İSLAM TOPLUMUNDA "ROL-MODEL" SORUNU ÜZERİNE
Genç nüfus, toplumların en dinamik kesimini oluşturmaktadır. Siyasal ve sosyal sistemlerin her biri, yarınını, gençliğin dinamizmine teslim etmeyi en verimli yol olarak kabul eder. İnsanlığa yaşam biçimi sunma iddiasındaki ideolojilerin güçlenerek yarın da var olabilmeleri, gençliğin zihin dünyalarında edindikleri yerle yakından ilişkilidir. Gençliğin dinamizmi, ideolojilerin de dinamizmi anlamına gelmektedir. Bu nedenle bütün sistemler ve ideolojiler, temel tezlerini özellikle gençlik üzerine kurarlar.
İdeolojilerin niteliği, hedeflediği insan profilinde gizlidir. İnsanlara ve insanlığa neler vâd ettiğine ilişkin ipuçları, hedeflediği insan profilinin değer dünyasında somutlaşır. Çünkü sistemleri özelleştiren ve diğerlerinden farklılaştıran unsur, üzerine kurulmuş olunan değerlerdir. Değerler, sistemlere renk ve şekil veren temel unsurlardır. Sistemlerin hedef insan tipinin temel özelliklerini de bu değerler oluşturur. Örneğin demokrasinin değerleriyle donanmış birey, demokrasilerin hedef insan tipini; liberal değerlerle donanmış bireyler ise liberalizmin hedef insan tipini oluşturur. Sosyalist, komünist, kapitalist bireyler de aynı şekilde ilgili ideolojinin hedef insan profilini oluştururlar. Bir başka ifade ile, hedef insan tipine bakarak sistemleri, sistemlerin temel değerlerine bakarak hedef insan profilini anlamak mümkündür.
Bu çerçevede İslam inancının hedef insan tipini de Müslüman oluşturmaktadır. İslam’ın emir ve yasaklarına boyun eğmiş, Kur’an ve sünnetin ortaya koyduğu ölçülere göre biçimlenmiş insanın özelliklerini yansıtır. İslam’ın değerlerine bakarak müslümanı, müslümanın özelliklerine bakarak da İslam’ın temel değerlerini tanımlamak mümkündür.
Ancak özellikle son iki yüzyılda, bilim ve teknolojinin gelişmesi, küreselleşme denilen bir kavramın üremesi, toplumlar ve kültürler arası iletişim ve etkileşimin güçlenmesi ile birlikte gerek ideoloji ya da inançların, gerekse bunların temsilcilerinin bir benzeşme sürecine girdiğine şahit olunmaktadır. Artık Müslüman birey İslam’ın, demokratik birey demokrasinin, sosyalist birey sosyalizmin değer ve prensiplerini tam ve doğru olarak yansıtamaz hale gelmiş durumdadır.
Kendini müslüman olarak tanımlayan ve İslam’ı din olarak benimsediğini belirten kimselerde, İslam’ın özü ile çelişmesine rağmen demokrasinin, sosyalizmin, kapitalizmin, liberalizmin bir takım özelliklerini görmek mümkün hale gelmiştir. Bir başka ifade ile ideoloji ya da inançların “olmazsa olmaz” olarak nitelediği bir takım özelliklerin yerini, onunla çelişmesine rağmen farklı ideoloji ve inançların arzuladığı kişilik özellikleri almaya başlamıştır. Örneğin günümüz İslam toplumlarında sermayeyi en temel değer olarak kabul eden, hakça paylaşım adına adaletten uzak bir eşitlik anlayışını savunan, liberalizmin bakışı çerçevesinde özgürlüklerden dem vurup sorumlulukları geri plana iten bir Müslüman tipi ile her yerde karşılaşmak mümkün hale gelmiştir. Faizin yasak olduğu bilinmesine rağmen parasını çağın gereği savunmasına sığınarak bankalarda değerlendiren, kredi çekmenin fetvalarını arayan, haram fiillerin işlendiği ortamlarda bulunmaktan pek de rahatsız olmayan Müslümanlara günümüzde oldukça sık rastlanabilmektedir. “Yeşil komünist”, “demokrat müslüman” “ılımlı İslam” gibi kavramların üretilmesi de, İslam’ın farklı ideolojilerle birleştirilme gayretlerinin birer sonucu olarak değerlendirilebilir.
Bu durumun; zihinlerde berrak bir İslam anlayışı ya da müslüman tipinin şekillenmesinin önündeki önemli engellerden biri olduğu söylenebilir. Elbette Kur’an ve Sünnetten yola çıkarak müslümanı teorik olarak tanımlamak ya da belirgin vasıflarını sıralamak mümkündür. Ancak bu müslüman tipini somutlaştırabilmek ve “işte şu kişi, müslümana tam olarak bir örnektir” diyebilmek, o kadar kolay değildir. İslam’ın hedeflediği insan profiline kitapların sayfaları arasında rastlanabilirken bu profilin gerçek hayata yansıması olan insanları görmek çok zordur.
Bugün İslam toplumunun en önemli sorunlarından birinin, somut modeller ortaya koyamamak olduğu söylenebilir. Özellikle, Batı ile İslam dünyasının geçiş noktası olarak kabul edilen Türkiye’de bu sorun daha net bir şekilde yaşanmaktadır. Tüm İslam dünyasında ve Türkiye’deki müslümanlar bugün, İslamın tüm yönleriyle hayat bulduğu bir müslüman profili ortaya çıkarma konusunda ciddi sorunlar yaşamaktadır. Kimimizin duygu ya da düşüncelerinde, kimimizin sosyal davranış kalıplarında, kimimizin fiziksel görünümünde, gayrı İslamî diyebileceğimiz birtakım özellikler bulunmaktadır. Bulunmanın ötesinde bu durum, bir gereklilik ya da modern yaşamın bir zorunluluğu olarak kabul edilip içselleştirilmekte; hatta İslamlaştırılmaktadır. Bu durum, gelecekte İslam toplumu ya da müslümanlık adına karşı karşıya kalınabilecek ciddi bir tehditi barındırmaktadır. Bu tehdit kısaca, farklı İslam dinlerinin ya da birbiriyle bağdaşmayan müslüman tiplerinin ortaya çıkmasını; sulandırılmış ya da sentezlenmiş, aslından uzaklaşmış bir İslam dininin üremesini içermektedir.
Rolmodellerin olmaması nedeniyle özellikle yeni yetişen neslin zihin dünyasında, yaşama yansıtılabilecek doğru bir müslüman profili oluşmamaktadır. Günümüz İslam toplumunun yeni yetişen neslinin rol-modelleri ve onların karakteristik özellikleri dikkate alındığında ne denli önemli bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu anlamak kolaylaşmaktadır. Diğer taraftan, müslüman bir anne ya da baba olarak çocuklarımıza örnek gösterdiğimiz şahsiyetlerin neredeyse tamamı, şu an hayatta olmayan insanlardan oluşmaktadır. Elbette onların örnek olarak gösterilmesinde bir sorun yoktur. Sorun olan, şu an yaşayan müslümanlardan örnek göstermede güçlük ya da fakirlik çekişimizdir.
Bugün, İslamî ölçüleri kendisine temel ölçüler olarak kabul etmiş ailelerde bile örnek insan olarak geçmişte yaşamış büyük insanlardan hareket etmemiz, yaşayan müslümanlardan örnek vermede zorlanışımız, müslüman toplum açısından önemli bir sorun değil midir? Elbette önemli bir sorundur.
Bununla birlikte, gerçekte bu kısırlık bir sonuçtur. Bu sonucu ortaya çıkaran nedenler olduğu gibi, başka sorunların yaşanmasının da zeminini hazırlamaktadır. Bu kısırlık, yaşanacak ve yaşanan başka sorunların da habercisi niteliğindedir. İslamî hassasiyetleri bulunan ailelerde yetişmesine rağmen çocuklarımızın kendilerine seçtikleri rol modeller üzerinde biraz düşünüldüğünde, ortaya çıkan sorunları anlamak daha kolaydır.
Kendi çocuklarımıza, özellikle ideolojik kimliğin büyük ölçüde biçimlendiği 13-18 yaş grubu çocuklarımıza ya da gençlerimize, “ne olmak ya da kimin gibi olmak istiyorsun?” şeklinde bir soru yönelttiğimizde hangi cevaplar gelecektir sizce? Kaçının vereceği cevaplarda İslamın büyükleri, kaçının cevabında sanatçı, sporcu, politikacı yer alacaktır? Kaçımızın çocuğu, sporcuların, sanatçıların, politikacıların ismini ve karakteristik özelliklerini sayabildiği, sözlerinden örnekler verebildiği kadar İslam büyüklerinin isimlerini ve özelliklerini sıralayıp sözlerinden örnekler verebilecektir? Kaçımızın çocuğunun odasında sanatçıların, sporcuların resimleri asılıdır?
Bu sorulara verilecek cevapların hiç de iç açıcı ve ümit verici olmadığını tahmin edebiliyorum. Peki, müslüman ailelerin çocukları ve gençleri de dahil olmak üzere çocuklar ya da gençler açısından bu insanları bu kadar cazip kılan şey nedir? Niçin çocuklarımız ya da gençlerimiz İslamî değerlerden, müslümanca yaşamaktan uzak olan bir takım kişileri kendilerine rol model olarak seçmektedirler? Onlar gibi olmak istemekte; hayata ve olaylara onların baktıkları gibi bakmaktadırlar? Bu çocuk ya da gençlerle müslüman bir toplum mu var olmaya devam edecek, yoksa farklı bir toplum mu?
Bu durum, İslam toplumunun güçlü bir değer yozlaşmasının pençesinde olduğunun göstergesi olarak kabul edilebilir. Çünkü insanlara tercihler yaptıran şey, sahibi oldukları değerlerdir. Bir çocuğun bir İslam büyüğü yerine İslamın değerleriyle hiç de bezenmemiş bir başka insanı önemseyerek model alması, benimsemiş olduğu değerler dünyası ile açıklanabilir. İnanç, samimiyet, ihlas, sadakat gibi İslamî değerler yerine şan, şöhret, para, makam, fiziksel güç gibi değerleri benimsemiş olmaları, çocuklara bu özellikleri yönüyle güçlü olan insanları model almaya yönlendirmektedir. Bu çerçevede müslüman toplumun, çocuklarına rol modellerini belirlemede gerekli olan değer aktarımını tam olarak gerçekleştiremediği söylenebilir. Bunun sonucu olarak, yarın da, İslam toplumunun değil; batılı, kapitalist, materyalist bir toplumun varlığını sürdürmesi beklenebilir.
Diğer taraftan bu durum, İslamî değerlerle donanmış bir rol-model ortaya koyamamanın sonucu olarak görülmelidir. Genelde bütün insanlar, özelde ise çocuklar, dinlediklerine oranla gördüklerini daha fazla öğrenme eğilimindedir. Çünkü somut olanı algılamak ve zihinde biçimlendirmek, soyut olana göre oldukça kolaydır. Ayrıca somut olmak, bir şeyin gerçek olduğunun ya da uygulanabilirliğinin de önemli kanıtlarından biridir. Soyut olarak kendine anlatılan bir kişiliğin somut bir örneğini göremeyen insan, anlatılanın uygulanabilirliği ile ilgili de tereddütler yaşaması doğaldır. Teori ile pratik, insanlar açısından aynı değerde görülmediği gibi teorik kalanla uygulanabilir olan da aynı değerde değildir. Uygulanabilir olan, teorik kalandan daha kıymetlidir.
Bu çerçevede İslam büyükleri ne kadar anlatılırsa anlatılsın, asrı saadetin güzelliği ne kadar tasvir edilirse edilsin, anlatılanların, gözlenenler kadar insanları etkileyemeyeceği unutulmamalıdır. Başka bir ifade ile bugün İslam toplumu, her zamankinden daha fazla somut, gözlenebilir örneklere muhtaçtır. Çünkü başta çocuklar olmak üzere tüm insanlar için, anlatılanların model alınması oldukça güçtür. Çocuklarımızın rol model olarak sinema ya da dizi film sanatçılarının, sporcu ya da müzisyenleri almalarının ardında, bu öğrenme tarzı yatmaktadır.
Bu nedenle İslam toplumu bugün öncelikle, gençliğine somut rol-model olabilecek insanları yetiştirmek zorundadır. Çocuklar bu rol modelleri görerek müslüman kimliğini zihinlerinde kolaylıkla canlandırabilmelidir. Böylelikle İslamın yaşanabilir bir din olduğuna inanmaları; kendilerini de bu dinin hayata akseden bir örneği olmaları gerektiğini benimseyebilirler. Bu inanç, İslam toplumunun tekrar filizlenmesinin önünü ciddi şekilde açacaktır.
Önlerine Hz Ebubekirler, Ömerler, Aliler, Osmanlar, Ömer bin Abdulazizler, Fatih Sultan Mehmetler, Abdulhamitler, Mehmet Akifler gibi, yaşayan rol-modeller koymadan, çocuklarımız ya da gençlerimizi, gayrı İslamî kimlik ve yaşam tarzını benimsemiş kişileri, sanatçı, sporcu ya da politikacıları model almaları nedeniyle tenkit edemeyiz. Onlara rol-model alımında kullanmaları gereken İslamî değerleri ölçüt olarak aktarıp benimsetmediğimiz sürece onlardan uygun insanları model almalarını da bekleyemeyiz.
İslam toplumunda, yeni yetişen nesle rol-model olmak ya da rol-modeller yetiştirmek, bizlerin Allah’a, Peygamberine, İslamı bir din ve yaşam biçimi olarak bugünlere taşınmasında canını ve malını feda etmekten sakınmayan şehidlerimize karşı birer sorumluluğudur. Bu sorumluluktan kaçmak, başkalarının üstlenmelerini beklemek de çözüm değildir. Allah (CC), bu sorumluluğu, gerek insan olarak, özellikle de müslümanlar olarak bizlere yüklemiştir. Bu sorumluluktan da mutlaka hesaba çekileceğimizi bize hem Kur’an ayetleri, hem de peygamberinin sözleri ile bizlere bildirmiştir. Ne mutlu bu sorumluluğunu bilen ve bunun sızısıyla üzerine düşenleri yerine getirenlere…
Selam ve dua ile…