MEHMET GÖKTAŞ HOCA ile MÜLAKAT
İLKADIM: Efendim, iman, amel, din tahrif ediliyor ve müslümanlar varlıklarını kimliklerini muhafaza etmek mecburiyetindeler. Varlığımızı ve kimliğimizi nasıl muhafaza edeceğiz? Bu mânâda rahmetli Zeki Soyak Hocamız nasıldı?
MEHMET GÖKTAŞ: Ben de muhterem Hocama Cenab-ı Rabbil âleminden rahmet diliyorum. Makamı inşallah Teâlâ cennettir. Şu anda kendisi razı olduğu yerde konaklıyordur inşallah.
Efendim, siz ne söylerseniz söyleyin Hocamız hakkında veyahut hayatı hakkında, onun bir takım püf noktaları, bazı önemli kelimeleri var, kendisine ait terimleri, üslupları var.
Şöyle düşünüyorum, Allah, Rasulüne önce sancı veriyor. Nübüvvetten önceki hayatına baktığımız zaman, aleyhisselatü vesselam efendimizde bir sızı, bir sancı, bir endişe var. Yani Hira’ya O’nu bir şeyler çıkartıyor. Hira’ya çıkmak için çırpınıyor. Ot toplamak için, odun toplamak için çıkmıyor. Mekke’de veya yeryüzünde görebildiği, şahit olduğu şeylerden razı değil, hoşnut değil, hiçbir şeyin yerli yerinde olmadığını görüyor. Bir tedirginliği bir sancısı ve kaygısı var. O sancıyla, kaygıyla Hira’ya çıktığına inanıyorum ben. Hocamda da bu sancılar ve kaygılar vardı Allah rahmet eylesin. Bu sancı olacak, sizi de buraya getiren belki bu sancıdır. Yani insanlarda İslam’ın endişesi, İslam’ın kaygısı olmalıdır. Bizi kıpırdatan, yerimizde durdurmayan şey budur. Onun için merhum Hocamızın en önemli vasfı buydu. Yerinde duramayan, bir şeyler yapılması gerektiğine inanan, ağlayan, sızlayan, sancı çeken, kaygı çeken bir insandı. Bir şeyler yapılmasına inanan bir insandı. Hele hiç kimsenin ortada olmadığı dönemlerde, bir tarafa çekildiği dönemlerde Hocamda olan bu kaygı çok daha bariz ve netti. Bu sancı, bu kaygı, bu enerji olmalı ama bunlar da yetmiyor.
Hocam bir şeylere fit olmuyordu. Birileri emekliliğe fit oluyor, birileri bir şeylere fit oluyor. Hocam bir şeylerle yetinmedi, bir şeylerle fit olmadı, bir şeylerle mutmain olmadı, oturmadı. Hani yüreği kalkkın insan denilir, oturmamıştır. Bunu bir eksiklik olarak almıyorum. Bunu çok gördüm kendisinde. Ta çocukluğumdan beri, İmam Hatip’te talebesi iken bile bunun kendisinde bizzat gördüm. O gün o kadar görebildim ama biliyordum Hocamın, öteki hocalar içerisinde ayrıcalığını, başkalığını. Yani belki bir çocuk olarak birilerine, eve geldiğimde anneme, babama tam anlatamıyordum ama bir başka olduğunu diyebiliyordum.
İLKADIM: Farklılığı hissedilebiliyordu değil mi?
MEHMET GÖKTAŞ: Tabi hissediliyordu ama çocukluk, cahillik belki sadece izah edemiyorduk. Onun dersimize geldiği yıllarda namazımız, abdestimiz, ibadetimiz defterimiz bir başka olurdu. Çok çalışkan bir talebe değildim ama ilk defa Hocamın dersinden Arapçadan 10 aldım onu biliyorum. Sevdirdi Arapça’yı, dini sevdirdi, Allah’ı sevdirdi, kitabı sevdirdi.
İLKADIM: Allah razı olsun her öğrencisinde Hocamın mutlaka bir yönü tezahür etmiş, kendi hayatından bir şeyleri öğrencilerine vermiş. Size de çok büyük tesirleri olmuş. Evet efendim, her toplumda toplum önderleri bulunuyor. İman, amel ve dinin tahrif edildiği bir dönem içerisinde yaşıyoruz. Müslümanlar çalışmak mecburiyetinde, gayret etmek mecburiyetinde yani biraz evvel söylediğiniz gibi yerinde duramama özelliği olması kalbimizin kaynaması, heyecanımızın çoğalması gerekiyor. Müslümanlar acaba bu zamanda nasıl çalışmalı? Zeki Soyak Hocamızın o heyecanlı çalışmaları, hayatının o temposu çağımıza cevap verebilecek bir çalışma mı?
MEHMET GÖKTAŞ: Zaten birinci bölümde iman meselesini heyecanla veyahut da yürek olayıyla izah etmiş oldum ben. Hocamın o tedirginliği, o kaygısı, o endişesi dışa vuruyordu. O ayrı bir konu ona zaten şahidiz. Onu ayağa kaldıran, tabiri caizse hocamızı bu davanın yollarına düşüren buydu. Zaten bir insan İslam’ın derdiyle dertlendiği zaman elbette kendisine göre bir çıkış yolu bulacak, neler yapılması gerektiğine dair kendisinde elbette bir şeyler oluşacaktır. Ve bunun da bir yerlere varıp oturması icap edecektir.
Her insanda çalışma gayreti olabilir ama bazılarında öyle çalışma olur ki sadra şifa olur veyahut da anın vacibi diyelim. Her asırdaki insanların liderlerden, önderlerden ağabeylerden, üstatlardan beklentileri budur. Yok, eğer sadra şifa olmayan konularda durmadan faaliyet yapıyorsa elbette Allah onu da zayi etmez ama bir insanın önemli bir derdi varsa ve siz o derde hiç parmak basmadan -velev ki doğru da olsa- başka şeylerle uğraşır, uygularsanız o insan her ne kadar sizi dinlese de mutmain olmaz. Onun için bugün bize nereden hücum ediliyorsa neyimize hücum ediliyorsa işte Hocam onun dertlisiydi. Orada cepheleşiyordu, Orada mevzileniyordu ve Hocamızın gösterdiği gayret, çaba bize göre elbette isabetliydi ki, en netameli günlerde etrafında toplandık Hocamızın. Hocamın bize yön gösteren, yol gösteren tavsiyeleri, saatlerce süren mütalaaları elbette yerine vardı oturdu.
İLKADIM: Herkesin liderlere sığındığı bir zamanda ben burada varım diyebilen bir duruma sahip.
MEHMET GÖKTAŞ: Belki Zeki Soyak Hocamın ilmi seviyesinde hatta daha üzerinde âlimler, akademisyenler olabilir. Burada amacım birilerini kötülemek değil, Allah’a sığınırım. Birilerinde bir şeyler eksikti, hocamda o vardı, onu demek istiyorum.
İLKADIM: Efendim ulemanın her zaman meydanlarda olması gerekiyor. Âlimin meydanlardan belirli mevzilere çekilmesi, kenara çekilmesi halk üzerinde olumsuz tesirler yapıyor. Meydanlarda olursa onları örnek alıyorlar. Her yönüyle, yaşantısıyla, ahlakıyla teşkilatçılık yönü ile. İşte Zeki Hocamızın bu yönü de bazı hocalarımızla yaptığımız görüşmelerimizde ön plana çıkarılmıştı.
MEHMET GÖKTAŞ: Çığırtkanlıktan Allah’a sığınırız ama şuna inanıyorum, ulema meydanlara inmelidir veya meydanlar ulemasını çıkartmalıdır. Yüzyıllardan beri hasretle beklediğimiz bir olay ulemanın öne geçmesi. Burada birileri alınmasın ama bu ümmet epeyden beri dünyayı iyi bildiğini söyleyen bir takım insanların peşinde hep. Burada ayrım yapmaktan Allah’a sığınırım. Allah’ın, Rasulünün dostu bir başka dosttur.
Eğer bir toplumun içerisinde bir doktor yoksa şu anda benim param da varsa şuraya çok güzel bir hastane yapıp 20 tane profesörü toplayabilir miyim içine? Toplayabilirim öyle değil mi? Şuraya bir fabrika yapacaksam şu kadar mühendisi toplayabilir miyim? Toplayabilirim. Hatta bir yerden atom âlimi de getirttirebilir miyim? Getirtebilirim. Ama parayla bir Zeki Soyak Hoca bulunamaz. Parayla bir imam bulunamaz, parayla bir İmam Ebu Hanife bulunamaz.
Parayla bu ümmetin önüne geçecek her yerde önüne geçecek, onun dertleriyle dertlenecek veyahut da Hz. Muhammed aleyhisselamın yerine biri bulunamaz. Allah Teala Peygamberinden, Hz. Muhammed aleyhisselamdan bahsederken veya O’nu bir yere yönlendirirken, emrederken “merhamet kanatlarını müminlerin üzerine aç” veya tabiri caizse “Onları kanatlarının altına al” buyuruyor.
Efendimiz aleyhisselatü vesselam bir hadisi şeriflerinde hatırımda kaldığı kadarıyla:
“Bir kabilenin toptan silinmesi, ölmesine, yok olmasına yol açacak bir afet Allah katında bir âlimin ölmesinden daha basittir.” buyuruyor.
Muhterem Hocamız gerçek bir âlim olarak gidince biz bu olayı az çok idrak ediyoruz. Hz. Ali kerremallahu vecheden de bir söz hatırlıyorum:
“Bir âlim vefat ettiği zaman İslam’da öyle bir gedik açılır ki o gedik kıyamete kadar dolmaz.”
Velev ki bir takım bilgili insanlar gelse bile orası boş kalır. Onun için gerçekten bu yönüyle genç yaşta vefat eden Hocamızı özlüyoruz. Makamı cennet olsun Allah Teala yerini daha güzel, daha iyileriyle doldursun, boş bırakmasın. Hocamın bizim üzerimizde merhamet kanatları vardı ve aynen Kur’an’da anlatıldığı gibi müminleri koruyan, müminlere bir şey olmasın bana bir şey olsun diyebilen, her şeyi göğüsleyen…
İLKADIM: Bir nevi anaç görevi yapan biri gibi. Hocam, zaman zaman insan olarak hizmet heyecanımız gerileyebiliyor. Bu hizmet heyecanını canlı ve diri tutmak için fertlerin ve cemaatlerin nelere dikkat etmesi lazım.
MEHMET GÖKTAŞ: En önemlisi bence heyecanı olan insanlarla beraber olabilmektir. Heyecansız insanlarla beraber olmanın verdiği zararı başka hiçbir şey veremez. Bununla şunu kastediyorum, eğer birisinin İslamî bir heyecanı yoksa hizmet heyecanı yoksa âlim bile olsa kendisiyle konuşulduğunda öyle bir ümitsizlik aşılıyor ki, insanı öyle bir ümitsizliğe düşürüyor ki, yanına vardığımıza, istişare ettiğimize bir konuyu danıştığımıza pişman oluyoruz. Yani öylesine bir geri itiliyoruz ki, öylesine bir heyecansız, ümitsiz soğuk bir tavırla karşılaşıyoruz ki mahvoluyoruz. Hâlbuki inançsız bir insan bize bu zararı veremiyor. Bir takım inançsız insanlarla karşılaşıyoruz, onlar bile bazen imanımızı güçlendiriyor. Bunun için bize düşen hizmet erbabını bulmak onlarla beraber olmak. Bunlar Allah’ın izniyle biz kirliliğimizden gaflete dalsak bile bizi uyaracaklardır. Cemaatin bir bereketi vardır, hizmet verilen bir yerde bulunmanın gerçekten bir bereketi vardır.
İLKADIM: Allah razı olsun hocam. Bir de Hocamızın yazmış olduğu İslam Ahkâmı kitabı hakkındaki görüşlerinizi, yorumlarınızı alabilir miyiz? Kıssalar Hisseler kitabıyla İslam Ahkâmı kitabını incelediniz mi?
MEHMET GÖKTAŞ: Tabi tabi. Allah rahmet eylesin Ömer Nasuhi Bilmen Hocaefendinin kitabı yıllardır hizmet gördü. Makamı cennet olsun, Allah günahlarını affeylesin. Fakat o kitabın bir yenilenmesi, günümüze uyarlanması gerekiyordu. Neticeleri değil, fetvaları değiştirme değil de meseleleri günümüz diliyle biraz daha günümüze getirilmeliydi, buna ihtiyaç vardı. Hocamın kitabını ben biliyorum baktım, mütalaa ettim o yönüyle bir boşluğu doldurdu, dolduruyor. Çünkü biz burada Kur’an-ı Kerim basımıyla uğraşıyoruz. Durmadan Kur’an-ı Kerim meali dağıtıyoruz. Ama insanların önemli bir kısmı bize ilmihal lazım diyorlar ki haklılık payı var.
Bu ilmihali, halk için güzelce çiğnenmiş, anaç kuşun yavrularının ağzına aktardığı hazır lokma olarak görüyorum. Allah rahmet eylesin demek ki çok büyük bir boşluğu doldurdu. Tamamen günümüz meseleleriyle ilgili böyle bir kitaba ihtiyaç vardı. Allah razı olsun bunu da yarım bırakmadı, tamamladı gitti. Allah Teala mizanına koysun, amel defterine sadaka-i cariye olarak koysun inşallah.
İLKADIM: Allah razı olsun hocam, çok teşekkür ediyoruz.
MEHMET GÖKTAŞ: Ben de teşekkür ederim.