Ağustos 2015 İbrahim ÇİFTÇİ A- A+
A- A+

O Ayın Ardından

Uykusuzluk, susuzluk bu  ramazanın en belirgin görüntüsü. Geç saatlerde başlayan teravih namazının bitişi de geç saatlerde. Hemen yatsanız bile vakit gece yarısı. Sonra kalk bir kaç saatlik uyku, yemek saat derken bir daha bir kaç saatlik uyku. İftar ile sabah namazında çok hızlı geçen bir vakit.

Gündüzü zor geçen bir zamanın uzayışı. O fizikçinin izafiyet teorisinin yaşadığı an. Gecesi çok hızlı, gündüzü çok yavaş ilerleyen bir zaman.  Hani halk hikayelerinde buluşan aşıklar ne kadar zaman beraber olsalar dahi ‘zaman ne çabuk geçti’  derler ya. Sevmediğimiz bir ortam ya da kişilerle beraber olunca hep gözünüz saatte olur. Kendi kendinize ‘zaman da hiç geçmiyor’ dersiniz ya.  Zaman aynı ama zamanı yaşayanların konumu farklı.  Zaman ne uzar ne kısa kalır. Kızgın saç üzerinde yalın ayak birkaç saniye durmak birkaç saate bedel. Yârla beraber birkaç saat, birkaç saniye kadar. Oruçta gece gündüz misale benzer.

Tutan-tutmayan bayrama ulaştı. İkisinin arasındaki fark: Tutanın mahzunluğu, tutmayanın mahcubiyeti. Eğer mahcup değil ise o ayrı utanmazlık. Allah tutanlara ecrini versin. Tutmayanları Allah’a havale ediyoruz.


***


Kur’an okumak. Kur’an dinlendirir, rahatlatır, motive eder. Onu okurken bilmediğim bir dil olsa da Rabbimle konuştuğumun farkındayım. Rabbimin kelamını layık olmayan dilimle ifade ediyorum.

Euzu-besmeleyi çekip başladığınız zaman Rabbimizle diyalog içerisindeyiz. O bize, geçmişi, geleceği, hayatı, mematı, dünyayı, ahireti... öğretiyor. Ama onu okurken bundan ziyade Rabbimle konuşmanın lezzeti harika.

Ramazanın güzel adetlerinden (sünnet) biri hatim. Günde yirmi sayfa. Her gün 20 sayfalık bir dünyadan kopuş, Hak'la beraber oluş zamanı.  Sonra ‘okuduğun Kur’an’dan hasıl olan sevabı, anneye, babaya, hocaya, alime salihe... bağışlamak.. onları anmak, onların gönlünü yapmanın mutluluğunu yaşamak. “Ben de öyle olacağım. Benim de beni Kur’an’la hatırlayanlarım olsun” duası ve tefekkürü. Kur'an'la iki yönlü tanışmalı, dost olmalıyız. Birincisi asli haliyle okumak ve vahyin sahibi ile beraber olmak. İkincisi anlamını (meal) okuyarak kendi dilimizce vahyin sahibinin bizden kul olarak isteklerini anlamaya çalışmak. Kur'an'la tanışanlar ve dost olanlar bunu devam ettirmeli. Tanışmayanlar da hemen tanışmalıdır.


***


Bayram beklemek. Bayram arzusu. Allah oruçluya bayram ödülü vermiş. “Benim için yemeden içmeden kesildin. Ben de sana bu dünyada bayramı ödül olarak veriyorum.” Orucu oruç gibi tut, hak ederek bayramı da bayram gibi yaşa. Ahiret mükafatı oraya, Rabbine  kalsın.

Gül, eğlen, ziyaret yap, ziyafet çek, helal hudutlarında bayramı yaşa, en güzel giysileri giy. Elinde, cebinde yoksa  dilin, yüzün, tebessümün sadaka dağıtsın.


***


Uykusuzluk, susuzluk derken; teravihleri, sahurları, iftarları, davetleri derken gelen bayramın telaşı.  Olmayanların da olanlarca gözetildiği bir zaman dilimi ramazan ve bayram. Oruçtan korkan ve kaçanların “şükür”ü şeker okuyup şeker bayramı demelerine  karşılık bu, “ıyd-ı fıtır”dır ve Ramazan’ı sağlık içerisinde yaşayanların hayat bulduğu için şükrettikleri bir bayramdır. Orucu tut, Kur’an’ı oku, bayramı yaşa ki hayat bulasın. Ramazan budur. İnşallah Müslümanlar bunu yaşadılar ve hayat buldular. Onun için şükrediyoruz. Tutan da tutmayan da bu dünyada bir oldu. Öbür dünyayı Rabbim bilir.


***


Ramazan ayında olmayan sıcaklar geldi. Sıcakların günaha daha fazla sebep olması açısından (açık saçıklık, soyunan dökünenler sebebiyle) Müslümanları rahatsız ettiği  gerçek. Ama o sıcağa rağmen örtünenlerin de daha fazla mükafat aldıkları da gerçek. Bu sebepten mütesettir Müslümanlara Allah sabırla beraber ecrini de verecektir inşallah.

Rızık için, evine ekmek götürebilmek, çoluğu çocuğu mutlu edebilmek için bu sıcaklarda dışarda veya sıcak ortamlarda (fırın gibi) çalışanlara da Allah sabır versin. İnsan ve özellikle Müslüman olarak omuz emeği ile geçinenlere çok dua etmeli onları  unutmamalıyız.  İşverenler de onların alın terini sömürmemelidir. “Eli mahkum”diye bakılmamalıdır.

“Kahrında hoş lutfun da hoş” demiş ya tasavvuf bahçesini has gülleri. Biz de O’ndan gelenlerden fazla şikayet etmeyelim. O’nun işinden ziyade kendi işimizle uğraşalım. Ondan gelen sıcak da soğuk da olsa rıza gösterelim.


***


Zafer Ayı Ağustos. Kış ve bahar aylarında hummalı bir hazırlıktan sonra bizzat padişah sefere çıkar, düşmanla Ağustos'ta karşılaşılır ve kazanılan parlak bir zaferle dönülürdü.

Bu ayda Sultan Alparslan'ın bembeyaz şehadet kefenini giyip yaptığı konuşmayı hatırlamadan olmaz. Diyar-ı Rum’un Anadolu olarak Diyar-ı Müslim olmasının tarihi olan  Malazgirt’i, İslam birliğinin teşekkülünün  temini için önem ifade eden Çaldıran’ı ve Yavuz’un  yorgun askeri coşturan veciz hitabını arayıp okumalısınız. Fatih’in  Anadolu birliğinin sağlanması için yaptığı Otlukbeli’yi, Osmanlı'nın Batı ve

Haçlı dünyasını bitiren Mohaç’ını unutmamalıyız. Emperyalist Batı ve onun şımarık çocuğu Yunan’ın Anadolu’dan sökülüp atılışının ifadesi Büyük Taarruz da çok önemlidir.

Zafer dendiği zaman hep Ağustos ayı akla gelir. İşte bu zaferlerden bazıları;

26 Ağustos 1071 Malazgird Zaferi

11 Ağustos 1473 Otlukbeli Zaferi

23 Ağustos 1514 Çaldıran Zaferi

24 Ağustos1516 Mercidabık Zaferi

29 Ağustos 1521 Belgrad’ın Fethi

29 Ağustos 1526 Mohaç Zaferi

1 Ağustos 1571 Kıbrıs’ın Fethi

26-30 Ağustos 1922 Büyük Taarruz 

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr