İlkadım'dan (Sayı: 330)
Kıymetli okuyucu;
Her şey ölçü iledir. Yaratıcımız her şeyi bir hikmet ve ölçü ile yaratmıştır.
İnsan ve cin haricindeki bütün yaratılanlar yaratıcı tarafından konulan ölçülere ve sınırlara hikmet gereği tam bir teslimiyetle tabi olmaktadırlar. Yine hikmet gereği insanların ve cinlerin de bu ölçü ve sınırlara uymaları emredilmekle birlikte bu konuda dünya hayatında serbest bırakılmışlardır ama ahiret hayatında yaptıklarından hesaba çekileceklerdir. Bu konudaki ölçü en geniş manada sadece ve sadece yaratıcıya tam itaat/kulluktur.
“İnsanları ve cinleri sadece bana kulluk etmelerinden başka bir şey için yaratmadım.” (Zariyat, 56)
Günümüzde de olduğu gibi Allah’ın koyduğu ölçüler karşısında, tağutlaşma pahasına ulaştığı beşeri değerlere göre bir dünya hayatı yaşayabileceğini zan ve iddia eden insanların seslerinin çok çıkıyor olması bu gerçeği ne değiştirebilir ne de iptal edebilir. Bu “yılın başı”nda da ortasında da sonunda da böyledir. Yolun başında, ortasında ve sonunda da böyledir.
Allah’ın sınırlarının iptal edilebileceği cahilliğiyle, mücadeleye aralıksız bir şekilde devam edenler batılın ta kendileridir. Hak, Allah katından bir rahmet olarak gelmiştir. Rahmet, rahat ve huzur Allah’ın ölçü ve sınırlarının muhafaza edilmesi, haddin aşılmamasındadır.
Şeytanın, tağutların ortaya koyduğu ve uyulmasını emrettiği ölçüler insanı saadete götüremez, batıldır ve her batıl yok olmaya mahkûmdur, yok hükmündedir.
Allah’ın koyduğu ölçüler ıslah eder, tağutların ölçüleri de ifsat eder, her ne kadar aksini iddia etseler de.
Allah’ın ölçülerini muhafaza “sarp bir yokuşu tırmanmak” gibi zordur. En başta nefsi yani insanın kendisini ikna etmesi zordur. Daha sonra dünyayı değil ahireti talep etmek zordur. Yeryüzünde Allah’ın sınırlarının ve ölçülerinin hâkim olması için batıla karşı verilecek mücadele zorludur.
Her zorlukla birlikte bir kolaylık da yaratılmıştır. Zora talip olmanın karşılığı da Rabbimiz tarafından vaat edilmiştir ki O, vaadinden kesinlikle dönmez. İşte ölçülerden ve zorluklardan birkaçı:
“Biz, insanı (yüz yüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık.
İnsan, hiç kimsenin kendisine güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?
‘Pek çok mal harcadım’ diyor.
Kimse onu görmedi mi sanıyor?
Biz ona iki göz vermedik mi?
Bir dil ve iki dudak,
Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) gösterdik.
Fakat o, sarp yokuşu aşamadı.
O sarp yokuş nedir bilir misin?
Köle azat etmek,
Veya açlık gününde yemek yedirmektir,
Yakınlığı olan bir yetime.
Veya hiçbir şeyi olmayan yoksula.
Sonra iman edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden ve birbirlerine acımayı öğütleyenlerden olmaktır.
İşte bunlar sağdakilerdir.
Ayetlerimizi inkâr edenler ise işte onlar soldakilerdir,
Cezaları, kapıları üzerlerine sımsıkı kapatılmış bir ateştir.” (Beled, 4-20)
Müslüman, dünya ve ahiret saadeti istiyorsa kendisine bırakılmış olan iki emanete, Allah’ın kitabına ve Allah’ın elçisinin sünnetine sıkı sarılmalı, bu emanetlerdeki ölçüleri ferdi, ailevi ve ictimai hayatında muhafaza etmeli, bu ölçülerin tüm yeryüzüne hâkim olması için “gereğini” hakkıyla yapmalıdır. Unutulmamalı ki “Nizam-ı Âlem”i gaye eden ceddimiz samimiyetleri ve gayretleri nispetinde âlemlere üstün kılınanlardan olmuşlardır.
“Mü’minlere eğer yeryüzünde iktidar, mevki verirsek (şımarıp sapmazlar), salâtı hayatlarının merkezine yerleştirir, zekâtı verirler, iyiliğin hâkimiyetini sağlar, kötülüğü ortadan kaldırırlar. (Çünkü bilirler ki) işlerin sonu ancak Allah'a aittir.” (Hacc, 41)
Selam ve dua ile…