Haziran 2011 Nureddin SOYAK A- A+
A- A+

ÖRNEK İSLAM TOPLUMU

Onlar, insanî değerlerin sıfırlandığı, insan kıtlığının, ahlaksızlık ve hayâsızlığın zirve yaptığı bir zaman ve mekânda ortaya çıktılar. İlahi bir rahmet serpintisiyle, Kur’an ve Sünnet’le yoğrularak insan olmanın farkına varan, insanlığın ve İslamlığın zirvesine tırmanan örnek bir toplum haline geldiler. Ömürlerini Allah’a kullukta kemalata adayan, bu uğurda varını yoğunu feda eden ve Âlemlerin Efendisine ashab olma şerefine ulaşan bir toplum oldular.

Allah celle celaluhunun ve Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem Efendimizin sevgisiyle, mü’min sevgisiyle, imanıyla, ibadetiyle, ahlakıyla, sosyal münasebetiyle örnek bir toplum… O günün imkânsızlıkları içerisinde yeryüzünün doğularına da batılarına da her şeyiyle örnek olan bir toplum... Allah yolunda her türlü meşakkat ve sıkıntılara göğüs geren, hicretiyle cihadıyla diğerkâmlığıyla, fedakârlığıyla örnek bir toplum…

İlmiyle, irfanıyla, ahlakıyla dünyanın dört bir köşesinden ses getiren bir toplum… Allah anıldığı zaman kalpleri titreyen, gözleri yaşaran, ayetler okunduğunda imanları artan, yalnızca ona güvenip dayanan bir toplum… Rablerinin rızasını isteyerek, ibadetlerini hakkıyla yapan, Allah’ın verdiklerinden infak eden, kötülükleri iyiliklerle savan bir toplum...

Kâfirlerin, münafıkların, fitnecilerin hile ve desiselerine boyun eğmeyen, hakkı hak bilip ona uyan, batılı batıl bilip ondan kaçınan bir toplum… Şeytanı düşman bilip onun peşine düşmeyen, helalinden kazanıp, helalinden yiyen, heva ve hevesinin kulu ve kölesi olmayan bir toplum…

İslam’dan başka din aramayan, Rabbinden sakınan, peygamber neyi verdiyse alıp, neden yasakladıysa ondan sakınan; güçlünün değil, haklının, zalimin değil mazlumun yanında olan bir toplum… Allah celle celaluhuya ve Rasulüne iman ettikten sonra, imanında asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda her şeyiyle mücadele eden bir toplum... İhlâs ve samimiyeti her ameline direk yapan, Rabbinden sürekli bağışlanma dileyen, her söz ve amelini sorgulayan, münafıkane davranışlardan şiddetle sakınan bir toplum…

Gayesi Allah celle celaluhu olan, nihai hedefi müslümanca yaşayıp, müslümanca ölmek olan, makam-mevki, mal-mülk, eş ve çocukları, kendilerini Allah yolunda mücahededen alıkoymayan bir toplum... Rablerinin her şeye vakıf olduğuna inandıkları için her şeyleri açık ve net olan, gizli kapaklı işler çevirmeyen, özü sözü bir olan örnek bir ümmet idi onlar…

Onlar, Allah celle celaluhunun değerli kıldığını değerli, değersiz kıldığını da değersiz kabul eder, söz ve fiillerini ona göre şekillendirirlerdi. İnsanların değil, Allah’ın rızası için hareket ederlerdi. İnsanlar yanında değerli olan nicelerinin Allah yanında değersiz olduğunu bilirlerdi. Allah celle celaluhu yanında en değerli olanların da Allah’tan ittika edenler olduğunu bilerek hareket ederlerdi. Onlar, Allah celle celaluhunun cezasının çetin olduğunu bilir, azap ayetlerini okudukça secdelerini gözyaşları ile ıslatırlardı. Sadece Allah celle celaluhudan korkar, iyilik ve takvada yardımlaşırlar, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmazlardı.

Müslüman kardeşlerini severken, kendileri için istediklerini onlar için de ister, kendileri için istemediklerini onlar için de istemezlerdi. Kendileri zaruret içinde bulunsalar dahi kardeşlerini kendilerine tercih ederlerdi. İşlerini istişare ile yaparlar, hoşlarına gitse de gitmese de, işlerine gelse de gelmese de Allah’a, Rasulüne ve emir sahiplerine itaat ederlerdi. Onlar, kardeşliğin şuuruna erdikleri için birbirlerini severler, birbirlerinin ihtiyacına yardımcı olurlar, birbirlerine üç günden fazla küs durmaz, kardeşlerinin arasını bozmaz, bilakis düzeltirlerdi.

Allah’ı çok anarlar, hayâsızlıktan ve kötülükten uzak dururlardı. Bollukta ve darlıkta infak ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederlerdi. İyi kalpli ve iyi niyetli idiler. Büyüklük taslayanların hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerini bildikleri için asla büyüklük taslamazlar, kimseyi küçük görüp alay etmezler, kimsenin dedikodu ve gıybetini yapmazlardı.

Allah celle celaluhunun taksimine razı oldukları için dünyalık bir hırsa kapılmaz ama dünyayı da ihmal etmezlerdi. Ecelin bir an önceye ve sonraya alınamayacağını bildikleri için ölüm kaygısı taşımazlar ama sürekli olarak da ölüme hazırlanırlardı.

Kâfirlere karşı şiddetli, mü’min kardeşlerine karşı şefkat ve merhametli idiler. Allah’ın dinini tatbik hususunda ise birbirlerine acımaz, gereğini yaparlardı. Allah celle celaluhunun ahitlerini yerine getirirler, emanetlere ve ahitlere riayet ederler, anlaşma yaptıklarında sözlerini yerine getirir, birbirlerini asla aldatmazlardı.

Onlar, sabrederler, şükrederler, tevekkül ederler; nankörlük etmezlerdi. Onlar, sürekli samimi bir tevbe ile Allah’a tevbe ederlerdi. Onlar, hayra çağırıp, şerden men ederlerdi. Onlara yeryüzünde iktidar verildiğinde gurur ve kibre kapılmaz, Allah’a kulluk ve ibadete devam ederlerdi. Hak ve adaleti hâkim kılar, “Dicle kenarında kurdun kuzuyu kapmasından” kendilerini sorumlu tutar, Allah’a nasıl hesap vereceklerini düşünürlerdi.

Temizliğin imandan olduğunu bilir, nefislerini kötülüklerden arındırarak içlerini ve dışlarını temizlerlerdi. Allah’ın haram kıldığı bir şeyden şiddetle kaçınırlardı. Onlar, aralarında selamı yayar, birbirinin selamını en güzel bir şekilde canı gönülden alır ve canı gönülden selam verirlerdi. Sılayı rahime önem verir, akraba ve dostlarını ziyaret ederlerdi. Onlar, salihlerle ve sadıklarla beraber olmayı severler ve bunu teşvik de ederlerdi. Onların çoğu nafakalarını ticaretle elde ederlerdi ama en büyük ticaretleri malları ve canları karşılığında Allah celle celaluhunun cennetini satın almaktı. Onlar, önceki milletlerin hayatlarından ders ve ibretler alırlar, onların düştüğü hata ve isyanlara düşmemeye çalışırlardı.

Onlar, işi gücü sadece dünya olan,  çıkar ve menfaatlerinden başka bir şey düşünmeyen kimselerden uzak dururlar, onlarla sadece iyiliği emir, kötülükten men için bir araya gelirlerdi. Onlar, zandan sakınır, birbirinin kusurunu araştırmaz, birbirinin arkasından çekiştirmez, birbirine iftira etmez, birbirine haset etmez, birbirini alaya almazlardı. Bu yanlışlıklara düştüklerinde ise derhal tevbe ederlerdi. Onlar, herkese iyilik etmeyi vazife bilir, başta ana-babaları olmak üzere akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, tanıdıklarına, tanımadıklarına yardım elini uzatırlardı.

Onlar, yerler-içerler, giyerler, yedirir-içirir, giydirirler fakat israf etmezlerdi. Onlar, özü doğru, sözü doğru, her işlerinde dosdoğruydular. Onlar, gösterişten uzak, yaptığı iyilikleri başa kakmayan, insanları küçümseyerek onlardan yüz çevirmeyen, böbürlenmeyen, kendini beğenmeyen, övmekten ve övülmekten hoşlanmayan, Ahlakı kemale erdirme gayretinde olanlardı.

Onlar, bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde tevbe ve istiğfar ederler, günahlarının affını dileyerek kötülüklerde bile bile ısrar etmezlerdi. Onlar, birbirlerini kötü lakaplarla çağırmaz, birbirlerini ayıplamaz, birbirlerini alaya almaz, birbirlerine iftira etmezlerdi.

Onlar, Allah’ın Kitabına uyar, Rasulünün sünnetine tabi olur, bu dosdoğru yoldan sapmamaya gayret ederlerdi. Kur’an ve Sünnetle yatar, Kur’an ve Sünnetle kalkarlardı.

Onlar, kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla gözünü-gönlünü, bütün azalarını haramdan korumaya çalışırlardı. Namuslarını ve iffetlerini muhafaza ederler, ziynetlerini teşhir etmezlerdi. Kendilerine Kur’an ve Sünnet geldikten sonra parçalanıp, ayrılığa düşmezler, fitnenin adam öldürmekten daha beter olduğunu bildikleri için fitneye fırsat vermezlerdi. İmandan sonra küfre düşmeyi ateşe atılmaktan daha çirkin görür, ilahî ve nebevî değerlere sıkı sıkıya sarılırlardı. Anlaşmazlığa düştüklerinde kesinlikle nefislerine taraf olmaz, meselenin hallini Allah ve Rasulüne (Kur’an ve Sünnete) götürürler, birbirleriyle çekişmez, bu çekişmenin Müslüman toplumu zaafa uğratacağını bilirlerdi.

Onlar, ömürleri boyunca ilahî ve nebevî değerlere sahip çıktılar, korudular bu sayede de korundular. Bu değerleri eskitmemeye azami gayret ettiler. Eskiyen yerleri Allah’ın yardımıyla hemen yamadılar. Bu örnek toplum, yirmi üç yılda kemale erdi. Ulaşabildiği her yeri suladı, yeşertti. Sürekli kendileri gibi örnek toplumlar meydana getirme gayreti içerisinde oldular.

Günümüzde her bir hizmet ocağının hedefi; hasretle beklenen, özlenen, imrenilen, gıpta edilen, “Keşke bizler de şu Müslümanlar gibi olabilseydik.” denilen, her şeyiyle örnek Müslüman toplumunu yetiştirmek olmalıdır. Bilinmelidir ki ne hiçbir mazeret, ne zaman ne de mekân böyle bir örnek toplumun yetiştirilemeyişine bahane edilemez.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr