KAPAK- Ahir Zamanda Faizin Tozuyla Korunabilenlere Müjdeler Olsun!
Neredeyse yemedik kimsenin kalmayacağı, yememeye direnene ise en azından tozunun bulaşacağı bir dönemde olduğumuz faizle ilgili Nebevi ikazın (Ebu Davud; İbn Mace) aynen tahakkukunu yaşadığımız bir dönemdeyiz. Çağımızı resmeden diğer rivayetlerle birlikte düşündüğümüzde içinde rahmet olan sultanlar, melikler döneminden sonra nübüvvet metoduna uygun olarak zuhur edecek ikinci asr-ı saadet öncesine konumlanmış, cebabire dönemine denk düşmüş bulunuyoruz.
Cebabire yani hak ve adaleti sağlayamayan, ilahi emirleri savsaklayan baskıcı yöneticiler dönemi (Müsned, İbn Hanbel, 18406). Takdirin bizi sahneye aldığı öyle bir dönemdeyiz ki İslam tarihinde Haçlı ve Moğol istilası dahil bu denli zor ve çetin bir dönem görülmemiştir. İşte bu dönemin temel bazı özellikleri vardır ki bunların içinde faizin her tarafı istila etmesi de bulunmaktadır.
Yine bu dönemin diğer bir özelliği de kişinin malı ve kazancının haramdan mı helalden mi olduğuna aldırış etmemesidir (Sahih-i İbn Hibban, 6726).
Taberani'deki kayıtta, faiz istilasına maruz kalan toplumdan sadece tozuna bulaşanların kurtulabileceği belirtilmiştir (Müsnedü'ş-şamiyyin, 571).
Faiz, Tevrat ve İncil'de de haram kılınmıştır. Kur'an-ı Kerim'de, Allah ve Resulü'ne harp ilan etme anlamına gelen bir günah olarak beyan edilmiştir. Halbuki diğer günahlara böyle bir ağır vasıf yüklenmemiştir. Faizin ne denli büyük bir cürüm olduğunu anlatmaya bu durum kafidir. Çünkü diğer içki, kumar, hırsızlık, domuz eti gibi günahlar ferdi veya sadece zarar verdiği kesimleri etkileyecek günahlar olarak karşımıza çıkarken faiz, tüm ekonomiyi ifsad ederek toplumun genelini hem maddeten hem manen boğan bir cürümdür.
Öyle ki faizle boyanan ekonomik düzen, hakkaniyet, helal kazanç ve merhameti mahvedince artık diğer günahların işlenmesi çok kolay hale gelir. İktisaden borç ve faiz bataklığında bocalayan bir toplum hem madden hem ruhen çöker. Böylece kişiler içki, kumar, gasb, haksızlık, kötü ahlak, fuhşiyat gibi çukurlara kolayca düşer. Üstelik bu tür ahlaki çöküş, paslı kalpler ve sisli şuurları harekete geçiremeyeceği için onları uyuşturucu müptelası gibi fesat girdabında umursamazlığa mahkum eder.
Bunu basit bir örnekle açıklayacak olursak, Hz. Adem babamız ve Havva validemiz, şeytanın iğvasıyla yasak ağaçtan yiyince verilen ilk ceza çıplaklıktır yani yasağın çiğnenmesi tabiri caizse otomatik olarak çıplaklığa sebep olmuştur. Bu sebeple hemen cennet ağaçlarının yaprakları ile örtünmeye çalışmışlardır. İşte burnunu göstermekten utanan süt ninelerimizden kefen bezine mahrem utanmazlık ve hayasızlıkla çıplaklaşan nesillerimizin bu hale gelmesinde Allahu alem faizin her yere nüfuz etmesi her aileye musallat olması en mühim sebeptir.
İçinde debelendiğimiz fuhşiyatın, iktisadi bunalımın, kültürel sefaletin baş sebebi faizle iştigal ve faizi yaygınlaştırmaktır. Hem faiz ve iman bir arada barınamaz, hangisi güçlenirse diğeri çöker. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim'de "muamelenizdeki faizi terk edin, eğer müminseniz" buyuruluyor (Bakara, 278). Faizin zinadan daha şedid olduğu sarahaten beyan edildiği halde tersi bir algı daha çok öne çıkmış bulunuyor. Oysa faizle beslenen bir toplumda zina sıradan hale gelir. Bu sebepten olsa gerek Allah Resulü faizi zinadan daha şiddetli olarak belirtmiştir (Musannef İbn Evi Şeybe, 37419; İbn Mace, Tağliz firriba, 2274).
Şeytanın insan neslinde ortaklığı zina ile, insanın malında ortaklığı da faiz iledir (İsra, 64 ). Bu ikisinin toplumda çoğalması kriz ve fesatın o topluluğa mutlaka musallat olmasını gerektirir (Şuabü'l-iman, 5143). Para, alım satımda bir araç olup mal mübadelesine kolay ulaşma vasıtasıdır. Bu nedenle para alıp satmak anlamına gelen faiz, gerçek alışveriş sistemine ihanettir. Zaman zaman faiz miktarında ve çeşitliliklerinde farklılıkların oluşması sonucu değiştirmez. Çünkü cahiliye faizi neyse günümüz faiz mantığı ve gerekçesi de aynıdır.
İnanca bağlı ahlakı yükselmemiş, sosyal dayanışma ve yardımlaşması sözde kalmış, tahakkümle kardeşliğe varamamış toplumlarda faiz belası sebebiyle sağlam bir sosyal düzen kurulamaz. Böyle bir toplumda çatışmalar çoğalır. Faiz normal görülmeye başlanmışsa artık çöküş ve cahiliye devrine dönüş başlamış demektir.
Günümüzde Batı’da da yapılan birçok çalışmada artık bu düzenden bizar olan uzmanların ekonomik ıslah programlarına baktığımız zaman hepsinin faizi kaldırmayı düşünemese bile en azından oranını en asgariye indirme önerisinde bulunduğunu görürüz. Faiz belası ancak İslami ahlakla bezenmiş bir toplumda tümden ortadan kalkabilir.
İnfakla hayır yollarını genişleten böyle bir fazilet toplumu fakirliği yenebilir. Faizci toplum, servette tekelleşme, fakirlik ve sefaleti iyice yaygınlaştırma yolunda ilerler. Emek ve üretimi tekelcilerce gasp edilen toplum, borç yükü altında ezilir, emekler faizcilere gider. Faiz, ticari hayatı afyonlayıp uyuşturur.
Faizi alışverişe benzetmek, altının şıngırtısını altın diye satmaktan daha hayalidir. Bu faizciler “faizsiz ticaret olmaz” mantığıyla büyük sermayedarlar olarak kendilerini haklı görürler ama topluma büyük bir kin ve öfke ektiklerini görmezler. İmanı tahkik edip tövbe etmedikçe toplumu sosyal bir cinnet hali kuşatacaktır.
İnfakta rıza ve hoşnutluk; faizde ise ıstırap ve kin vardır. Faizciler, beşeri mevzuatı, Hakk'ın ölçüsü yerine koyup kendi çıkarlarına göre Allah'ın hududunu çiğneyen mecnunlar mesabesinde azaba doğru son viteste giden güruh olarak görülmelidir.
İnfakın bereketlendirilip faizin mahvedilmesi de bir anda hemen oluşan bir durum değildir. Öyle olsaydı faizcilerin hemen mahvolması, faiz düzenini sürdürememeleri ve insanların da bunu görüp faizden canhıraş kaçması gerekirdi. İşte sünnetullahın sırlı yüzünü göremedikleri için faizle şişen karınları ve dolan kasaları faizcileri aldatmakta, onları küfran-ı nimete, oradan da ahiret hüsranına hırsla taşımaktadır.
Oysa hilalin yavaş yavaş büyümesi gibi sadaka; ecir, hayat ve bereket yollarını açar, genişletir; faiz ise kazancı kurt gibi içten içe yer ve bereketsizleştirir. Nitekim Bakara suresi 279. ayette vurgulandığı üzere faizi helal sayan veya saymasa bile faizsiz bir ekonomi sistemine yanaşmayan kimselerin ya “mürted” ya da “baği” olacağına işaret edilmiştir. Oysa dışarıdaki düşmanla savaşmak her zaman gerekmeyebilir ama faizi helal görenlerle savaşmak yani faiz düzenini ortadan kaldırmak için gayret etmek ve onu durdurmaya çalışmak kayıtsız, şartsız en mühim ictimai farzlardandır.
Hem faize karşı topyekûn mücadele edilmezse fertlerin ondan kaçması kendi başlarına çok zordur. Faizciler bundan ya vazgeçecek ya da ilahi lanet ve savaştan kurtulamayacaklardır (Elmalı Tefsiri).
Üstelik faizin eksiltmesi sadece malda değil namus, şeref, haysiyet ve itibar yönüyle de düşünülmelidir.
Şeref, haysiyet ve itibarını kaybeden toplumlar insanlığa örnek ve rehber olacak kıvamı yakalayamazlar.