İlkadımdan
Her yönüyle maddeleşmiş bir dünyada yaşıyoruz. İnsanların işi yalnız dünya ile ilgili kâr ve zarar hesabı yapmak... Âhiret inancı zayıflamış... Zenginimizde kanaat, fakirimizde sabır yok. Varlık, zevk ve eğlence insanları mutlu etmeye yetmiyor. Aile problemleri, boşanma olayları, stres ve intiharlar, yolsuzluklar ve sapık inançlar toplumu kuşatmış durumda... İnsanlık huzur ve mutluluğun hasretini çekiyor. Oysa Rabbimiz:
“Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Müttakiler için elbette âhiret yurdu daha hayırlıdır. Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?” (Enam, 32) buyuruyor.
Allah indinde günler ikidir: Bugün ve yarın. Bugün dünya, yarın âhirettir.
Muttaki kişiler, dünya hayatının yarınlarını değil, dünyaya göre yarın olan âhireti düşünürler. Orası için hazırlık yaparlar. Gençliği, sıhhati, maddi ve manevi tüm imkânları, en kıymetli zamanları, Allah Teala’nın emrettiği şekilde, Allah yolunda harcarlar.
Allah’ı unutan Allah’ın da kendilerini unutturduğu gafiller ise dünyaya dalıp giderler. Sanki ölmeyecekler, sanki hesaba çekilmeyecekler gibi behîmî bir hayat yaşarlar. Değil âhiret amellerine öncelik tanımak, birçoğu ahiret âlemine, ölüm ötesi hayata inanmazlar. Heva-yı heveslerini, mal ve mülklerini, makam ve mevkilerini ilah edinirler.
Bunun sonucunda ise onları dünyada zillet ve meskenet, rızık endişesi, ölüm korkusu, âhirette ise horluk ve ateş bekler.
Dünyanın idaresi biz Müslümanlara tevdî edilmiştir. Müslümanların bu vazifelerini hakkıyla yapmaları, yeryüzünde adaletin tesisini sağlamaları, imanî esasların ve hak ölçülerin hâkim olduğu bir yönetim tesis etmeleri şarttır.
Böyle bir yönetimde ne dünyaya dalıp gidilir, ne de ölüm ve âhiret unutulur.
Her içtimai oluşumda başlangıçlar daima heyecanlı olur. O hareketin mensupları, o topluluğun tâbileri önceleri heyecan ve aksiyonlarıyla işin içinde bulunurken ilerleyen zamanlarda bu heyecan yavaş yavaş yitirilir. Önceleri sıkıntılar çekilir, sonra yavaş yavaş dünyanın kapıları kendilerine açılmaya başlar. Sıkıntılı dönemlerde kardeşlik ve samimiyet üzerine kurulan ilişkiler yerlerini menfaat paylaşımına göre tanzim edilen ilişkilere bırakır. Bağlılıkta zayıflama, değerlerde sapma meydana gelir. İslâm’dan önceki din mensupları bu süreci yaşamışlardır
Her biri birer yıldız olan ashab-ı kiramın hicretten kısa bir süre sonra cihad ayeti nazil olduğunda günümüzde biz Müslümanların tereddüt ve çekinceleri yanında çok hafif kalacak olan “kısa bir müddet zaman” talepleri üzerine Rabbimizin uyarısını hatırlayalım:
“Ey iman edenler, size ne oluyor ki “Allah yolunda sefere çıkın” denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa âhirete göre dünya hayatının yararı, çok az bir şeydir.” (Tevbe, 9/38)
Bu uyarının hangi şartlarda imanlarını koruduklarını bildiğimiz, imanların gereklerini uygulayabilmek için nelere katlandıklarını gıbta ile okuduğumuz o altın nesle yapıldığını bir kez daha düşünelim.
“Ağızların tadını bozan ölümü çokça hatırlayınız.” (Tirmîzi, Zühd: 4 (Hadis No: 2308).) hadisi uyarınca bu sayımızda ölümü, kabri, kıyameti, haşri, hesabı, cennet ve cehennemi kısaca âhireti ve onun ahvalini bir kez daha hatırlayalım ve hatırlatalım istedik.
Bu sayımızdan itibaren değerli Hocamız Nurettin SOYAK, orta sayfamızda bizlerle birlikte olacak. “Hizmet Adabı” yazı serisini istifadelerinize sunuyoruz.
Rabbimiz “son”unu unutanlardan eylemesin.
Selam ve dua ile.
Yard. Doç. Dr. İlhami NALÇACIOĞLU