Ya Ali! Senin vasıtanla bir kişinin hidayete ermesi senin için dünya ve dünyanın içindekilerden daha hayırlıdır.”

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Hz. Ali -radıyallâhu anh-’a hitabı, aynı zamanda bütün ümmete hitabıdır.

13- İslâmî hizmetler muhakkak istişare ile yapılmalıdır. İstişâre yapacağımız şahıs, dürüst, güvenilir, sır saklayan, ahlâklı, İslâm’ı bilen ve itidal sahibi olmalıdır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kim bir iş yapmak diler de, onun hakkında müslüman bir kişi ile istişare ederse, Allah onu işlerinin en isabetlisine muvaffak kılar.”

“Kendisi ile istişâre edilen kişi emin olmalıdır.” buyurmuştur.

Allah Teâlâ müslümanların vasıflarını bildirirken, “Onların işleri aralarında istişâre iledir.” (Şura 38) buyurmuştur.

14- Her namazdan sonra bütün müslümanlara, hassaten yapılan İslâmî çalışmalarda muvaffak olmak için, bütün samimiyetimizle dua etmeliyiz. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Din kardeşi hakkında yapılan gıyabî dua reddolunmaz.”

“Dua müminin silahıdır.”

“Dua belâyı defeder.” buyurmaktadır.

Allah Teâlâ:

“Rabbini içinden yalvararak ve ondan korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an, gafillerden olma” (A’raf 205) buyurur.

15- Teheccüd, İşrak, Duha ve Evvabin namazlarını kılmak için gayret edilmelidir.

Teheccüd: Seher vaktinde, iki rekâttan oniki rekâta kadar kılınan, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e farz, ümmete sünnet olan bir namazdır.

“Gecenin bir kısmında uyanarak sana mahsus bir fazlalık olarak namaz kıl. (Böylece) Rabbinin seni övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.” (İsra 79)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Gece namazına devam ediniz. Zira o, sizden önceki sâlihlerin âdetidir. Sizi Rabbinize yaklaştırıcı günahların affına ve nefsi, günahlardan alıkoymaya sebeptir” buyurmaktadır. (Müslim)

Cenab-ı Hak, gece uyanıp yatağından kalkarak teheccüd namazı kılan sâlih kulları:

“Korkuyla ve umutla Rab’lerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için) vücutları yataklardan uzak kalır.” (Secde 16) buyurarak övmektedir. Teheccüd iki rekât kılınırsa her rekâtta Fatiha’dan sonra İhlâs, altı veya sekiz rekât kılınırsa Fatiha’dan sonra Yasin okunmalıdır.

İşrak: Güneş doğduktan takriben bir saat sonra kılınan iki rekât nâfile namazdır. Her rekâtta Fatiha’dan sonra İhlâs-ı Şerif okunur. Bir kişi sabah namazını kıldıktan sonra konuşmadan, ilim, zikir, Kur’an tilaveti, tefekkür ile meşgul olmalı, zamanı gelince de işrak namazını kılmalıdır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“İşrak namazını kılanlar için bir hacc ve umre sevabı vardır” buyurmaktadır.

Duha: Güneş doğduktan takriben iki buçuk, üç saat sonra en azı dört, çoğu oniki rekât olarak kılınan nâfile bir namazdır. Her rekâtta Fatiha’dan sonra üç İhlas-ı Şerif okunması tavsiye olunmuştur. Hz. Aişe -radıyallâhu anha-:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Duhâ namazını dört rekat kılar. Allah’ın dilediği kadar da artırırdı” demiştir.

Evvabin: Azı iki, çoğu altı rekattır. Akşam namazının sünnetinden sonra konuşmadan kılınır. İki rekat kılanlar, Fatiha’dan sonra, birinci rekatta Kâfirun Sûresi’ni, ikinci rekatta da İhlas-ı Şerifi okurlar. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Akşam namazından sonra, altı rekat namaz kılanın günahı deniz köpüğü kadar çok olsa da affolunur.” buyurmuştur. Affolunan günahlar küçük günahlardır. Bu bağışlamadan büyük günahlar, kul hakkı ve amme hakkı hariçtir. Gündüz kılınan nâfile namazlarda dört rekâtta bir, gece kılınan nâfile namazlarda ise iki rekatta bir selam verilir.

16- Mazereti olmayanlar, Pazartesi ve Perşembe günleri oruç tutmak için gayret etmelidir. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Ameller (Cenab-ı Hakk’a) Pazartesi ve Perşembe günleri arz olunur. Ben amelimin oruçlu bulunurken arz olunmasını seviyorum.” (Tirmizî) buyurmuştur.

Gücü yetenler her ayın onüç, ondört ve onbeşinci günlerinde de oruç tutsun. Abdullah ibni Abbas -radıyallâhu anhüma-:

“Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- eyyam-ı bîd’i (ayın onüç, ondört ve onbeşinci günleri) hazer ve sefer hâlinde oruçsuz geçirmezdi.” (Nesâi) demiştir.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Her aydan üç gün oruç tutmak, yılın hepsini oruç tutmak gibidir.” (Buharî-Müslim) buyurmuştur.

17- Her müslüman kendi durumuna göre her cuma bir veya bir kaç fakire sadaka vermelidir. İmkânı olanlar, borç isteyeni veya bir sadaka için kapıya geleni asla geri çevirmemelidir. Allah Teâlâ:

“Mallarını gece ve gündüz, açık, gizli infak edenlerin mükâfatı Allah katındadır. Onlar için ne korku vardır ne de üzülmek.” (Bakara 274) buyurur.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Müslüman kişinin sadakası ömrü ziyadeleştirir. Kötü ölümle ölmekten muhafaza eder.”

“Sadaka yetmiş çeşit belâyı meneder. Bunların en hafifi cüzzam ve alaca hastalığıdır.”

“Velev ki bir hurma parçasını sadaka olarak vermekle de olsa ateşten sakının. Eğer bunu da bulamazsanız, güzel kelime, tatlı dille o ateşten korunun.” buyurmuşlardır.

18- Her cuma namazından sonra yedi İhlâs, yedi Felak, yedi Nâs sûreleri okunmalıdır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Kim Cuma Namazı’ndan sonra, konuşmadan ve kalkmadan İhlâs, Felak ve Nas sûrelerini yedişer defa okursa, Allah Teâlâ onu gelecek Cuma’ya kadar zarar verici şeylerden muhafaza eder.” buyurmuştur.

19- Her gün sabah ve akşam “Ölmeden önce ölünüz.” “Hesaba çekilmeden önce nefsinizi hesaba çekiniz. Tartılmadan önce amellerinizi tartınız.” tavsiyeleri doğrultusunda, nefsimizi hesaba çekmeliyiz.

“Ey iman edenler! Allah’tan korkunuz. Her nefis yarın için (ahiret için) ne hazırladığına baksın. Allah’tan korkunuz. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilir.” (Haşr 18) Nefis muhasebesi ve sorgulaması; itikat, ibadet, muamelat, helâl ve haramlar, ilim, tebliğ, cihad, ahlâk ve muaşeret ve İslâmî çalışmalarda yapmamız gereken vazifelerimizi içermelidir. Hülâsa olarak “Bugün Allah için, İslâm için ne yaptın?” diye nefsimizi muaheze etmeliyiz.

20- Aşağıdaki istiğfar, tevhid, salâvat ve duaları lisanımıza vird etmeliyiz.

 

Allah Teâlâ:

“Ve Allah’tan mağfiret iste, çünkü Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.” (Nisa 106)

“Hemen Rabbini hamd ile tesbih et. O’nun yarlığamasını iste. Şüphesiz ki O, tevbeleri çok kabul edendir.” (Nasr 3)

“Kim bir kötülük yapar yahut nefsine zulmeder de, sonra Allah’tan mağfiret isterse O, Allah’ı çok yarlığayıcı, çok esirgeyici bulur.” (Nisa 110) buyuruyor.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Allah’a yemin olsun ki ben, günde yetmiş defadan fazla Allah’tan mağfiret diliyorum.”

 “Kim istiğfara devam ederse, Allah o kimse için her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir sevinç yaratır ve onu hiç ummadığı yerden rızıklandırır.”

Bu ayet ve hadisler ışığında derin bir tefekkürle, bilerek veya bilmeyerek yaptığımız sayısız günah ve kusurlarımız için ihlâs ve samimiyetle tevbe ve istiğfara devam etmeliyiz.

 

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Lâ ilahe illallah zikrine ve istiğfara devam ediniz. Ve çok söyleyiniz. Muhakkak İblis: ‘Ben onları günahlarla helak ettim. Onlar da beni Lâ ilahe illallah ve istiğfar ile helak ettiler’ der” buyurmuştur. Bu hususta varid olan hadis-i şeriflerin bir kısmı da şunlardır:

“Lâ ilahe illallah kelime-yi tayyibesini çok söyleyerek imanınızı tazeleyiniz.” (Müsned, Hakim, H.No:7766)

“Zikrin en faziletlisi “Lâ ilâhe illallah”, duanın en faziletlisi “Elhamdülillah” (Fatiha Sûresi)’dir.” (Tirmizi)

“Ben bir söz biliyorum ki kul onu kendisine ölüm gelince söylerse ruhu cesedinden çıkarken, ruhuna bir ferahlık geldiğini görür ve o söz kıyamette onun için nur, aydınlık olur. O ‘Lâ ilâhe illallah’ sözüdür.” (Teysirul-Vüsıl ile Camiul-Usul, H. No:7090)

“Lâ ilâhe illallah kavli, bu sözü söyleyenden doksan dokuz belâyı defeder. Bunu en aşağısı gamı gidermektir.”

Şirk ve küfrün kol gezdiği, iman ve ahlâkımıza yönelik her türlü tahribatın yapıldığı zamanımızda, “Lâ ilahe illallah” tevhidi ile imanımızı yenilemeye ve imanımızın gereği olan şeyleri yapmaya ve Rabbimize iltica edip ruhumuzu yıkamaya ne kadar muhtacız.

 

“Muhakkak Allah ve melekleri peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Haydin O’na teslimiyetle salât-u selâm getirin.” (Ahzab 56)

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de:

“Kıyamet günü insanların bana en yakın olanı üzerime en çok salâvat getirenidir.” (Tirmizi, Salat)

“Bana bir defa salâvat okuyana Allah Teâlâ on defa rahmet eder. Bana on defa salâvat getiren kimseye Allah celle celaluhu yüz rahmet gönderir. Bana yüz defa salâvat getirene Allah celle celaluhu bin kere rahmet eder.” (Müslim)

“Bana Cebrail aleyhisselâm geldi ve dedi ki: Ya Muhammed!  Ümmetinden salâvat okuyanlar için yetmiş bin melek istiğfar ederler. Melekler kime istiğfar ederse o kimse cennet ehlinden olur.” (Buhari)

“Kimin işi zorlaşırsa üzerime salâvatı çok okusun. Çünkü bana okunan salâvat bütün sıkıntıları giderir. Rızkları çoğaltır. İşleri bitirir.” (Buhari, Müslim)

“Sizden birisi vefâtımdan sonra bana selam okursa, Cebrail o selamı bana tebliğ eder. ‘Ya Muhammed! Bu falan oğlu falanın sana okuduğu selamdır’ der. Ben de O’nun selamına mukabele ederim. ‘Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi onun üzerine olsun’ derim.” (Buhari)

 

Kâfirler, “Düşmanlarınız büyük ordularla üzerinize geliyor. Sakının onlardan” diye, ashab-ı kirama korku vermek, onları düşman karşısında geriletmek istemişlerdi. Bu haber üzerine Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashab-ı kiram asla endişeye düşmemiş, çekinmemiş ve “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir.” (Âl-i İmran 173) diye cevap vermişlerdir.

Bizler de böyle durumlar karşısında Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ve ashabın yaptığı gibi “Hasbunallah ve ni’mel vekil” diye mukabele edip, asla gevşememeli, müstakim adımlarla hedefimize doğru yürümeliyiz.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Hasbunallah ve ni’mel vekil zikri her türlü korku ve tehlikelerden kişiyi emniyette kılar” buyurmuştur. (Deylemi)

Müslümanlar olarak, tağutî düzenlerin zahirî güç ve kuvveti karşısında zaman zaman tereddütler geçirebilir ve kendi zahirî zayıflığımıza hayıflanarak çalışmalarımızda gevşer ve tekâsül gösterebiliriz. Veya en yakınlarımızın yanlış telkin ve tepkileri ile karşı karşıya gelebiliriz. Böyle durumlarda, Allah Teâlâ’nın, Nemrut’u ve mızrakları bir orman manzarası arzeden, ovaları, dağları dolduran ordusunu, onları tahkir ve müslümanlara bir ibret olmak üzere sivrisinekle helak ettiğini ve yine Kâbe’yi yıkmak üzere gelen Ebrehe ordusunu Ebabil kuşları ile yok ettiğini tefekkür edip, “Lâ havle vela kuvvete illâ billah” (Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur) zikrine devam etmeliyiz. Bununla beraber hakkın hâkimiyeti, batılın izâlesi için durmadan, dinlenmeden ve hiçbir engel karşısında yılgınlık göstermeden çalışmalıyız.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “Lâ havle velâ kuvvete illâ billah doksan dokuz derde devadır. Onların en küçüğü hüzün ve kederdir.”

“Ya Hazım! Lâ havle velâ kuvvete illâ billah’ı çok söyle. Çünkü o, şüphesiz cennet hazinelerindendir.” buyurdu. (Hakim, Suyuti, Cmi H. No:9879) Allah’tan başka güç ve kuvvet sahibi yoktur ve hâkimiyet Allah’ındır.

 

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu duayı çok yaparlardı. Mânâsı:

“Ey kalpleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl.” demektir. Peygamberler masumdur. Onların iman üzere yaşayıp, iman üzere öleceği ve cennete girecekleri katîdir. Buna rağmen âlemlerin efendisi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- böyle dua ediyor. Her gün çeşitli günahlarla kirlenen ve hatta zaman zaman belki de farkında olmadan imanımızı tehlikeye düşürecek kebairlere dalan bizler, bu duaya ne kadar muhtacız.

Ya Rabb! Bizleri Sırr-I Tevhide Erdir.

İmanla Yaşat, İmanla Öldür.

Âmin.

 

 

***

“Bu dua, Merhum Zeki Soyak Hocaefendi’nin “40 Hadis” ve “İslam Ahkamı” kitaplarının sonundaki dualardan derlenmiştir.”

DUÂ

Allah’ım! Sana hamdeder, Sana şükrederim. Yalnız Sana ibadet eder, yalnız senden yardım dilerim.

Peygamberimiz, Efendimiz, canımız, cananımız, Hz. Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e salatü selam olsun.

Allah’ım! Bizi imanla, habibine ümmet yapmakla şereflendirdin. Bize acıdın da, ağır yükler yüklemedin. Tevbe kapısını hep açık bıraktın da bizi ye’se düşürmedin. Af ve mağfiret edeceğini bildirdin de, ümit ışığımızı söndürmedin.

Bizi azabınla, cehennem ateşiyle korkuttun da gevşeyip, sapmaktan, nefis ve şeytana uymaktan korudun.

Allah’ım! Sana lâyıkı vechile ibadet edemediğimi verdiğin sayısız nimetlere şükredemediğimi, kulluğumun gereği olan hizmetleri yapamadığımı biliyorum.

Bununla beraber, Senin Rahman ve Rahim, merhametlilerin en merhametlisi olduğunu, tevbeleri kabul, günahkârları aff, aciz, zayıf, fakir ve biçâreleri siyanet ettiğini de biliyor ve bütün kalbimle iman ediyorum.

Allahım! İşte ben o günahkârlardan, âciz, zayıf, fakir ve biçârelerdenim. Bütün günahkârlığıma, isyan ve tuğyanıma rağmen cür’et edip affını diliyor, mağfiretini ümit ediyorum. Hata ve kusur kullardan, affetmek, mağfiret etmek Senin şanındandır.

Allahım! Bütün acziyyetime rağmen, senin yüce dininin bir kısım esaslarını yazmak, bir kitap telif etmek cür’etinde bulundum. Rabbim! Niyetim, kullarına dinini öğrenmeleri hususunda yardımcı olmak, evveliyetle Senin rızanı kazanmak olduğunu biliyorsun. Sana sığınıyor, hata ve kusurlarımı bağışlayacağını ümid ediyorum.

“Ey Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim gücümüzün yetmediği işlerden bizi sorumlu tutma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Çünkü sen mevlamızsın. Kâfir kavimlere karşı bize yardım et.”

“Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola ilettikten sonra kalblerimizi eğriltme. Bize tarafından rahmet bağışla. Muhakkak Sen lütfu en çok olansın.”

“Ey Rabbimiz! Muhakkak biz Rabbinize iman edin, diye seslenen bir davetçiyi işittik. Hemen iman ettik. Ey Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört. Ruhumuzu iyilerle beraber al. Ey Rabbimiz! Bize, Peygamberlerin vasıtasıyla vadettiklerini de ikram et ve kıyamet günü bizi perişan etme. Muhakkak Sen va’dinden caymazsın.”

“Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”

“Ey Rabb’ımız! Bize dünyada iyilik ve ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru.”

“Ey Rabb’ımız! Sana sığınırız, senden yardım ve af dileriz. Ve bizi hidayete erdirmeni isteriz. Sana iman eder ve sana tevbe ederiz. Sana tevekkül eder ve bütün hayırlarla seni senâ ederiz. Sana şükreder, hiçbir vakit nankörlük etmeyiz. Sana isyan edip inkâr edeni terk ederiz.

Ey Rabb’ımız! Sana ibadet ederiz. Senin için namaz kılarız ve sana secde ederiz. Sana sığınır, sana koşarız. Rahmetini ümit eder, azabından korkarız. Muhakkak ki senin azabın kâfirlere ulaşacaktır.”

“Allahım! Katından kalbimi hidayet edecek, işimi toparlayacak, dağınıklığımı bertaraf edecek, iç dünyamı güzel ahlâkla olgunlaştıracak, böylece beni yüceltecek amelimi temize çıkaracak, doğru yolu bana ilham edecek, ülfet edeceğim dostumu temin edecek ve beni her kötüden koruyacak bir rahmet dilerim.

Allahım! Bana, dinden sonra küfrün yeri olmayacak bir iman ve yakîn bahşet! Dünya ve ahirette Senin nazarında şerefini elde edebileceğim bir rahmet ihsan et!

Allahım! Hakkımızda vereceğin hükmünde, lütfunla kurtuluşu, şehitler menzilini, bahtiyar kulların yaşantısını ve düşmana karşı yardımını dilerim.

Allahım! Görüşüm zayıf, amelim eksik olsa bile, Sen’den işimin bir an önce görülmesini dilerim. Senin rahmetine muhtacım. Ey işlere hükmedip gören, gönüllere şifa veren! Denizleri birbirine karıştırmayıp aralarını ayırdığın gibi beni de cehennem azabından, helâk olmaya çağırandan, kabirler fitnesinden kurtar!

Allahım! Görüşüm kısa olup da Sana söyleyemediğim isteklerimi, Sana ulaştıramadığım niyetlerimi kabul edip kendilerine iyilik yapmayı vaad ettiğin yaratıkların ve kullarından kendilerine iyilik yapacak olduğun kimseler gibi beni de kabul edip tıpkı beni de onlar gibi eyle! Ey âlemlerin Rabbi! Rahmetini diliyorum.

Sağlam ip, doğru iş sahibi olan Allahım! Vaîd günü senden güvenceyi, ebediyet günü senden cenneti istiyorum. Hem de huzurunda bulunan mukarreb melekler ve çokca secde edenlerle birlikte. Sözlerinde duran kullarla beraber ve birlikte… Çünkü sen Rahîm’sin, Vedûd’sun, dilediğini yaparsın.

 İlâhi! Acizlikten, tembellikten, cimrilikten, bunamaktan ve kabrin azabından sana sığınırım. İlâhi! Nefsime  takvasını ver..  Onu temizle. Onu temizleyecek olanın hayırlısı sensin. Ruhumun velisi ve mevlası da sensin. İlâhi! Faydasız ilimden, korkmayan kâlbden, doymayan nefisten ve kabul olunmayacak duadan sana sığınırım.

İlâhi! Peygamberin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin senden istediği hayrı isterim. Peygamberin Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin sana sığındığı şeylerin şerrinden sana sığınırım.  Yardım istenecek yegane sensin.  Arzu edilen şeye ulaştıracak da sensin.

Ya Rab! Nefsimizi, neslimizi, anne, baba ve ailemizi ve tüm müslümanları Sırat-ı Müstakimden, Tarikat-ı Muhammedî’den ayırma. Nefis, şeytan ve kötü çevrenin şerrinden koru. Kabir azabından, cehennem ateşinden muhafaza eyle. Hüsnü hatime ile huzuruna varmak nasip et. Cennet ve cemâlinle müşerref eyle. Çalışmalarımızı Şeriat-ı İslam’ın hakimiyetine vesile kıl...

Ya Rab! Nasıl bir kul olmamızı istiyorsan bizi öyle bir kul eyle.

Allahım! Bizi sapmadan, saptırmadan doğruya eren, hidayet rehberlerinden eyle! Düşmanlarınla harp halinde, dostlarınla barışık kıl! Sevdiklerini seni sevdikleri için severiz. Sana karşı gelenlere senin düşmanlığın için düşman oluruz.

Allahım! İşte duam budur, artık kabul etmek sana düşer. İşte gayretim, dayanağım ise sensin.

Allahım! Kalbime nur ver! Kabrime nur ver! Önüme nur ver! Arkama nur ver! Sağıma nur ver, soluma nur ver! Üstüme nur ver, altıma nur ver! Kulağıma nur ver, gözüme nur ver! Saçıma nur ver, derime nur ver! Beynime nur ver, kemiğime nur ver!

Allah’ım! Benim için nuru(mu) büyüt ve bana bir nur ver! Benim için bir nur daha ver!

İzzete bürünen Rabbim! Sen münezzehsin. Mecdi giyip onunla kullarına bolca ikram eden Rabbim, sen münezzehsin. Tesbihin ancak kendisine yakıştığı ve gerektiği Sen, pek yüce ve noksan sıfatlardan münezzehsin. Ey fazl ve ihsan ve nimet sahibi Rabbim! Sen münezzehsin. Mecd ve kerem sahibi Rabbim! Sen münezzehsin. Celâl ve ikrâm sahibi Rabbim! Sen münezzehsin.”

Ve sallallahu alâ seyyîdinâ muhammed.

ÂMİN.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr