KAPAK-Sırların Daşı
Ağustos 2018 Ömer Taha ARIK A- A+ Sesli Dinle    |  
Sesli Dinle    A- A+

KAPAK-Sırların Daşı

Görülen ve duyulan en zorlu, hakikatli, karakterli özelliklerden birisi olan bu özellik, öyle herkeste bulunabilecek tarzda değil maalesef.

Sırrın insan sinesinde bir mücevher değeri vardır. Bu, arkadaşınıza takdim edebileceğiniz bir mücevher değil elbette ki. Ancak vâkıf olabilen bir kişinin bu değerlere sahip olması mümkündür.

Kelimenin aslı bir sır olmadığı gibi neden sır dendiği ise bir sırdır. Sır, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde pek çok yerde geçen Arapça bir kelimedir.

Zuhruf suresi, 80. ayet: “Yoksa onlar; gerçekten bizim, sır tuttuklarını ve aralarındaki fısıldaşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, (işitiyoruz) ve onların yanlarındaki elçilerimiz de (her şeyi) yazıyorlar.”

 

Âl-i İmran suresi, 118. ayet: Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğzları (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz.

 

Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurdu: “Kıyamet gününde Allah Teâlâ’ya göre en fena insan, karısıyla mahremiyetini paylaştıktan sonra onun sırrını ifşâ eden kimsedir.” (Müslim; Ebû Dâvûd)

 

Sırdaş olmak, bir marifetin belli bir kitle tarafından diğer kimselere aktarılmamak üzere elde edilen bilgilere vâkıf olmalarıdır.

 

Müslümanlar ellerindeki parayı kapitalizme kaptırmadıkları gibi söylenen sırrı da böyle bilirler ve aktarmazlar diğerlerine. Mezara kadar götürürler beraberlerinde.

Sırrın bu kadar kıymetli olması kişiye emanet edilen bir eşyadan, fiziki bir varlıktan farkı olmamasındandır.

Ve sır yalnızca dil ile aktarılarak hıyanet edilebilecek bir emanettir.

Dil ise cennet veya cehennem kapılarını kolayca açmamıza yarayacak temel anahtarlardan bir tanesidir. Yoksa iki çenesi arasındakine sahip çıkacağına söz veren kişiye kefil olmazdı Rasulullah.

Bu yüzden böyle kıymetlidir. Bu yüzden sır; insanın en önemli emanetidir ve Müslüman emanete hıyanet etmez.

Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, kızı Hafsa’nın dul kaldığı zamandan bahisle dedi ki:

-Osman İbni Affân ile karşılaştım ve ona Hafsa’dan söz ederek “İstersen sana Hafsa’yı nikâhlayayım” dedim. Osman:

-Hele bir düşüneyim, cevabını verdi. Aradan birkaç gün geçtikten sonra karşılaştığımızda “Şimdilik evlenemeyeceğim.” dedi. Sonra Ebû Bekir’e rastladım. Ona da:

-İstersen sana kızım Hafsa’yı nikâhlayayım, dedim. O ise sustu; ağzını açıp da bir söz söylemedi. Bu sebeple ona Osman’a gücendiğimden daha fazla kızdım.

Aradan birkaç gün geçtikten sonra Hafsa’ya Nebi-i Ekrem sallallahu aleyhi ve selem talip oldu. Ben de kızımı ona nikâhladım. O sıralarda Ebû Bekir’le karşılaştığımızda bana:

-Hafsa’yla evlenmemi istediğin, benim de sana cevap vermediğim zaman herhalde bana gücenmişsindir, dedi. Ben:

-Evet, diye cevap verdim. Ebû Bekir şunları söyledi:

-Bana bu konuyu açtığında sana bir cevap vermeyişimin sebebi, Hz. Peygamber’in Hafsa ile evlenmekten söz etmesidir. Elbette Rasulullah’ın sırrını ifşâ edemezdim. Şayet Nebi-i Muhterem, Hafsa ile evlenmekten vazgeçseydi, elbette onunla evlenirdim.” (Buhârî, Nikâh 33, 36, 46, Megâzî 12; Nesâî, Nikâh 30)

İşte Allah dostlarının sırlar konusundaki hassasiyeti ve güvenilirliği gözler önünde.

Sırdaş

Sırdaş. Sırrımın daşı. Bu imtihan dünyasında benim en gizlime sahip olan yol arkadaşı... İslam’ın bir Müslümana katabileceği en önemli özelliklerden olan bu güvenilirlik sıfatını taşıyan kişi.

Sır, gizli gönüllerin en çetin savaşıdır dillerine karşı. Sinesi ateşlere salınsa, elleri zincirlere, ayakları prangaya vurulsa, sırtı dünya haritasına dönse de Müslüman kardeşinin sırrını satmaz kimselere.

Ha bir de yanlış anlaşılmalar var tabii ki.

Şimdiki Müslümanlar bir sır olarak saklıyorlar asıl zulmü mesela. Resmi asılacak adamlar. Yok yok, Suriye’den falan bahsetmiyorum, devlet büyüklerimiz peşindeler, dolayısıyla müdürlerin hepsi kampanya yapıyorlar şu sıra.

Ben Çin’de eşi tutuklanan kadınların evlerine yerleştirilen Budist, öfke dolu erkeklerin durumundan bahsediyorum. Onların namuslarından, kızlarından, psikolojilerinden, onların darmadağın olmuş hayatlarından bahsediyorum. İşte bunu herkes sır gibi taşıyor sinelerinde.

Ya da dünyanın bilmem hangi şehrinde ırkçı, misyoner, şeref yoksunu birkaç erkeğin, başörtülü genç bir kıza yaptıkları işkenceden sonra her yerine bıçaklarla haç işareti çizmelerinden bahsediyorum.

Okula geç kalmasın diye sabah namazına çocuğunu kaldırmayan bir ailenin içerisinden geliyoruz sanki, kimseyi uyandırmadan parmak uçlarımızda eritiyoruz bu ciddi yaraları.

Dur dur, abartmadım. İnşaat’ın yan dalı olan eğitim mantalitemize gelelim, ezberden hâli olmayan sınavlarımıza.

STK’ler? Kullan at otobüs bileti gibi genç nüfusu sömüren vakıflarımıza ne demeli?!

Hepsi bizleri derinden yaralamış olan darbelerin ağır deşikleri hayatımızda. Bunları söylemekten ve düzeltmekten korkmayalım.

Evet, bizler geldik. Geldik ki sırlar eminlik bulsun. Geldik ki insanların parmak uçlarıyla görmezden geldiği yaraları bizler açığa çıkaralım.

Sırların daşı olmaya geldik. Kardeşliğinize dertlerinize Allah için talip olmaya geldik.

Doğrular Allah’tan, yanlışlar bizden.

Selam ile...

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr