Haziran 2024 Yahya MACİT A- A+
A- A+

KAPAK-Bir Devlet Başkanı Olarak Ömer b. Abdülaziz

 

İnsanlar tarih boyunca, toplumsal hayatlarını düzenlemek için bir devlet organizasyonuna ihtiyaç duymuşlardır. Bunun gereği olarak da devlet denilen bu mekanizmayı, hem kurmuş hem de ayakta tutmuşlardır. Tarih boyunca var olagelen devletler tüzel kişilikler olup işleyişlerini bir yönetim eliyle yürütmektedirler. Ama bu yönetim tarzı farklı şekillerde tezahür edebilmiştir.

Devlet yönetimleri sırasında çok farklı devlet adamları tipleri ortaya çıkmıştır. Kimi mülayim, kimi sert, kimi adil, kimi zalim, kimi merhametli, kimi acımasız bir dünya devlet başkanı toplumları yönetmiştir. Bazen bu olumsuzlukların hepsini içine sığdırabilen ve halk için felaket olan devlet başkanları olduğu gibi bazen de bu olumlu özellikleri hep birlikte taşıyan ve halkı için adeta mutluluk kaynağı olan devlet başkanları olmuştur.

Yukarıda bahsedilen olumlu yönleriyle İslam tarihi içerisinde başta dört büyük halife olmak üzere çok sayıda devlet başkanı gelmiştir. Ömer b. Abdülaziz bunlardan birisi ve en değerlilerindendir.

Ömer b. Abdülaziz, 61’de (680) Medine’de doğdu. Babası Emevi hanedanından Mısır Valisi Abdülazîz b. Mervân, annesi Hz. Ömer’in torunu Ümmü Âsım’dır. Çocukluğunu Medine’de geçirdi. İlk ilim tahsilini orada yaptı. Kur’an’ı küçük yaşta hıfzetti. Sahabeden Enes b. Malik ve dayısı Abdullah b. Ömer’i (ra) dinledi ve tabiinden Ubeydullah b. Abdullah ile Saîd b. Müseyyeb ve Urve b. Zübeyr’den ilim tahsil etti. Daha çocukluğunun ilk yıllarında, Mısır valisi olan babasının yanına Mısır’a gitti.

86 (705) yılında babasının vefatı üzerine Halife Abdülmelik tarafından Dımaşk’a çağrıldı. Burada halifenin kızı Fâtıma ile evlendi. 87 (706) yılında Hicaz valiliğine tayin edildi. Valilik merkezi Medine’deki ilk icraatı, şehrin on meşhur fakihiyle görüşüp meseleleri kendileriyle istişare ettikten sonra karara bağlayacağını bildirmek oldu. Yaklaşık yedi yıl süren valiliği sırasında kendisi gibi vali olan Irak Valisi Haccâc’ın uygulamalarını sert bir şekilde eleştirmesi üzerine 93’te (712) görevinden azledildi ve Şam’a geldi. Burada da, halka zulmettiğini düşündüğü bazı valileri, Halife Velîd’in huzurunda eleştirmeye devam etti. 

Velîd’in ardından halife olan Süleyman, Ömer b. Abdülaziz’i danışmanları arasına aldı. Halifenin kendi oğulları ve kardeşleri bulunduğu halde son hastalığı sırasında onu kendisine veliaht tayin etti. Süleyman’ın ölümü üzerine 99’da (717) halife ilân edildi. Kendisi bu göreve gelmek istememesine rağmen halkın ısrarı sonucu görevi kabul etti.

Kendini ve hanedanını değil, insanı ve toplumun maslahatını önceleyen Ömer b. Abdülaziz, devlet başkanlığının çerçevesini oluşturmak için Hz. Peygamber’in ve anne tarafından dedesi olan Hz. Ömer’in yönetimle ilgili karar ve icraatları hakkındaki belgeleri topladı. Zaten daha önce yaptığı Medine merkezli Hicaz valiliği sırasında edindiği yönetim tecrübesini de bu belgelerdeki bilgilerle birleştirerek o meşhur yönetim tarzını ortaya koydu. Ulemanın meşhur olanlarını kendisine danışman olarak atadı. Uzakta olanlardansa mektuplar aracılığıyla tavsiyelerini aldı.

Emevi halifelerinin lüks ve şatafatlı saltanat hayatı sürdürmelerinin aksine halktan birisi olmayı tercih etti. Kamu malına tamah etmedi ve bu konuda çok titiz davrandı. Fazlalık olarak gördüğü lüks eşyaları devletin hazinesine geri gönderdi.

Başta Peygamber Efendimiz (as) olmak üzere ilk dört halifeyi örnek alarak kendisine bir yönetim çizgisi oluşturdu. Halifeliği sırasında idari, askeri ve iktisadi konularda bu çizgiyi takip etti. Bu sebeple dört büyük halifeye eklenerek beşinci raşit halife sayıldı.

Halka zulmeden ve yolsuzluklara adı karışan valileri ve diğer memurları görevlerinden almakla işe başladı. Onların yerine, kabile asabiyeti gütmeden, dindar ve dürüst yeni memurlar tayin etti.

Devletin yönetim organları içerisinde halifeliğe, valiliğe, kadılığa ve vergi memurluğuna özel önem verdi. Zira valilik şehir ve bölge halkını yönetmeyi, kadılık adaleti ve vergi memurluğu da devletin gelirlerini temsil ediyordu. Halife ise bunların hepsinin tepesinde olup adaleti, ekonomiyi ve yönetimi üstlenen bir makamdı.

Onun için vali, kadı ve vergi memurlarının seçiminde ehliyete ve liyakate çok önem verdi. Ulemayı ya yönetim kadrolarının içine çekti ya da danışmak suretiyle bir şekilde yönetime ortak etti. Kötülüklerinden emin olunamayacağını düşündüğü gayrimüslimleri devlet dairelerinden uzaklaştırdı. Valilerin ticaretle uğraşmasını ve hediye almasını yasakladı.

Mazlumun daima koruyucusu oldu. Halkın devlet ya da başkaları eliyle zulme uğraması halinde doğrudan kendisine ulaşılabilecek iletişim kanalları kurdu. Böylece, yönetmek için sorumluluğunu üzerine aldığı halka zulmedilmesin diye, memurlardan şikâyetçi olanların doğrudan kendisine başvurabileceğini ilan etti.

Emevi hanedan mensuplarının ve devlet adamlarının haksız bir şekilde elde ettiklerini tespit ettiği bütün menkul ve gayr-i menkul malların devletin hazinesine iadesini sağladı. Önceki halifeler tarafından kendisine verilmiş diğer gayrimenkulleri ve kıymetli eşyayı beytülmâle devretti. Halifenin kızı olan hanımının mücevherlerini ve evindeki fazla eşyayı da beytülmâle koydurdu. Emevî hânedanı mensupları ve diğer devlet adamlarının haksız kazançlarının tespiti için geniş kapsamlı bir çalışma başlattı ve ellerindeki haksız yere elde edilmiş eşyaları geri aldı.

Devletin işleyişinde iç barışın çok önemli olduğunu bildi ve buna çok önem verdi. Devlete muhalif olan farklı düşüncedeki kesimlere adil bir davranış sergiledi ve sert tedbirler uygulamadı. Mümkün oldukça ikna yolunu denedi. Onun söz, düşünce ve davranışlarındaki tutarlılığı ve oluşturduğu güven ortamının da etkisiyle muhalifler tarafından da kabul gördü.

“Ömer b. Abdülaziz, Emevîler’in ilk dönemlerinden itibaren ikinci sınıf Müslüman muamelesi gören mevâlîyi (Arap olmayan Müslümanları), Arap asıllı Müslümanlarla eşit kabul etti. Gayrimüslimlerin idare ve Müslümanlar aleyhindeki şikâyetlerine kulak vererek haksız yere ellerinden alınan kiliselerini, evlerini ve diğer mallarını iade etti ve mağduriyetlerini giderdi. Yaşlı ve muhtaçlara hazineden tahsisat ayırdı. Ülkesindeki gayrimüslimlerin ihtidâsı için büyük gayret sarf etti, davet mektupları ve tebliğ heyetleri göndererek onları İslâm’a çağırdı. Berberî kabilelerinin tamamı onun gayretleriyle Müslüman oldu. Horasan ve Mısır halkı kitleler halinde İslâm’a girdi. Mâverâünnehir’de bazı mahallî hükümdarlar halklarıyla birlikte İslâmiyet’i kabul ettiler. Hindistan hükümdarlarından birkaçı onun davetine uyup halklarıyla birlikte Müslüman oldular.”

Mali alanda çeşitli reformlar yaparak devletin gelirlerini artırdı. Ama bunları yaparken insan unsurunu asla göz ardı etmedi. Daha önce Emevi valileri, devletin geliri azaldığı gerekçesiyle, İslam’ı kabul etmiş olmalarına rağmen mevaliden (Arap olmayan Müslümanlardan) cizye alıyorlardı. Halbuki cizye gayrimüslimlerden alınan bir vergiydi. Ömer b. Abdülaziz, Müslüman olmanın cizyeyi düşürdüğünü vurgulayarak mevâlîden alınan bu vergiyi kaldırdı.

Ziraatın, hayvancılığın ve ticaretin gelişmesine önem verdi. Vergilerin fazlalık olanlarını kaldırdı. Bütün bunların sonunda büyüyen devlet hazinesini halkın refahı için kullandı. Yeterli geliri olmayan bölgelere devlet olarak yardım elini uzattı.

Sadece iki yıl süren Ömer b. Abdülaziz döneminde nerdeyse zekât verilecek fakir kalmadı. Zira büyük bir maddi kalkınma hamlesi sürdürmenin yanında, vergi ve zekâtların tam anlamıyla ve sıkı bir şekilde takip edilip toplanılmasıyla zenginleştirdiği devlet hazinesini halkın hizmetine sundu.

Efendimiz ve dört büyük halifelerinin insan ve İslam öncelikli yönetim tarzı Emevîler döneminin başında terk edilmişti.  İslâmî yönetim anlayışını yeniden uygulamaya koyan Ömer b. Abdülaziz, 101 (720) yılının başlarında vefat etti. Bir rivayete göre devletten nemalanan ama bu gelir kapıları kesilen bazı hanedan mensupları tarafından zehirlenerek öldürülmüştür.

“Adaletiyle dedesi Hz. Ömer’e, zühd ve takvâsıyla Hasan-ı Basrî’ye, ilim bakımından Zührî’ye benzetilen Ömer b. Abdülazîz halifeliği sırasında çok sade bir hayat sürmüş, saraylarda oturmayıp Halep civarındaki Hunâsıra’ya yerleşerek zamanının çoğunu orada geçirmiş, resmî ve sivil heyetleri genellikle orada kabul etmiştir.”

Ömer b. Abdülaziz tevazu, adalet, merhamet, insanı önceleyen yönetim tarzı gibi çok önemli vasıfları taşıyordu. Bunun için de iki buçuk yıllık kısa bir dönemde ülkede zekât verilebilecek fakir kalmamıştı.

Bir devlet başkanından daha ne beklenir ki?

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr