İlkadım'dan (Sayı: 323)
Kıymetli Okuyucu,
Rabbimiz Hadîd Suresi 25. ayet-i kerimesinde;
Elçilerini açık delillerle insanlara gönderdiğini,
İnsanları yeryüzünde adaletin/nimetlerin hakkaniyete uygun paylaşılmasının sağlanmasıyla vazifeli kıldığını,
Bu vazifenin ifa edilmesi için elçileriyle “kitap” ve “mizan” indirdiğini,
Yine bu vazifenin ifası için kuvvet gerekeceği için “demiri”de indirdiğini,
Bu vazifenin insana yüklenme sebebinin Allah’ın dinine -hem de duyularıyla doğruluğunu ispatlayamayacağı gaybi bilgilere ve vaadlere inanarak- yardım edenlerin belirlenmesi olduğunu,
Allah’ın kesinlikle kuvvet sahibi ve aziz olduğunu bize bildiriyor.
Allah’a yakin bir şekilde inanan, gönderdiği elçilere tabi olan, hilafet vazifesinin ve yüklenilen emanetin farkında olan insanlar başlangıçtan itibaren şeytanın ve askerlerinin şiddetli muhalefeti ile karşılaşmışlardır. Şeytan ve onun kandırdıkları, yeryüzünü ve buradaki nimetleri “kitap” ve “mizan” doğrultusunda değil kendi menfaatleri, heva ve hevesleri doğrultusunda gasp etme, yeryüzünü ifsat etme ve zulümle doldurma gayreti içerisinde olmuşlardır. Zaman zaman ilahi hikmet gereği inananların zaafları ve gafletleri sebebiyle gücü/demiri ele geçirerek bu çabalarında muvaffak da olmuşlardır.
“Her peygambere ve her İslâmî tebliğ ve harekete karşı ilk karşı çıkanlar, ısrarla direnenler, halkın ayak takımını kışkırtanlar, bu gibi hareketleri önlemek için her türlü hileye başvuranlar, hakaret eden, alay eden, tehdit edenler, bunlar da fayda vermezse işkence eden, hatta katledenler:
Yöneticiler,
Ekonomik gücü elinde tutan zenginler,
Putperestlik veya tahrif edilmiş dinlerin haham, rahip ve sihirbazlarıdır.”
“Zamanımızda da beşerî sistemlerin yöneticileri, bürokratları, ekonomik gücü elinde tutan holdingler, medya patronları, sistemin ideolojisini din edinen, muhaliflerini onunla tehdit eden ilkel yobazlar, İslâm adına, din adına söylenilen her sözden, İslâm’a, imana yapılan her davetten büyük bir korkuya kapılırlar. Asla layık olmadıkları makamlarının, tefecilikle, gaspla, haksız olarak elde ettikleri varlıklarının arkasına sığınarak halkı korkuttukları, halka dayattıkları ilkel ideolojilerinin yok olup gideceği korkusuyla şiddetle İslâm’a ve müslümanlara karşı koyarlar. İftira, yalan kampanyaları başlatırlar. Alay ederler, hakâret ederler, olmazsa tehdit ederler. Tehditle de önleyemezlerse, ellerinde bulundurdukları güçleri harekete geçirip bertaraf ederler. Bunlar tarih boyunca bütün zâlim, zorba ve despotların müşterek vasıflarıdır.
“Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen geçmiş kavimlerin kıssaları biz müslümanlar için çok büyük bir rahmettir. O kıssaları okuyup, onlardan ibret alarak, o kavimlerin uğradıkları azaba, bizlerin de uğramamamız, helak olmamamız için yol gösterici ilâhî bir lütuftur.
Müslümanlar olarak tarih boyunca zaman zaman uğradığımız belâ ve musibetler, toplu katliamlar, soykırımlar, halen yaşamakta olduğumuz perişanlık, zillet ve meskenetin sebebi, İslâm çizgisinden uzaklaşmamız, bizi biz yapan değerleri göz ardı etmemiz, geçmişte yaşanılan hadiselerden ibret almamamız; bize öğüt veren, iyilikleri emreden, kötülüklerden sakındıran âlim, ârif ve sâlihlere rağbet etmeyişimiz, onları önemsemeyişimiz, kalbimizi, dünya sevgisi, mal mülk, makam mevki hırsıyla kirletmemiz, hastalandırmamızdır.”
Kur’an kıssalarından nasıl bir davetçi olunacağını da öğreniyoruz:
“Davetçi:
Her durumda sabreder, şükreder. Asla yılgınlık, bıkkınlık göstermez. Ye’se düşmez. Ümidini asla yitirmez. Engellere takılıp kalmaz. Davet vazifesini son nefesine kadar yapması gerektiğinin şuurundadır.
İlmiyle âmildir. Şaklaban değildir. Muhabbet, itimat, muavenet, itaat, ihlas, fedakârlık, doğruluk, cesaret, cömertlik, sabru sebat gibi yüksek ahlâkî vasıflarla muttasıftır.
Bu vasıflarıyla davetçi, yaptığı daveti usulüne uygun bir şekilde ve yalnız Allah rızası için yapıp yapmadığına bakar. Bilir ki her işin neticesi Allah’a aittir.”
İlkadım Dergisi Yayın Kurulu olarak bu sayımızda Kur’an-ı Kerim’de bize aktarılan beş peygamberi, mücadelelerini, kavimlerinin toplu helakine neden olan isyanlarını, inkârlarını, ahlaksızlıklarını ve hem dünyada hem de ahiretteki elim akıbetlerini hatırlamak ve hatırlatmak istedik.
“Nuh dedi ki: Rabb’im! Yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma.
Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar. Yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler).” (Nuh 26-27)