Temmuz 2024 Muhammed Enes Kılıçoğlu A- A+
A- A+

KAPAK- Nebevi İlke: Ölçülü Sevmek

Kainatta hemen her şey ölçü ile kaimdir. Gökyüzünde, yeryüzünde, insanın beden ve ruhunda bu hassas ölçü oldukça belirgindir. Bireyler, toplumlar ve bunlar arasındaki münasebetlerde de ölçü kanunları geçerlidir. Fert ve toplumların huzuru, konulan ölçülerin ve kurulan dengelerin muhafazası ile mümkündür. İslam her şeyde olduğu gibi muhabbet ve husumette de ölçüyü koymuş, itidali emretmiştir. İtidal; adl kökünden türemiş olup sözlüklerde “iki aşırı tutum ve davranış arasındaki orta hal” şeklinde tanımlanır.

Sevgi ya da diğer deyişle muhabbet, insana verilmiş en büyük sermayelerden biridir. Çünkü insanların davranışları, düşünceleriyle; düşünceleri ise duygularıyla bağlantılıdır. Bu duygular içinde belki en muharrik olanı sevgidir. Seven sevdiği uğruna aç kalır, açıkta kalır, malını verir, canından geçer. İnsan, bedenindeki her organı yerli yerinde kullanmakla sıhhate kavuştuğu gibi, ruhunun sermayesini de yine en güzel şekilde kullanmakla huzurlu olabilir. Bu sebeple sevgiyi de itidalli kullanmak lazımdır.

Sevilecek şeyleri doğru seçmek ve sevilmesi gerektiği nispette sevmek gerekir. Bu doğrultuda neyi seveceğimizi vahiy belirlediği gibi ne kadar seveceğimizi de o belirler. Bazı şeylerin sevgisi fıtrattandır (Âl-i İmran, 14) ve hemen her insanda bunlara sevgi farklı düzeylerde vardır. İnsandaki bu sevme meyli sebebiyle, sevginin kayacağı her şey imtihan sebebi kabul edilmiştir (Enfâl, 28). İnsan, bu hassas noktaları için Allah (cc) tarafından uyarılmış, Allah’a ve Resulüne olan sevgisinin önüne hiçbir şeyi geçirmemesi emredilmiştir.

Sevgide itidali kaybetmek müminin akidesine dahi zarar verebilir. Nitekim Hristiyanların, Hz. İsa’ya olan sevgileri onu “rab” ilan etmeye ve “ilah” görmeye götürmüş. Yine Hz. Nuh devrinde salih insanlara olan meyil ve muhabbet, onların heykellerinin yapılmasına, bir müddet sonra da onlara tapılmasına ve tarihteki ilk putçuluğa sebep teşkil etmiş. Bu noktada itidali kaybetmek peygamber sevgisi bile olsa insanı ilahi gazaba veya dalalete sürükleyebilir.

“Sevdiğini ölçülü sev; bir gün gelir sevmediğin biri olabilir. Sevmediğin kişi hususunda da ölçülü ol; bir gün gelir dostun olabilir.” (Tirmizi, Birr, 60) nebevi ikazınca bireysel münasebetlerimizi buna göre şekillendirmeliyiz. Mümin, sevgisinin imtihan olduğunu anlamalı ve sevgiyi var edenin kalplerde olanı her an değiştirebileceğini bilmelidir. İnsan eşini, çocuklarını, anne-babasını, arkadaşını, liderini ya da hocasını ölçüsüz sevme eğilimine girebilir. Bu da onların fani birer varlık olmalarını unutmaktan ileri gelmektedir.

Herhangi birine olan sevgimiz, bizim İslam sınırlarının dışına çıkmamıza neden oluyorsa sevgide ifrat başlamış demektir. Bir kimseyi aşırı sevip bütün sırlarını ona vermek de ölçünün kaçtığını gösteren bir başka örnektir. Kişilere duyduğumuz aşırı muhabbet maalesef gözümüzü, basiretimizi kör ediyor. Sevdiğimiz kişinin açık yanlışına rağmen onu ya görmüyor ya da sevgimize kurban ediyoruz. Adeta aşırı sevgi bizi kör ve dilsiz yapıyor. Ya da bazen yanlışlarını gördüğümüz halde sevgimiz onu uyarmaya engel olabiliyor ki bu durum hem seven hem de sevilen için hasarettir.

Abartılı sevgi aslında insanın iç aleminde ki eksikliklere işaret etmekte. Örneğin abartılı hayvan sevgisinin altında çoğunlukla insanlara karşı öfke çıkabilmekte. Sevdiğine olduğundan farklı anlamlar yükleyerek aşırıya kaçan kimseler, herhangi bir sebeple sevgisini kaybettiğinde bu abartılı sevgi olduğu yerde kalmaz, sevgi nispetinde öfkeye dönüşebilir. İfrat ya da tefrite kaymış kimseler hem kendi iç aleminde hem de sosyal münasebetlerinde çelişkili bir yaşantı içindedir. İfrat ve tefrit arasındaki gelgitler sebebiyle ruhlar bunalıma düşer, dost ve düşman ayırt edilemez olur. Yapayım derken bozar, faydalı olurum derken zarar verilebilir.

Şahıslara düşmanlıktan ziyade küfür, şirk, nifak ve haramlar gibi kötülüklere düşman olmalı, hatasından dönenlerle muhabbet kurabilmeliyiz. Olgun mümine yaraşan, insanları hataları ile sevebilmek ve de husumet söz konusu olduğunda da itidali kaybetmemek, adâlet ve hakkaniyetten uzaklaşmamak olmalıdır. İtidal tüm duygu, düşünce ve davranışlarımıza yansımalı, karakterimiz olmalıdır.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr