KAPAK - İnsan ve Zaman
Şubat 2021 Müştak Rahman Güney A- A+
A- A+

KAPAK - İnsan ve Zaman

‘’İbn-i Haldun’a zamanı sormuşlar: ‘Bekleyince yavaşlar, gecikince hızlanır, üzülünce can yakar, mutlu olunca kısalır, acı çekince bitmek bilmez, sıkılınca uzar’ demiş.’’

Öyle demişti bir zamane dervişi. Bu dünya yaşadığımız yerdi. Ve dünya ahiretin tarlasıydı. İnsanlar bu dünyada ne ekerlerse onu biçeceklerdi ahirette. Bir de şu ağaç gölgeliği meselesi vardı. Hani insan ömrünün dünyadaki halini en güzel biçimde anlatan. Onu da hatırlatırdı ve devam ederdi anlatmaya. Dünyanın da belli bir zamanı vardı ve gelip geçerdi. Sen her şeye hükmettiğini zannederdin ama bir saniyesine bile hükmedemezdin.

Derviş haklıydı. Fırıldak olmaya gerek yoktu bir saniyesine bile hükmedemediğimiz bu dünya için… Derviş deyip mevzuya girdik madem, derviş kimdir ki bu sözleri söyler, ona bakalım birazda.

Derviş odur ki nefsiyle mücadele eder, velayet sahibidir, mütevekkildir, ilim ile uğraşır, riyazet eğitiminden mezun olmuş ve manevi olgunluğa erişmiştir. Nefret, şehvet, yalnız kendi nefsini düşünme, kibir, haset, riya ve zamana yenik düşme gibi özelliklerden kurtulmuş kişidir. Bütün bu özellikler bir anda değil, zamanla olmuştur. Sabır ile meydana gelmiştir. Çünkü dervişlik zamana hâkim olmak mertebesidir.

Dünyayı en yakın mesafeye indirgeyerek ve her an ölebileceğini bilerek yaşamaktır. Belki de dervişlerin saat kullanmaması bu yüzdendir. Nitekim saate bağlı kalmayan daha uzun yaşıyor bu dünyada. Dünyada, dünyaya ve akıp giden zamana rağmen yaşamanın hikmeti burada saklı sanki. Derviş, tarla, ağaç gölgeliği, saat… Hepsi Allah’ın. Allah ki zamandan ve mekândan münezzeh!

Vel Asr… Gece, sabah, ikindi vakti, mutlak zaman… Devamında, insanın hüsrandan kurtulması için ne yapması gerektiğinin sıralandığı ilahi mesajların giriş cümlesi… Evet, felah buradadır. Kurtuluşumuzun anahtarı iman edip salih amel işlemekte, birbirimize hakkı ve sabrı tavsiye etmektedir. Zamanın ne kadar kıymetli olduğunu ve zamanımızı nasıl değerlendirmemiz gerektiğini, Rabbimizin zamana dair yapmış olduğu kasem ile daha iyi anlamış oluyoruz.

Hz. Muhammed (sav) Efendimiz; ‘’Kıyamet günü herkes ömrünü ve gençliğini nerelerde geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nerelere harcadığından ve ilmi ile amel edip etmediğinden sorguya çekilecektir.’’ buyururken zamanın kıymetine dikkat çekmiştir.

“Zamanın Kıymeti” adlı kitabın yazarı olan ilim erbabı Abdulfettah Ebu Gudde bu kitabında ‘’Zaman sürekli akmaktadır. Kişi onu değerlendirmek hususunda gafil olursa, vakitleri gelip gider, çok büyük bir şeyi kaçırmış olur. Sonra kaybetmesine çok üzülür. Hele de kaybettiği şeyin ne kadar büyük bir şey olduğunu anladığında geri döndürmek ister, ancak vaktin geri gelmesi ile onun istemesi arasında kesin bir mâni vardır. Bu sebeple vakit geri gelmez. İnsan geçen vakti tekrardan kazanmak ister ama yeni bir gün olan bugünü yaşarken dünü geri getirmek nasıl mümkün olsun ki!‘’ bölümünde bizlere zamanın ne kadar mühim olduğunu anlatmaktadır.

Ayet, peygamber, âlim… Hepsi Allah’ın. Allah ki zamandan ve mekândan münezzeh!

Ubudiyet… Fani olan insanın Baki olan Rabbine sığınması… İnsanın kendisini yaratan ve kendisini muhatap kabul eden o yüce varlığa karşı sahip olduğu kulluk bilinci… Kulluktan kastımız Rabbimizin rızasını kazanmak ve O’na olan sevgimizi göstermek için ortaya koyduğumuz davranışlardır.

Peki, bunun zaman kavramıyla ne alakası vardır? Cevabımız; ‘’Müslümanın vaktini namaz tayin eder.’’ sözünün karşılığıdır aslında. O yüzdendir, günün beş vakit oluşu. Koca bir yılın içinde hilalin görünmesiyle başlayan sevincin adıdır. İmsak vaktinden iftara kadar O isterse helal olana bile dokunamayacağının terbiyesinin verildiği oruç medresesidir.

Zengin olan Müslümanlar ile ihtiyaç sahiplerinin yılda bir kere kurduğu köprü de bu meselenin öz evladıdır. Zekât, kırk eksi birin hiçbir zaman otuz dokuz olamayışının ve matematiğin bazı durumlarda çaresiz kalışının göstergesidir. Ve Mekke’nin sadece sıradan bir şehir, Zilhiccenin sadece sıradan bir ay olmadığının ispatıdır, hac. İbadetler… Namaz, oruç, zekât, hac, kurban, fitre… Hepsi Allah’a ve hepsi Allah’ın. Allah ki zamandan ve mekândan münezzeh!

Zaman… Benim bu yazıyı yazdığım zaman… Güneş daha az evvel batarken ya da Ay, Güneş’ten nöbeti devralırken. Zaman… Senin bu yazıyı okuduğun zaman… Güneş bir mızrak boyu yükseldiğinde ya da tam tepe noktaya ulaştığında... Yahut çayını yudumladığın bir kuşluk vakti… Belki de gölge boyları iki katına ulaştığı o an… Yani herhangi bir zaman. Ay, Güneş, yıldızlar… Dünya’nın Ay ve Güneş’e göre hareketi ve gece ile gündüzün oluşumu… Bir de mevsiminden önce yetişmeyen, yetişse de o mevsimdeki tadı vermeyen meyveler… Her biri Allah’ın başka bir ayeti…

Tabiatla zamanın bu eşsiz uyumuna hayret etmekten başka ne düşer insanoğluna? Hele ki şu karantina sürecinde. Tabiattan uzak kalınan zorlu zamanlarda. Her şeyi saniye saniye hesaplamak zorunda kaldığımız günümüz dünyasında. Adeta makineleştiğimiz, gitgide robotlaşmaya başladığımız bu çağda. Evet evet, sen bu yazıyı okurken. Sonu gelmeyen keşke’ler silsilesine bir yenisi daha eklenirken. Dünya nereye gidiyor gibi soruların sıklaştığı ve daha onların cevabını vermeden nerede o eski zamanlar dediğimiz anların içerisindeyken. Hayırda yarışanların yerini gösteriş yapanlar alırken. Ne düşer insanoğluna?

Bize düşen bu zamanlarda bu ayetleri anlamak değil midir? Allah’ın ipine sıkıca sarılmak değil midir? Bu soruların muhatabı kimdir? Kahvaltısını bile yapacak vakti olmayan ve yolda simit atıştırıp metroya yetişmek zorunda kalan, vaktim olmadığı için ailemle yeteri kadar ilgilenemiyorum diyen, namaza başlamak için müsait bir zamanı bekleyen ve o müsait zamanı bir türlü bulamayan, sigortalı bir işe girmeden evlenemeyeceğini düşünen ve buna rağmen atanmak için ders çalışmaya vakit bulamayan, ‘Bütün kitaplar tek bir kitabı anlamak içindir.’ deyip bütün kitapları tozlu raflara kaldıran ve anlaması gereken o yüce kitabı da duvardan indirmeyen, teknolojiyi araç olarak değil amaç olarak kullanan, sosyal medyadan başını kaldıramayan ve adeta onun kölesi haline gelen bizleriz.

‘Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır.’ demenin vakti gelmemiş midir? Ne zaman ‘Bismillah’ diyerek ilk adımı atacağız? Zamanında keşke şunları şunları yapsaydım diye sızlanmanın da şeytanın bir taktiği olduğunu anlamak için daha hangi felaketi beklemekteyiz? Nefesini tutsan da nefesin sayılı şiarına göre ne zaman hareket edeceğiz?

Unutmayalım ki zaman; zamansız öten kuş olmanın değil, zamana adanmış sözler söylemenin zamanıdır.

Dünya, Güneş, Ay, zaman, nefes, virüs… Hepsi Allah’ın. Allah ki zamandan ve mekândan münezzeh!

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr