Mayıs 2016 Zeki SOYAK A- A+
A- A+

Özümden Sözüme Yansıyanlar

• Aklını nefsine tâbi kılan, aklını ifsat eder; vahyi aklına tâbi kılan, dinini ifsat eder. Nefsini aklına, aklını vahye tâbi kılan, aklını da dinini de korumuş olur.

• Müslüman, akıllı insandır, akılcı değildir. Çünkü akılcılık sapık bir felsefî akımdır.

• Milletin dinine, tarihine saygısı olmayan, saygıya layık olmadığı gibi milleti idare etmeye de lâyık değildir.

• Dînî hassasiyetini kaybeden, dünyevîleşir, kabalaşır, zorbalaşır, behimîleşir.

• Esaretlerin en kötüsü nefse, şeytana ve dünyaya esir olmaktır.

• Allah’tan korkmayan, her şeyden korkar.

• Ölümden korkmayan bir kere ölür, korkan ise her gün ölür.

• Allah yolunda çile çekmeyen, sabır ve şükür ehli olmayan kemâle eremez.

• Dünyası için ahiretini satan, dininden yırtıp dünyasına yamayan, insanların en ahmağıdır.

• Kâmil mümin, hizmette önde ve öncü; nimetin paylaşımında ise sondadır.

• Düşüncesini İslamlaştırmayan, yaşantısını İslamlaştıramaz.

• Allah için sevmeyen, Allah için sevilmeyen kimsede hayır yoktur.

• Muhabbet muvafakat ile ölçülür.

• Nereden kazandığını mı bilmek istiyorsun? Nereye harcadığına bak.

• Hizmet etmeyene himmet olunmaz.

• Hizmetin güvesi, korkaklık, cimrilik ve tembelliktir.

• Hizmet etmek mi istiyorsun? Öyleyse:

Önemseyecek,
Benimseyecek,
Planlayacak,
Bütün imkânlarını seferber ederek fedakârca çalışacaksın.

• Hizmet, devamlılık ister. Kendine güveni olmayan kararlılık gösteremez. İstikrarsız kimse hizmet ehli olamaz.

• Dinini, tarihini, çağını iyi bilmeyen, mesleğinde ehil olmayan kimse faydalı, sağlıklı hizmet yapamaz.

• Hizmet ehli:
Doğru öğrenecek,
Doğru yaşayacak,
Doğru öğretecek,
Dünyevî bir hesabı olmayacak,
Gâyesi Allah olacaktır.

• Kibirlenen, kendini beğenen kimseyi Allah sevmez. Allah’ın sevmediği kimse, Allah’ın seçip beğendiği İslam’a nasıl hizmet edebilir?

• İtaat etmeyen, sır saklamayan, uyumlu olmayan kimselerle büyük dâvâlar yürütülemez.

• Müslümanın vazifesi, hayatın bütün sahalarını ve safhalarını İslamlaştırmaktır.

• En aşağılık ideolojiler, dine karşı dinleştirilen ideolojilerdir.

• Korkaklar taviz verirler, cesur insanlar hoşgörülü olurlar.

• Açık sözlü, açık yürekli insandan korkma, korkulacak kişi içten hesaplı, sinsi tabiatlı kimsedir.

• Atalarımız: “Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.” demişlerdir. Kusursuz insan olmaz. Ancak kusurunu görmeyen, öğüt dinlemeyen kimseden hazer edilmelidir.

• Matlup olan çok okumak, çok yazmak değil, faydalı olanı okumak, faydalı olanı yazmaktır.

• Öğrendikleri ile amel etmeyen, ilmin katili; öğrendiklerini başkalarına öğretmeyen de ilmin katilidir.
• Çok imkânla çok iş yapmayı her kişi başarır, az imkânla çok iş yapmayı ise er kişi başarır.

• Allah için sevmeyene güvenme, bugün sever, yarın söver.

• En değerli hazine zamandır. Zamanı israf eden, hayatını israf etmiş olur.

• Sev ve teslim ol ki, mahrem olasın. Mahrem olmayana sır kapısı açılmaz.

• Rabbine yönel. O zaman göreceksin ki önünde:
Nefis,
Şeytan,
Dünya,
İnsan engelleri var. Onları aşmadan Rabbinin katına ulaşamayacağını idrak et. Ona göre davran.

• Hizmette sakın yorgunluk, bıkkınlık gösterme, sabret, şükret, devam et, bir gün menzil-i maksuda ulaşacaksın.

• En kötü, en zor şartlarda bile sakın ümidini yitirme. Ümit, müminin ışığıdır. Bilmez misin en büyük müjdeler en zor günlerde gelmiştir.

• Sevdalı ve sancılı olacaksın. Sevdalı ve sancılı olmayanlar hizmet edemez, başarılı olamazlar.

• Müminin öncelikli işi İslam’dır, kulluktur. Münafığın öncelikli meselesi ise dünyası ve çıkarlarıdır.

• İzzet; ne mal mülk, ne makam mevkidedir. İzzet; kâmil iman, salih amel, güzel ahlâk ve hizmettedir.

• Salihlerin sohbetine devam etmeyen, mânevî aşı almayan, aşısız ağaca benzer, meyvesi olsa da kekremsi olur, boğaza durur, safra yapar.

• Yapmış olduğun ibadet ve hizmetin semeresini mi görmek istiyorsun? Ahlâkına bak, ahlâkın ne kadar Kur’anî ve nebevî ise, ibadet ve hizmetinin semeresi de o kadardır.

• Yaşamak ne güzel! Allah’ın razı olduğu ameller, hizmetler yapılırsa... Ölmek ne güzel! Allah yolunda cihad ederken, hizmet ederken imanla ölünürse...

• Yirmi birinci asır müslümanının en büyük hastalığı, iman zaafiyeti ve dünyevîleşmektir.

• Gerçek ilim, vahiyle çatışmaz. İlim diye ortaya atılan, temelsiz hezeyan ve saçmalıklar ise İslam nazarında murdardır.

• Adalet özerk olmalıdır. Ancak, ehliyetsiz, liyakatsiz, inanç özgürlüğüne, temel hak ve hürriyetlere, savunma hakkına saygısız ve müdâhil olan hâkim ve savcılara özerklik vermek adalete ve millete zulümdür.

• Allah’a, Rasûlüne, İslam’a savaş açanlar, Ebu Cehilleşen zavallı ahmaklardır. Sonuç kesin mağlubiyet, ebedî hüsran ve azaptır.

• Allah ve ahiret inancı olmayan kimsenin yapmayacağı kötülük yoktur.

• Vefasızla dost olmak, yılanla yoldaş olmaktır.

• Yalancıyla düşüp kalkmak, serap peşinde koşmaktır.

• Vitrinlere takılıp kalma, gözünden akıllı olma, yapmayacağın, yapamayacağın şeyi vaat etme, az konuş, öz konuş, konuşunca hakkı konuş, söylediğin hak sözün arkasında dur, kalbinin mutmain olmadığı iş tutma. Unutma! İnsan ölür, ağaç kurur, herkes yaptığının karşılığını bulur.

• Yöneticiler:
Dinini, tarihini, çağını ve yönetim ilmini çok iyi bilmeli,
İnançlı, âdil, dürüst ve cesur olmalıdır.
Bu özellikleri taşımayan yöneticiler, hem kendilerine, hem millete zulmetmiş olurlar.

• Müslüman partili olabilir, uygun bir partiyi destekleyebilir. Fakat asla partizan olamaz.

• Şeriat İslam’dır, İslâmî hükümlerdir. Şeriata düşmanlık, Allah’a ve Rasûl’üne düşmanlıktır.

• Millet için en büyük tehlike, millî kalkınmanın, temel hak ve hürriyetlerin önündeki en büyük engel adaletin ve ordunun siyasallaşmasıdır.

• Kulluğun zirvesi hiçliktir. Hiç olmadan, hiçlik şuuruna ermeden hakiki kul olunamaz. Kulluk kapısından gir, hiçlik ummanına dal, Rahman’ın yüce katında dur, fenâfillaha er, huzur bul.

• Her gün, en az iki kere, sabah ve akşam nefsini sanık sandalyesine oturtup hesaba çekeceksin. Yaptıkları yaramazlıklardan dolayı azarlayacak, gerekirse cezalandıracaksın.

• İlmi arttıkça, makamı yükseldikçe, malı çoğaldıkça tevazuu artan insan asil insandır, kâmil insandır. İlmi arttıkça, makamı yükseldikçe, malı çoğaldıkça kibri ve ucbu artan kimse sıfır insandır.

• Makam ve mevkiine, mal ve mülküne hizmet eden küçülür.
Mal ve mülkünü, makam ve mevkiini İslam’ın ve insanlığın hizmetinde kullanan yükselir.

• Hayatı boyunca, ilim talebesi olduğu idraki içinde olmayan, kendini ilim öğrenmekten müstağnî gören, cahil kalmaya mahkûmdur.

• Tefekkür etmeyen, teemmül etmeyen, ibret almayan, hikmet ummanına dalmayan, firaset ve basiret sahibi olmayan kimsede hayır yoktur.

• İslam; yemek, içmek, uyumak gibi yaşantımızdan bir parça değildir. O, bir hayat dinidir. Yaşantımızın tamamına hâkim olmalıdır.
**

Ölümsüz Nasihatler
Mazinin güzelliklerini, zamanımıza taşımak, yaşantımıza yansıtmak, hayatiyet kazandırmak, yeni güzelliklerle zenginleştirip istikbale ulaştırmak, imanlı, erdemli, medenî toplumların başarabildiği bir ayrıcalık, bir üstünlüktür. Mazi ile asırların birikimi olan kültürel zenginliklerle alakasını kesen, onu görmezlikten gelen fert ve toplumlar, nesebi gayr-i sahih ceninlere benzerler. Böylesi fert, toplum ve sistemlerden ahlâklı, erdemli, insanca bir davranış, âdil bir yönetim beklemek boşuna bir bekleyiştir.

Bu düşüncelerle, hasret kaldığımız güzelliklerden, ölümsüz nasihatlerinden bir demet derleyip, yeni asrı İslâm’la şereflendirecek, insanlığı, insanca yaşamanın ufkunu açacak yeni nesle, yeni yüzyıl hediyesi olarak sunayım istedim.

İşte o ölümsüz nasihatlerden bir demet:

Dünyada iyi insan tükenmez. Her zaman vardır. Onları ara bul. Çekinme! Zira çekingen insan hakiki dost bulamaz.

Acele etme! Dikkatli hareket et, öfkelenme, sakin ol. Bilmelisin ki, ne iven kişi yol alır, ne de öfkeli muradına erer. Büyük meseldir. Öfke ile kalkan zararla oturur.

Bayağı insanların mahallesinde oturma. Ayak takımı ile düşüp kalkma. Hevâî kişiler arasında gezme. Edepsizlerle sohbet etme. Büyük insanların bulunduğu yere taşın, onlarla sohbet et. Aklı başında irfan sahipleri ile konuş.

Zenginin yükünü herkes yükler. Ağanın paltosunu tutan çok olur. Zat-ı âlileri yere düşmesin diye herkes koltuklar. Ama asıl hüner, bir zavallıya yardım etmektir. Yollarda sürünen bir bîçâreyi elinden tutup kaldırmaktır.

Dünyada bir belalı, şerliler takımı vardır. Bunların en pisi zâlime yataklık edendir. Bu durum zavallıları üzer, kâinatın nizamını bozar. Eğer Allah’a inanıyorsan alçağa yardım etme. Kimsesiz zavallıyı ezme.”

İftiralar seni mahzun etmesin. Yalancının tezviri seni üzmesin. Eğer iftiracı bir yalancı ise. Ne kadar doğru olursan ol, dili sözünü bulur, söyler, sen haklı da olsan, haksız çıkarmaya çalışır. Fakat üzülme, hakikat bir gün geç de olsa meydana çıkar.

Doğru ol, doğruyu söyle. Üzüntü getiren doğru, sevindiren yalandan iyidir.

Kibir düşürür, tevazu yükseltir. Cömert insan ölse de şerefi yaşar. Cimri sağlığında da ölüdür, sessiz, şerefsiz yaşar. Derbederlik doğruluk getirmez. Hayatta muvaffakiyetin sırrı intizamdır, üstün karakterdir.
Ayak takımı baş olunca, fazilet sahipleri aşağıdan aşağı kalır.

Taşı ateş yakar. Taş sert, ateş yumuşaktır. Su taşı deler. Taş katı, su mülayimdir. Kireç taştır, su sudur. Fakat su onu eritir. Sen de yumuşak ol. Sertler geç de olsa önünde diz çöker. Sen iyilik yap. Zaman geçse bile, kötü düşünenler sana karşı mahcup olur.

Hayâsızlığın, edepsizliğin geldiği yerde bela çok olur. Şerir tiplerin hepsi hayâsızdır. Onun bunun nâmusu ile oynayanlar, edepten mahrum kimselerdir. Her işte edepli, terbiyeli olmak lâzımdır. Hayâsızın bir an yıldızı parlasa da aldanma, kâğıt alevine benzer. Külünden bile fayda olmaz. Gittiğin, gezdiğin her yerden bir şeyler öğren. Bu öğrendiklerinden ayrıca faydalan. Gördüklerinden, ahlâkında bulunan hastalıklara ilaç yap.

Kötülüğü sevme, yapsan da sevme. Sevmeden kötülüğe düşen, bir gün çıkar. Gün olur ki kurtulur. Severek, hoşuna gide gide, keyif ede ede yapan kurtulamaz. Battıkça batar.

Hak yoluna yardım, bir şereftir. Şerefli insanlar doğruya yardım ederler. Boş, batıl işlerle oyalanmazlar. Bilirler ki sonu yoktur.

İnsanların en temizi, dünya malı ile fazla meşgul olmayandır. Malı, mülkü kendini Allah’a ibadetten alıkoymayandır.

İnsanların en cömerdi istenilmeden veren, en asili de, intikama muktedir iken affedendir.

İnsanların en kötüsü, iyiliği kötülükle karşılayan, insanların en iyisi, kötülüğe karşı iyilik yapandır.

Dünyaya geldiğin zaman, sen ağlarken çevredekiler gülüyordu. Öyle bir hayat sür ki, öldüğün zaman çevredekiler ağlarken, sen gülümseyerek âhirete gidesin.

Bir kul Allah yolunu seçerse, ilk önce kalbinde Allah sevgisi peydah olur. Kanaatkâr olur. Anlayışlı olur. Gönlü, gözü tok olur. İrfan sahibi olur. Bilginin çözemediği hikmetleri sezer. Böylece doğru yolu bulur, doğruluğuna inandığı yoldan onu kimse çeviremez, eli dar da olsa azla yetinir. Çünkü iffet sahibi olmuştur. Namus perdesine bürünmüştür.

Bir kimse Allah’a inanmazsa, gözlerini hırs perdesi kaplar. Dünyayı emri altına almak ister. Yalnız dünyayı görür. Yalnız dünya malını bilir. Bu haliyle mânen insanlıktan çıkar. Vahşi olur. Fesat küpüne biner. Şer yüklenir. İnsanlara zahmet verir. Hakiki vicdan, hikmet ve irfan sahiplerini üzer.

Çoğu zaman şeref, şöhret uğruna feda edilir. Aklı olan şöhreti atar. Şerefini koru.

Gözyaşlarını tevbe ile akıt. Tevbesiz ağlamak boştur. Günahlarını itiraf et ağla. En hayırlı gözyaşı, hatadan dolayı akan yaştır.

Kitapsız din olmayacağı gibi, kitapsız medeniyet de olmaz. Kur’an bugünkü ve yarınki medeniyetin de kitabıdır.


Halimizden Bîzarız

İlâhî! Her şeyi bilen, her şeyden haberdar olansın. Her şeye gücü yetensin.

İlâhî! Sen murat etmezsen hiçbir şey vukû bulmaz. Sen dilemezsen hiçbir şey var olmaz.

İlâhî! Bize bizden daha yakınsın. Bütün ahvalimize vâkıfsın, değerlerimizden taviz verir olduk.

İlâhî! İnancımız zaafa uğradı, dünyevîleştik. Değerlerimizden taviz verir olduk.

İlâhî! Birliğimiz bozuldu, saflarımız dağıldı, uhuvvet sarayımız harabeye döndü, birbirimizle didişiyor, birbirimizle uğraşıyoruz.

İlâhî! İstediğin şekilde bir kul olamadık. Kulluk kıvamını bulamadık. Nefsimize, şeytana, kullara kulluk yapar olduk.

İlâhî! İmanen, amelen ve ahlaken tam bir perişanlık sergiliyoruz. İzzetimizi kaybettik, zillete dûçar olduk.

İlâhî! Ne idik, ne olduk; nerede idik, nereye geldik? Asırlar var ki meçhuller peşinde koştuk, bilinmezler sahrasında dolaştık durduk. Önümüzdeki meşaleyi, gönlümüzdeki nuru görmezlikten geldik. Karanlıklar diyarında, körler ülkesinde aydınlık yarınlar arama gafletine düştük.

İlâhî! İnancımıza, değerlerimize yabancı olduk. Bizden olmayan, yabancısı olduğumuz izmlerin, düzenlerin kölesi olmayı, kendi değerlerimizle izzetle yaşamaya tercih ettik.

İlâhî! Özden kopuşu, dindışılığı çağdaşlık zannetme bönlüğünde bulunduk.

İlâhî! İnandık diyoruz, lâkin yaşantımız inanan insanın yaşantısı değil. Müslümanız diyoruz, yaptıklarımız müslümanın yapacağı işler değil.

İlâhî! Ümmet şuurumuzu kaybettik. Kabilecilik, bölgecilik, ırkçılık İslam bilincimizi, İslâmî hassasiyetlerimizi bir güve gibi içten içe kemirmekte.

İlâhî! Çeşmenin başında susuz, sofranın başında aç kalmak gibi bir bönlük sergiliyoruz. İslam gibi bir dine, bir sisteme sahip iken birer zulüm düzeni olan beşerî sistemlerin zebunu olduk.

İlâhî! “Sadece benden korkun.”  buyurduğun halde; bizler, senden başka her şeyden, herkesten korkar olduk.

İlâhî! Sadıklarla, salihlere beraber olmamızı; kâfirleri, müşrikleri dost edinmememizi emir buyurdun. Bizler; kâfir, münafık ve fasıkları dost edindik. Onlarla düşüp kalkıyor, salih ve sadıklara sırt çeviriyoruz.

İlâhî! Hiçbir kınayanın kınamamasından korkmadan, Allah yolunda cihad etmemizi, din-i mübin-i İslam’a hizmet etmemizi istiyorsun. Bizler ise nefsimiz, dünyamız için katlandığımız hakaretlere, zilletlere dinimiz, ahiretimiz için katlanıyoruz. Dünyacıların, fasık ve facirlerin kınamasından korkuyor, dinimizden tavizler veriyoruz.

İlâhî! İman zaafiyetimizden, dünyevîleştiğimizden dolayı kâfir, fasık ve facirlere benzemeye çalışıyor, onlara özeniyor, inancımızı yaşantımıza yansıtamıyor, dinimizi savunamıyoruz.

İlâhî! Ölçülerimiz değişti. Yaşantımız değişti. Değişim hastalığına yakalandık. Bu geriye, ilkelliğe, din dışılığa doğru yapılan aşağılık değişimleri bir erdemlik zannetme gafletine düştük. Bir kısmımız dün savunduğu doğruları bugün savunmaktan, dün yaşadığı doğruları bugün yaşamaktan utandığını söylemek gibi bir utanmazlık sergiliyor.

İlâhî! Sana kulluk yapmak isteyenler, ahkâm-ı ilâhîyeyi savunanlar, inancına göre yaşamak isteyenler, kula kulluk yapmak istemeyenler, her türlü din dışılığı, her türlü ahlaksızlığı, dine karşı dinleştirilen ideolojileri baskı ve zulüm sistemlerini reddedenler, kınayanlar, horlanıyor, çeşit çeşit zulümler yapılıyor.

İlâhî! İslam ülkelerinden yönetici durumunda olanlar, çoğunlukla ya gafil ve cahil, dünyaperest, makamperest ya da fasık ve zalim. Yaşantıları, fikir ve düşünceleri, yönettikleri müslümanların inancıyla, yaşantısıyla alakalı değil. Yönettikleri müslüman halkları düşman görüyor, bir müstevli yabancı gibi davranıyor. Hatta daha da acımasız ve zalim oluyorlar.

İlâhî! Halimiz perişan, tadat etmekle bitmez. Sen, bize bizden yakınsın, her şeyimizden haberdarsın. Halimizi arz etmek için değil, perişanlığımızı, gafletimizi itiraf etmek için huzurundayız.

İlâhî! Sen Rahman’sın, Rahim’sin, affedicisin, affı seversin.

Bize merhamet et, acı, affet, yardım et.

İmanımızı kemale erdir. Sevdirdiklerini sevdir, yerdiklerini yerdir.

Basiret, firaset, idrak ver. Aklıselim, kalb-i selim lutfet.

İlâhî! Bize kulluk idraki, ümmet bilinci, din gayreti, hizmet aşkı, uhuvvet şuuru ver.

Yeniden İslam’ın izzetiyle şereflendir. Bütün insanlığı küfür, şirk ve nifakın karanlıklarından, İslam’ın aydınlığına kavuştur. Bu yolda bizi hizmetkâr eyle.

İlâhî! Kâfir, müşrik ve münafıkların karşısında eğilip bükülmekten aşağılık dünyevî çıkarlar, vaat edilen makam ve mevkiler için boyun eğmekten, zillete düşmekten, inancımızdan taviz vermekten bizleri koru.

İlâhî! Hiçlik diyarından gelen bir garip, kulluk kapısından huzura çıkmak diliyor.

Hem garip, hem aciz, hem zayıf, hem günahkâr, boynu bükük ve mahcup, utanarak, ümitvâr olarak sana geliyor.

Sen merhametlilerin en merhametlisisin,

Sen celal ve ikram sahibisin.

Bizi yüce İslam davasının hizmetkârı eyle.

Kulluğun ve hizmetin tadını tattır.

Yüce kudret karşısında hiçliğin zevkine daldır.

Garip başlayan ve şu anda garip olan bu din-i mübin-i İslam’ı yaşamaya, savunmaya, hâkim kılmaya çalışan gariplere yâr ve yardımcı ol.

Ya Rab! Senin yardım ettiklerini kim mağlup edebilir?

Senin yardım etmediklerini kim muvaffak kılabilir?

Sen murat edince kim mani olabilir?

Sen irade edince kim karşı koyabilir?

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr