Ekim 2020 Ömer Faruk ÖZCAN A- A+
A- A+

SOSYOLOJİK SİYER-Dava Yolunda Çekilen Sıkıntılar 2

İman ettiği davanın hak olduğunu iddia edenler, çekilecek sıkıntılara da hazırlıklı olmalılar. Bela ve musibetlerin şekilleri değişse de, İslam tarihinin her döneminde yaşandığı hakikati bilinmelidir. Hz. Adem aleyhisselam’dan günümüze kadar tevhid akidesini yaşama, yayma gaye ve gayretinde olanlar fiziki ya da manevi ezalara, çoğunlukla da en yakınlarından olmak üzere büyük bir sabırla katlanmışlardır.

Sıkıntılar her zaman yokluk, yoksulluk, fiziki işkence ve hapishane hayatı şeklinde de olmamış, nadir olmakla beraber bolluk ve iktidar imtihanının da fazlasıyla sıkıntılara dönüştüğü dönemler olmuş. Biz bu yazımızda Mekke döneminin zor zamanlarından boykot yıllarını tahlil ve tefekkür etmeye gayret edeceğiz.

BOYKOT YILLARI VE UYGULAMALARI

Kureyş’in ileri gelen müstekbirleri; İslam’ı ortadan kaldırmak, hakkın nurunu söndürmek amacıyla akrabalık bağlarını hiçe sayan, vicdanları kanatan, insanlık dışı kararlar aldılar:

  1. Hâşimoğullarıyla hiçbir sosyal ilişkiye girilmeyecek.
  2. Onlara kız verilmeyecek ve onlardan kız alınmayacak.
  3. Onlarla oturulup konuşulmayacak, evlerine girilmeyecek.
  4. Ölüleri için taziyede bulunulmayacak, hasta ziyaretine gidilmeyecek.
  5. Hâşimoğullarıyla ticarî hiçbir ilişkiye girilmeyecek, onlara bir şey satılmayacak ve onlardan hiçbir şey satın alınmayacak, çarşı ve pazarlar kendilerine kapatılacak.
  6. Peygamber Efendimizi aleyhisselam korumaktan vazgeçip Kureyş'e teslim edinceye kadar Hâşimilere merhamet edilmeyecek ve onlardan gelecek barış teklifleri asla kabul görmeyecek.1

Alınan kararları çiğnemeyeceklerine dair yemin eden Mekkeliler, bu kararları bir sahifeye yazdırdıktan sonra altını mühürlediler ve Kâbe’nin duvarına astılar. Zulüm anlaşmasının metnini Mansur b. İkrime’nin yazdığı ve Efendimizin bedduası neticesinde felç olduğu rivayet edilmektedir.2

Mekke’nin firavunları, aldıkları bu kararla Hâşimoğullarıyla olan tüm akrabalık bağlarını koparıyor; ekonomik, sosyal ve psikolojik açıdan Hâşimoğulları’nı çökertmeyi ve onları “yeryüzünün en güzel insanını” teslime mecbur etmeyi düşünüyorlardı. Âdeta yok sayılan, hiçbir hayatî faaliyete izin verilmeyen, Mekke gibi ancak ticaretle yaşamın idame edilebileceği bir şehirde sosyal hakları tamamen ellerinden alınmış insanlar, bu duruma elbette dayanamayacak ve Efendimiz aleyhisselam’ı korumaktan vazgeçeceklerdi! Fakat sonuç hiç de zalimlerin düşündüğü gibi olmadı.

BOYKOT ZAMANI ve ŞİDDETİ

Kureyşli zalimler aldıkları boykot kararlarını Nübüvvetin yedinci yılı Muharrem ayının ilk gecesinden itibaren tüm şiddetiyle uygulamaya başladılar. Müslümanlar ve Hâşimoğulları, Efendimiz aleyhisselâm’ı korumak için Şi’bi Ebî Talib denilen Peygamberimizin amcası Ebû Talib’in mahallesine toplanmışlardı. Müşrikler bu mahallenin çarşı ve pazarlara giden yollarını kestiler. Bu yolların başında gece-gündüz nöbet tutarak mahalleye gıda maddelerinin girmesine engel oldular. Ümmetin firavunu Ebû Cehil, işini gücünü bırakmış, gece boyunca nöbet tutuyor, boykotun tüm şiddetiyle uygulanması için gözüne uyku girmiyordu.3

Ellerinde avuçlarında ne varsa tükenen Müslümanlar, bir süre sonra korkunç bir açlıkla yüz yüze gelerek, şiddetli sıkıntılar çekmeye başladılar. İnsanlar açlıktan ağaç yapraklarını yiyor, buldukları deri parçalarını ateşte yumuşatıp günlerce emerek açlıklarını bastırmaya çalışıyorlardı.4

BOYKOTUN SONUÇLARI

Yaşlılar ve çocuklar şiddetli boykot altında açlıktan ölüyor; ağlayan çocukların, feryat eden kadınların sesleri Mekke sokaklarında yankılanıyordu.

Müslümanlar yalnızca Haram aylarda çarşı pazara inebiliyor, çocuklarını doyurabilmek için alışveriş yapmaya çalışıyorlardı. Ama zalimler burada bile rahat durmuyor, müminlere gün yüzü göstermiyorlardı. Hac mevsiminde Mekke’ye bir kervan geldiğinde Müslümanlar alışveriş yapmak için koşuyor, fakat zalim Ebû Leheb'in iğrenç sesini duyuyorlardı: “Ey tüccarlar! Muhammed'in arkadaşları için fiyatları alabildiğine yükseltin. Sizden hiçbir şey alamasınlar. Zarara girmeyeceğinize ben kefilim. Mallarınızı çok daha yüksek fiyatlarla ben satın alacağım.” Kat kat artırılan fiyatlar alışverişi imkânsız hale getiriyor, Müslümanlar açlıktan ağlayan çocuklarının yanına elleri boş bir halde dönüyorlardı.5

Sevgili Peygamberimiz, ashabının ihtiyaçlarını karşılamak için tüm mal varlığını harcadı. Ne Ebû Talib’in ne de Mekke'nin en zengin kadını olan Hz. Hatice'nin elinde hiç bir şey kalmadı.6

TÜM ZORLUKLARA RAĞMEN DAVET DEVAM EDİYOR

Bütün dünya karşı olsa, önünde sıra dağlar dursa bile İslam davetçisi yolundan dönmez, tebliğ ne olursa olsun terk edilemezdi. Allah Resulü hakkı anlatmaya devam ediyor, hac mevsimi Mekke'ye gelen kabileleri İslam’a davet ediyor, Kureyş'in tüm zulmüne rağmen sahte tanrılarını, taştan tahtadan putlarını bir gün mutlaka yok edeceğini haykırıyordu. Bu en zorlu dönemde bile nice insanlar Müslüman oldu. Kâfirler, karanlığın sürmesi için ne kadar uğraşsalar da güneşin doğuşuna mani olamıyorlardı. Âlemlerin Rabbi’nin kudreti karşısında Ebû Cehil ve Ebû Lehebler ne ifade ederdi!

Elbette Kureyş, Efendimizi öldürmenin yollarını arıyordu. Fakat Ebû Talib onu korumak için her türlü tedbiri alıyor, geceleri insanlar uykuya daldığında Rasûlullah'ın yatağını değiştiriyor; Hâşimoğullarının gençleri Peygamber’in başında nöbet tutuyorlardı.7

BOYKOT DEVAM EDİYOR

Yeryüzünün mazlum coğrafyası her geçen gün büyüyor, çünkü zalimler çok organize ve insafsızca çalışıyorlar. Boykot bir değişim geçirip, modern teknikler kullanılarak imansız ve vicdansız zalimler tarafından devam ettiriliyor. Klasik manada boykot Gazze özelinde Filistin genelinde devam ediyor. Doğu Türkistan gibi, Arakan gibi coğrafyalarımızda vahşet dumanları dünyayı boğacak cinsten.

Müslümanlar bir avuçken birlik içerisinde her şeylerini paylaştılar. Öyle ki çile ve işkence dâhildi. Şimdi ise diye başlamak istemiyorum çünkü bitmez, bitmeyecek. Şu kadar diyeyim; Rabbim bizi “Biz” eylesin.

SELAM ve DUA ile…

KAYNAKÇA

[1] İbn Sa’d et-Tabakât, I, 178; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 350; Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, I, 234; İbn Seyyidinnas, I, 126.

[2] Buhârî, Hac, 45; İbn Sa’d et-Tabakât, I, 178; İbn Hişâm, es-Sîre, I, 350.

[3] Belâzurî, Ensâbu’l-eşrâf, I, 235.

[4] Süheylî, Ravdu’l-unuf, II, 127; Semira ez-Zayed, Muhtesaru'l-câmi fi's-Sîre, I,196.

[5] Süheylî, Ravdu’l-unuf, II, 127; Halebî, İnsânu'l-Uyûn, II, 25-26.

[6] Yakubî, Tarih, II, 31.

[7] İbn Hişâm, es-Sîre, I, 354; Semira ez-Zayed, Muhtesaru'l-câmi fi's-Sîre, I,197.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr