KAPAK - Hz. Peygamber Döneminde Mescidler
Ekim 2019 Murat KAYNAR A- A+
A- A+

KAPAK - Hz. Peygamber Döneminde Mescidler

Mabedler, hangi inanç sistemi olursa olsun toplu veya ferdi olarak ibadetlerin icra edildiği, kişinin kendisini inandığı varlığa yakın hissettiği mekânlardır. Bu yerlerde insan kendisini ilahi huzurda hisseder ve adeta rutin dünya hayatı ve dünyalık işlerden uzaklaşarak manevi bir iç huzuru tadar. Bu sebeple, İslâm, manastırların, havraların, kiliselerin ve mescitlerin Allah'ın isminin bolca anıldığı mekânlar olduğunu belirtmiş, buraların Allah'ın koruması altında olduğuna işaret etmiştir. (Hac Suresi, 40. ayet).

Her inanca göre ibadetlerin yapıldığı yerlere verilen hususî isimler bulunmaktadır. Müslümanlar tarafından, ma'bed teriminin karşılığı olarak "mescit" ve "cami" isimleri kullanılmıştır. Mescid; secde edilen yer, namaz kılınan yer anlamında kullanılan mekân olup milletimiz arasında daha çok küçük ölçülerde namaz kılınan yer olarak bilinmektedir. Cami ise toplayan, bir araya getiren kuşatan anlamlarına gelmekle beraber büyük ölçekteki veya Cuma namazı kılınanmescitler için kullanılan bir mekân ismi olmuştur.

Yeryüzünde kurulan ilk mescit Kâbe’dir. Yüce Rabbimiz Âl-i İmran Suresi 96. ayette şöyle buyurmaktadır: “İnsanlar için kurulan ilk ev Mekke’de bulunan mübarek ve âlemler için hidayet kaynağı olan Kâbe’dir.” Ebu Zerr radıyallahu anh’dan rivayet olunduğuna göre, Efendimize yeryüzünde ilk defa hangi mescidin inşa edildiğini sormuş, Rasulullah aleyhisselam cevaben “Mescid-i Haram” buyurmuş, bundan sonra hangi mescidin inşa edildiğini sorması üzerine de Efendimiz “Mescid-i Aksa” buyurmuşlardır. (Müslim, Mesacid, 1)

Hz. Peygamber aleyhisselam davet ve tebliğ faaliyetlerini Mekke müşriklerinin engelleme girişimlerine rağmen zaman zaman Mescid-i Haram’da önüne Kâbe’yi alarak Mescid-i Aksa’ya doğru namaz kılmıştır. İlk Müslümanlar bu baskı ortamında genellikle evlerinde ferden ve ya ıssız vadilerde küçük gruplar halinde ibadet edebiliyorlardı. Bu dönemde Hz. Peygamber’in, “mirbed” denilen ağılların, harmanların temiz bölümlerinde namaz kıldığı rivayet edilir. (Buhârî, Salât, 49; Müsned, II, 178)

Hz. Ebû Bekir’in Mekke’de evinin avlusunda edindiği namazgâh, kendisine özel olmakla beraber bir Müslüman tarafından inşa edilen ilk mescid olarak kabul edilebilir. Hz. Ebubekir’in radıyallahu anh burada sesini yükselterek Kur’an okuması müşrik çocuk ve kadınlarının İslâm’a sempati duymasına vesile olmuş dolayısıyla da müşriklerin tepkisiyle karşılanmıştı.

Bu dönemde Müslümanların gruplar halinde namaz kılabildikleri ilk mekân ise “Daru’l Erkam” diye bildiğimiz genç sahabi Erkam b. Ebi’l Erkam’ın Mescid-i Haram’a yakın konumdaki evi olmuştur. Bu ev Müslümanlar için müşriklerin dikkatini çekmeden buluşabildikleri, topluca namaz kılıp inen yeni ayet-i kerimeleri öğrenebildikleri bir gizli üs konumunda idi. Hz. Ömer’in radıyallahu anh İslam ile müşerref olması ile artık Müslümanlar açıkça Kâbe’de topluca namaz kılmaya başlamışlardır. (İbn Hişâm, I, 367)

Hz. Peygamber’in hicretinden önce Medine’de bazı mescidlerin yapıldığına dair rivayetler bulunmaktadır. Akabe biatlarından sonra İslam ile müşerref olanların sayısı artınca Medine’de mescide ihtiyaç duyulmuş, Akabe’de Resûl-i Ekrem’e ilk biat eden sahabi Ebû Ümâme Es‘ad b. Zürâre, Mescid-i Nebevî’nin yapıldığı arazideki bir hurma kurutma yerinin etrafını duvarla çevirerek mescid haline getirmişti. Kıblesi Kudüs’e doğru olan bu mescide Ebû Ümâme ve arkadaşları hicretten önce burada cuma namazı da kılmışlardır. (İbn Sa‘d, I, 239).

Hz. Peygamber aleyhisselam hicret sırasında Medine’ye ulaşmadan yaklaşık 3-4 km kadar uzaklıkta olan Kubâ köyünde Benî Amr b. Avf yurdunda Külsûm b. Hidm’in evinde bir müddet misafir edilmiş ve bu arada buraya bir mescid inşa ettirmiştir. Bu nedenle hicret sonrası Medine’de inşa edilen ilk Mescid Kuba Mescidi olarak kabul edilmektedir. Sonraki dönemlerde de Efendimiz aleyhisselam genellikle Cumartesi ve ya Pazartesi günleri Kubalıları ziyaret etmiş ve bu mescitte namaz kılmışlardır.

Meşakkatli hicret yolculuğu sonunda Efendimiz Kubâ’dan ayrılıp Medine’ye ulaştığında Medineli her Müslüman aile kendisini misafir etmek istediler. Ancak Resûl-i Ekrem aleyhisselam devesinin serbest bırakılmasını istedi ve mescidin yapılacağı yerin tespitini kastederek onun görevli olduğunu söyledi. Deve, Mâlik b. Neccâr’ların evlerinin önünde bir düzlükte çöktü. Hz. Peygamber bu yeri Sehl ve Süheyl adlarındaki iki yetimden satın alarak Mescid-i Nebevî’nin inşasını başlatmış ve inşaatında kendisi de bizzat çalışmıştır. (Buhârî, “Menâḳıbü’l-Ensâr”, 45)

Mescid-i Nebevî’nin ilk ölçüleri 100 × 100 zirâ idi. İlk yapının 60 × 70 zirâ ebadında olduğu ve sonradan genişletildiği de rivayet edilir. Mescidin arka kısmında (bugünkü kıble tarafı) fakir sahâbîlerin barınması için Suffe adıyla bir yer ayrılmış, doğu duvarı boyunca Hz. Peygamber ve ailesine ait zamanla sayıları dokuza çıkan odalar inşa edilmiştir. Mescidin ve odaların inşaatı sırasında Hz. Peygamber, Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin evinde misafir kalmıştır.

Efendimizin zamanında Mescid-i Nebevi, ibadethane özelliğinin yanı sıra aynı zamanda okul, toplantı salonu, idârî, askerî konuların tartışıldığı bir merkez, yabancı heyetlerin ağırlandığı misafirhane, savaş veya sefer dönüşü yaralıların tedavi edildiği hastane, sportif veya kültürel gösterilerin icra edildiği salon ve dinlenme yeri gibi görevler üstlenmişti.

Kullanıma açıldığı ilk günden itibaren oluşturulan Suffa bölümünde, planlı ve programlı bir eğitim faaliyeti icra edilmeye başlanmıştır. Bekâr, evi olmayan sahâbilerin barınma yeri mescidin bu bölümü olmuş, civar kabilelerden Efendimizi görmeye gelen konuklar burada misafir edilmiştir. Sayıları zaman zaman dört yüzü bulan (Kettani, II, 232-233) suffe sakinleri bizzat Efendimizin rahle-i tedrisinde olgunlaşmışlar, yetişen bu kabiliyetler bilgi, beceri ve birikimlerine göre muhtelif hizmetlerde değerlendirilmişlerdir.

Yeni Müslüman olan kabilelere Kur'an ve dini bilgiler öğretmek için ashâb-ı suffe içinden muallimler görevlendirilmiş ve Arab yarımadasının pek çok köşesinin İslam’ı öğrenmesinde mürşitlik vazifesi icra etmişlerdir.

Mescid-i Nebevide devam eden eğitim-öğretim faaliyetlerinden istifade edenler yalnızca erkekler veya suffe ehli olmamıştır. Allah Resulü, hanım sahabe için de ayrı bir gün tahsis etmişti. Kadınların dini konulardaki bilgi ve kültürlerinin temeli bu şekilde atılmış, öyle ki hilafeti esnasında bir kadın mehirlere sınırlama getirmek isteyen Hz. Ömer’e mescitte, cemaat huzurunda ayetlerden delillerle itiraz edebilmişti.

Hz. Peygamber mahallelerde ve kabilelerin içinde Müslümanların sayısı artınca buralarda mescidler inşa edilmesini emretti. Aynı zamanda rahatsızlıkları veya doğal şartlar sebebiyle Mescid-i Nebevi’ye rahatça ulaşamayan bazı Müslümanlar da mahallelerinde veya evlerinin bir köşesinde namazgâh edinmek için Efendimizden izin aldılar.

Kısa bir müddet sonra Medine ve çevresinde birçok mescidin yapıldığı kaydedilmektedir. Belâzürî’nin naklettiğine göre Mescid-i Nebevî ile Mescid-i Kubâ dışında Medine’de dokuz mescid vardı. Buralarda vakit namazları kılınmakla beraber cuma namazı sadece Mescid-i Nebevî’de kılınmaktaydı (Ensâb, I, 273).

Ebû Dâvûd’un rivayetine göre bu mescidler şunlardı: Mescid-i Benî Amr b. Mebzûl, Mescid-i Sâide, Mescid-i Ubeyd, Mescid-i Seleme, Mescid-i Râbih, Mescid-i Züreyḳ, Mescid-i Gıfâr, Mescid-i Eslem, Mescid-i Cüheyne. Bunlardan bir kısmının yeri ve kıblesi bizzat Hz. Peygamber tarafından tespit edilmiştir (İbn Şebbe, I, 63).

 

Not: Makalenin hazırlanmasında Diyanet İslam Ansiklopedisi’nden istifade edilmiştir.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr