Mevlana’yı Tanımak, Anlamak, Yaşamak
Aralık 2016 İbrahim ÇİFTÇİ A- A+
A- A+

Mevlana’yı Tanımak, Anlamak, Yaşamak

Her yıl 17 Aralık günü geldiğinde Mevlana severler hem sevinir hem de üzülürler. Mevlana gibi âlim, âşık, mütefekkir, mutasavvıf, şair gibi birçok has özelliklere sahip bir zatın herkes tarafından anılması, anlatılması, anlaşılması sebebiyle sevinirler. Bir hafta boyunca, her yerde onu dinlemek, gerçekten mutluluk verici bir hal. Ancak onun resmi ya da gayri resmi törenlere alet edilmesi ve turistik bir hale getirilmesi de onları çok üzer. Çağın modası üç beş kelimeye hapsedilip, yasak savuşturma amacıyla söylenen cümlelerin yapmacıklığı ile Mevlana derinliğinin basitleştirilmesi elem vericidir. Müslümanlar bu konuda gaza gelmeden Mevlana’ya sahip çıkmalı, onu layık olduğu yerde korumalıdır. Arif Nihat Asya’nın şehitler için yazdığı şiirinden aldığım bölüm Mevlana severlerin duygularını çok iyi anlatmaktadır:

Destanını yapmış, kasideye kanmış.

Bir el ki; ahiretten uzanmış,

Edeple gelip birer birer öpsün diye faniler!

Öpelim temizse dudaklarımız,

Fakat basmasın toprağa temiz değilse ayaklarımız.

 

Rüzgârını kesmesin gövdeler.

Sesinden yüksek çıkmasın nutuklar, kasideler.

Geri gitsin alkışlar geri,

Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!

Mevlanamız tıpkı Yunus Emre ve Ahmed Yesevi gibi bizim dinimizin ve medeniyetimizin değerleri, klasikleri. Bunların yüceliğinin temelinde İslam var. Eğer onlar Müslüman olmasalardı o güzel bilgileri, sözleri, davranışları ortaya koyamazlardı. Onlar İslamiyet’in beslediği, yücelttiği, onurlandırdığı zatlardır. Müslümanlar da onlardan beslenmişler, onlarla büyümüş, onurlanmışlardır. Bu sebeple Müslüman olmadan Mevlevî olunamaz. Müslüman olmadan Mevlana gibi yaşanamaz. Mevlana bir okuldur ama Müslüman okulu.

Mevlana’yı bu çerçevede değerlendirmek yerinde olur. Her tarafta Mevlana’nın eserlerini hele hele Mesnevi’yi görebilirsiniz. Peki kim okuyor? Okuyanlar ne kadar anlıyor? O sadece “sema, semazen, musiki, çeşitli enstrümanlar” mıdır? Sadece “gel, gel” diyen ve gelen herkesi kabul eden biri midir? Yoksa “ne isen ne yaptıysan kapıda bırak, içeri tertemiz olmak için gel” mi diyor?

Mevlana âşıktır ve aşkının hocası Şems’tir. O aşkı yaşamıştır. Mevlâna ruhen yücelirken bizim de ruhen yücelmek için aşka çok muhtaç olduğumuzu göstermiştir. Der ki “Her kimin yakası bir aşktan dolayı yırtılmışsa, o hırstan ve ayıptan tamamıyla temizlenmiştir. Ey bizim sevdası güzel aşkımız, ey bütün hastalıklarımızın hekimi (yaşa), şâd ol! Ey bizim kibir ve böbürlenmemizin ilacı!”

Şu anda bütün dünyada ama bilhassa İslam dünyasında Mevlana’nın sevgi, aşk ve hoşgörüsüne anlatılmaz derecede muhtacız. Onu hem okumalı hem anlatmalı hem de yaşamalıyız. Kabukta değil özde Mevlana’yı tanımalıyız. Allah’ı sevmek (fenâfillah), Peygamberi sevmek (fenâfirrasul) ve Müslümanları, insanları, evreni sevmek, kucaklamak... Müslümanları kardeş olduğumuz; insanı ve kâinatı da Allah yarattığı için severiz. Maşukun her şeyi sevilir çünkü. Maşuku Allah olan âşıklar kötü olabilir mi? Kötü, haram, günah işler yapar mı? Hak yer mi? Cinayet işler mi? Bunlar varsa Maşuk olan Allah lafta seviliyordur.

Mevlana, âşık olduğu Allah’tan da çok korkardı. Mevlana’nın Allah korkusu da, aşkı da, ibadeti de imanının büyüklüğünden ve ihlâsından kaynaklanmaktadır. O insani korkular yerine Allah korkusunu esas almıştır. Çünkü o sadece aşk müridi değil ibadet müridi muttaki bir kuldur. Nitekim buyuruyor ki “Sen hazine elde etmeye çalış; çünkü kâr, zarar işin ardından gelir. Sen bunları ayrıntı bil. Biri buğday elde etmek için ekin ekerse sonunda saman da elde eder. Fakat saman ekersen buğday elde edemezsin ki! Hac zamanı gelince Kâbe’yi ziyaret etmeye niyetlen. Oraya vardın mı Mekke’yi de görürsün. Miraçtan maksat dostu görmekti. Bu arada Arş da görüldü, melekler de.” Yeter ki bir ayak şeriatta olsun.

“Kul, dert ve elemden Hakk’a sızlanır, uğradığı zahmetten yüzlerce şikâyette bulunur. Allah da der ki: ‘Gördün ya! Sonunda dert ve zahmet seni bana yalvarır bir hale getirdi, seni doğrulttu. Sen, seni yolundan alıkoyandan, bizim kapımızdan uzaklaştırıp kovandan şikâyette bulun! Peygamberler de eziyetlere, zahmetlere uğradılar. Onların çektikleri sıkıntılar, bütün cihan halkının çektiği eziyetlerden daha fazlaydı. Ama müşteki olmadılar, sabrettiler. Ehil olmayanlara sabretmek, ehil olanlara cilâdır. Nerede bir gönül varsa, sabırla cilâlanır. Sabır kılavuzu sana kanat olursa canın arş ve kürsünün ta yücesine kadar çıkar. Muhammed aleyhisselam’a bak; sabrı Burak edindi de Burak O’nu göklere çıkardı.’

Ayet-i kerimede buyrulduğu üzere insan, doğru olduğuna iman ettiği değerler ve kaideler çerçevesinde alıştığı, sevdiği, zevk aldığı şeylerden feragat etmedikçe; büyük faydalar için küçük kazanımları kurban verme basiretine ve cesaretine erişmedikçe sağlıklı gelişme gösteremez. (Dr. Yakup Şafak’tan)

Mesnevi: Mevlana, Mesnevi’yi Hüsameddin Çelebi’nin isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi’nin söylediğine göre Mevlâna, Mesnevi beyitlerini Meram’da gezerken, otururken, yürürken, hatta sema ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Mesnevi’nin dili Farsçadır. Beyit sayısı 25.618’dir. Mevlana 6 ciltlik Mesnevisinde tasavvufî fikir ve düşüncelerini hikâyeler halinde anlatmaktadır.

Dîvân-ı Kebir: Divan, şairlerinin şiirlerini topladıkları deftere denir. ‘Büyük Defter’ manasına gelir. Mevlana’nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Farsça olmakla beraber, içinde Arapça, Türkçe ve Rumca şiire de yer verilmiştir. Divan-ı Kebir’in beyit sayısı 40 bini aşmaktadır.

Mektûbât: Mevlana’nın başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur.

Fîhi Mâ Fih: Fîhi Mâ Fih, ‘Ne varsa içindedir’ manasına gelmektedir. Bu eser Mevlana’nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetleri içermektedir. Eserde bazı siyasi olaylara da değinilmiştir. Bu nedenle bu eser tarihi açıdan da önem taşımaktadır.

Mecâlis-i Seb’a (Yedi Meclis): Adından da anlaşılacağı üzere Mevlana’nın yedi meclisinin, yedi vaazının toplanmasından meydana gelmiştir. Mevlana’nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler de yapılmıştır.

Mevlana büyük bir şair değildir. Zaten şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul etmiştir. Zaten şiirlerini yazmamış, o söylerken yazmışlardır. Celaleddin’i Mevlana yapan imanı, teslimiyeti, ihlâsı, aşkı, kulluğu yani mükemmel Müslümanlığıdır. Allah razı olsun ve Allah rahmet eylesin. Onun yolundan feyz alanlar onun sadakayı cariyeleridir.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr