Kasım 2016 Hamdi ÖZ A- A+
A- A+

Rüzgâr Eken Fırtına Biçer

Arapçada er Rihu kelimesi, rüzgâr/yel, kuvvet, hız ve hoş koku anlamındadır. TDK’nin sözlüğünde yel; rüzgâr, romatizma ağrısı ve kalın bağırsaktaki gaz şeklinde tanımlanmıştır.

Rüzgârın gülü, oğlu, kızı varsa yelin de değirmeni, kovanı, yapanı ve ölçeni vardır. Sabahın yeline seher, deniz yeline meltem denir. Yalanın rüzgârı, rüzgârın kahpesi ve yelin şakası olmaz. Yel, kayadan bir şey kopartamaz.

Yelin kıblesi, lodosu, poyrazı, samı, kabası ve babası vardır. Yel babaya kürek çeken dahi vardır. Yelini tutanda kabızlık ya da basur vardır. Yel gibi gelen sel gibi gider. Ancak, ulu orta yellenmek adaba aykırıdır. Yel, anasır-ı erbaa’dandır. Yel yerkürenin doğal havalandırma ve baca sistemidir ki; ekolojik dengenin önemli bir unsurudur. Sabah rüzgârı/seher yeli, rahmet meleklerinin her gün arza sıktığı güzel kokulu doğal spreylerdir. O neye kadir değil ki!

Kur’an-ı Mübin’de rüzgârla ilgili 26 farklı sureden 28 ayet okudum. Şöyle ki; Allah’ın emri, fermanı ile hareket eden, doğudan batıya, kuzeyden güneye estirilen rüzgârlar sayesinde derya üzerinde dağlar gibi gemilerin yüzdürüldüğünü, rüzgârların tersine estiğinde şiddetli bir fırtınayla faciaya dönüşebileceğini, Titanik gemisi gibi yolcularının fırtınaya yakalanıp helak edilebileceği gibi Nuh aleyhisselam’ın Cudi’ye demirleyen gemiye binenlerin de kurtuluşa erebileceklerini, Rabbimizin ilahi yardımının, rahmetinin ve yağmurların önünden rüzgârı müjdeci olarak gönderdiğini, ağır bulutları kaldırıp yüklenerek ölü toprağı canlandırdığını, her türlü mahsulâtın oluşmasında rüzgârların etkisini, bitkilerin döllenmesinin rüzgârlarla oluştuğunu, rüzgârların doğal aşılayıcı olduğunu, erkek ve dişi varlıkların aşk rüzgârları ile harekete geçtiklerini (ki zamanında başında kavak yeli esenler bilir), Ademoğlunun isyan, tuğyan ve nankörlüğü sebebiyle normalde efil efil esen rüzgârların bir anda küfür küfür kırıp geçiren tayfun ve kasırgaya dönüşebileceğini, rüzgârların bazen kader olup keder estiğini, savurup ayırdığını, hortum ve cin gelini dedikleri rüzgâr hariç rüzgârların harmana girince dirgen veya yabanın havaya kalkmasıyla sapla samanı, kesmük ile buğdayı, hak ile batılı birbirinden ayırt edeceğini okudum.

Kur’an-ı Kerim’de yine rüzgârla ifade edilen teşbih sanatına ilginç örnekler var. Rablerini inkâr edenlerin dünya hayatında yaptıkları bütün işler, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle, Allah’ın güzel isimlerine, kusursuz işlerine, zatına ve sıfatlarına eş ve ortak koşanlar rüzgârın tepetaklak uzak bir yere fırlattığı nesneye, kâfirlerin harcamaları ekinleri vurup mahveden çok soğuk/sıcak esen rüzgâra, Sarsar ile helak edilen Ad kavminin felaket sonunda cesetlerinin davar ağılı çıkışına istif edilmiş içi boş hurma kütüklerine benzetilmektedir.

Yakub aleyhisselam’ın oğlu Yusuf aleyhisselam’ın kanlı gömleğini getiren kardeşlerine: “Bana bunak demezseniz Yusuf’un rüzgârını/kokusu alıyorum.” sözü hayreti mucip bir mucizedir.

Süleyman aleyhisselam’ın Babil Hükümdarı iken emrine verilen rüzgârlar sayesinde havanın katında seyahat ettirildiği, yürüme mesafesiyle iki aylık bir yere sabah gidip akşam sarayına döndürüldüğü anlatılıyor.

İnsanoğlu yeter ki; Süleyman yani her şeyini Rabbine teslim eden adam olsun. Allah ona da mülkü, saltanatı teslim eder. Onu da mühür ve imza yetkisi ile donatır. Onun da devlet ve hükümetine yardım edecek nice İblis, İfrit ve Cinler yaratır.

Bugünkü Turkcell’in arması Selocanlar’ın da aslında Süleyman aleyhisselam’ın bizzat konuştuğu Nemle’nin/Dişi Karınca’nın simgesi olduğu bilinmektedir. Posta İdaresinin ve Twitter’ın amblemi olan kuş da haddi zatında Süleyman aleyhisselam’ın Hüd Hüd isimli haberci kuşunun remzidir. İHA’lar da öyledir. Hezarfen Ahmed Çelebi bir yana, Uzaylı Zekiye’nin rüzgârın önünde süpürgesi ile uçması, Gazman ve Dünyayı Kurtaran Adam tiplemelerinin gösterimleri çocukların zihinlerini boş boşuna işgal eden hayal ürünleridir.

Hud aleyhisselam döneminde Yemen sahillerinde Şemr denilen kumsal bir vadide yaşayan, yeryüzünde haksız yere büyüklenen, kuvvetçe bizden daha güçlü kimmiş diyecek kadar haddini aşan, Arşın sahibine hırlayan, peygamberlerini yalanlayan, yaptıkları isyanları -nimet azgınlıkları- inkârları ve günah sarhoşlukları yüzünden helak edilen Ad kavminden bahsedilmektedir.

Tozutup savuran rüzgârlar üzerine yemin edilen ayetlerde belirtildiği üzere, Eyyam-ı Acuz/Kocakarı Fırtınası olarak bilinen günlerde yedi gün sekiz gece kesintisiz bir şekilde esen, adına Debur denilen çok soğuk, uğultulu korkunç şiddetli bir kasırga ile insanların kökünden sökülmüş hurma ağaçları gibi savruldukları anlatılmaktadır. Bir Çarşamba günü başlayıp tam bir hafta devam eden kasırga ve boran sonucu bu Adi topluluğun ağızlarının nasıl Çarşamba çanağına döndüğü, bu ilahi ikazdan ders almayanların sonunun da böyle hazin olacağı anlaşılmaktadır.

Yıllardır üzerimizde esen Batı rüzgârları, bizi de batı batı derken batıracak mıdır bilinmez. Kaçıyor muyuz, kovalıyor muyuz? AB’ye üyelik hususunda bir referandum yapılsa da kurtulsak şu men Debur adamların belasından ve Ad’i topluluğun peçentesinden. İslam Ülkeleri olarak dünyanın rüzgâr gibi en hızlı koşan atleti Hüseyin Bolt ve motosiklet yarışlarında rüzgârla yarışan ve madalyaya doymayan Kenan Sofuoğlu bizde, rüzgâr, su ve enerji kaynakları altımızda, zengin maden yataklarına sahibiz. Amma velâkin hala 5+1 kaç eder bilmiyoruz. “D-8 ne demektir?” anlamıyoruz. Bizi buraya hangi rüzgâr getirdi? Biz hala neden rüzgârı ardımıza alamıyoruz?

Ey iman edenler, Allah’a ve O’nun elçisine itaat edin/Kur’an ve sünnete sarılın. Birbirinizle çekişmeyin. Sonra korku ve zaafa düşersiniz. Rüzgârınız gider/gücünüz kaybolur. Sabır ve sebat edin. Zira Allah sabredenlerle beraberdir. (Enfal, 46)

Allah’ın üzerinizdeki bunca nimetini hatırlayın. Hani bir zaman düşman orduları size saldırmıştı da biz onlara karşı esen bir rüzgâr ve görmediğiniz ordular/yardımcı melekler göndermiştik. Allah ne işlerseniz hakkıyla görendir. (Ahzab, 9)

Öyleyse; her kimin elinde ne pekmezi varsa yesin! Bağ bozuma uğramıştır. Kara üzüm pekmezi 15, çalma 20, süpürge pekmezi ve koftür 25’e gidiyor. Sulamadan pekmez olmaz, ulamadan halı çıkmaz. Millet, 15 Temmuz Milli Direniş Harekâtına hala bir senaryoydu diyenlerin, anavatanına ve devlet babasına hendek kazanların defterini dürmüş ve mezarını kazmıştır. O gece seherde okunan sala ve ezanlar hürmetine esen saba rüzgârıyla fitne ateşi söndürülmüştür. Kazan kaldıranların kazanı devrilmiştir. Elhamdülillah.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr