İlkadım'dan (Sayı: 329)
Kıymetli okuyucu…
Asra yemin olsun ki hüsrandayız.
Allah Teâlâ hangimizin daha hayırlı işler yapacağını, salih ameller işleyeceğini görmek için hayatı ve ölümü bir imtihan olarak yarattı. İmtihanlar âleminde başlangıcı ve sonu takdir edilen bir hayatı/dünyayı yaşadığımızı birbirimize sık sık hatırlatmakta büyük fayda var. Yoksa Allah korusun ikbal ve hırslarımızdan imparatorluklar kuracağız.
Allah Teâlâ, kullarının birbirine nasihat etmemiz gerektiğini, hatırlatmanın ve öğüt vermenin mü’mine fayda vereceğini buyuruyor.
***
İlkadım Dergisi olarak İslam takviminin Safer ayına, Hıristiyan takviminin ise son ayına denk gelen 329. sayımızda “Nelerle İmtihan Ediliyoruz?” sorusunun cevabı etrafında bir kapak dosyası hazırladık.
Ahirette söz konusu olmayacak olan engellilik ve özürlü olma durumu bir imtihandır. Mal da yalan mülk de yalan, var biraz da sen oyalan demeyi iyi bilsek de zenginlik fakirlikten daha çetin bir imtihandır.
Bilmek bir imtihandır. İlim sahibi, âlim olmak bir imtihandır. Âmil olmak gibi olmamak da bir imtihandır. Başımızda ve etrafımızda tütüp duran gençlik dumanı da imtihan olduklarımız arasındadır. Gençliğin kendisi de dönemi de buna dâhildir. Birer nimet ve fitne olma özelliği arasında gidip gelen çocuklarımız gözümüzün önündeki, evimizin içindeki ayaklı ve akıllı imtihanlardır.
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi diyerek andığımız sağlık, imtihanların zaman, dönem ve çağ kabul etmeyenlerindendir. Ölüm hariç her durumun bir devasının olduğu bilgisine sahibiz ama henüz bu bilgiyle tam olarak amel edebilecek mucitler olabilmiş değiliz. Sağlığımız riske girdiğinde gerekirse servetimizi ortaya dökeriz. İçimizdeki varlıkları sayesinde Allah’ın rahmetiyle muamele olunduğumuz ihtiyarlar ihmal ettiğimiz, sınıfta kaldığımız, huzur evlerine ellerimizle bıraktığımız imtihanlardan bir başkasıdır.
Ve para… Yahudi ürünlerini boykot etmek amacıyla oluşturduğumuz listelerde adı geçmeyen ama bir numaralı Yahudi sermayesi… Dolar imparatorluğuyla sömürülen dünya… Biz zannediyoruz ki sahip olduklarımızla imtihan halindeyiz. Hâlbuki sahip olmadığımız veya olmaya çalıştığımız şeylerle de imtihan ediliyoruz. “Allah’a iman ettim, tağutu reddetim!” diyerek kabul ettiklerimizle birlikte reddetmek zorunda olduklarımıza karşı göstermemiz gereken direnişle de tam bir imtihanın içerisindeyiz.
İslam’ın devlet olması hedefimizle imtihandayız. Partilerle, liderlerle, iktidarla, istikrarla, hocalarımızla, mürşitlerimizle, derneklerimizle, vakıflarımızla, ölmüşlerimizle, yaşayanlarımızla, çağdaş putlarla, bineklerimizle, evlerimizle ve içindekilerle, televizyonlarımızla, sigarayla, cebimizdeki güya akıllı cihazlarla, alışveriş merkezleriyle, filmlerle, dizilerle, kitaplığımızdaki kitaplarla, Kur’an ve sünnetle, tefsir ve hadisle, ashabla, namazla, şeriatla, tağutla, laiklikle, şeytanla, nefisle, hâkimiyetin kayıtsız şartsız hâşâ millete ait olmasıyla, gözümüzün gördükleri ve gönlümüzün arzu ettikleriyle, tesettürle, nikâhsız ilişkilerle, konforla, her ayın başı veya on beşiyle, kredi veya banka kartlarıyla, bankalarla, araç olarak kalması gerekirken amaçsallaştırdıklarımızla, Allah’ın lanet ettiği şeyleri meslek edinen bayi ve mekânlarla, bize emanet edilenlerle, verdiğimiz sözlerle, kendimize bile söylemekten çekindiğimiz sırlarla… Hayat, iman ve cihatla...
Bütün bu sayılan ve sayılmayanlar hakkında Allah sınırlar çizmiştir. İmtihanın öznesi olan kullar hududullah denilen Allah’ın sınırlarına riayet ettiği, o sınırları aşıp azmadığı sürece müjdelenmiştir. Haddi aşarak fasıklaşan, zalimleşen, tağutlaşan, şeytanlaşan, münafıklaşan ve kâfirleşenler ise kendilerine verilen mühletin sonunda nasıl bir azapla karşılaşacaklarını hakka’l yakîn göreceklerdir.
“… (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) Sabredebilecek misiniz? …” (Furkan, 20)
Selam ve dua ile…