İLKADIM'DAN-Herkesle Her Şeye Rağmen
Ağustos 2020 Editör A- A+
A- A+

İLKADIM'DAN-Herkesle Her Şeye Rağmen

Kıymetli Okuyucu;

İlkadım Dergisi 385. kez sizlerle. Adım adım 400. sayıya doğru el ele ilerliyoruz. “Kilise Açıyoruz!” manşeti ile 90’lı yıllarda çıkan ilk sayısından bu zamana kadar İlkadım’ın en yakınında hep siz vardınız.

Sizler öğrenci, öğretmen, veli, işçi, memur, çiftçi, esnaf, amir, müdür, evlat, anne, baba, dede, nine, komşu, aç tok oldunuz ama “var oldunuz.” Çünkü herkesle her şeye rağmen “İlkadım Bir Mektep” idi.

İlkadım’ın her yeni sayısı çıktığında kapısına gelen postayı bir mektup gibi kabul edenler onun sayfalarını satır satır okudu. Mobil dünyada yayına devam etmesine rağmen her satırında göz izi ve nuru bıraktığını ismen bildiğimiz, bilmesek bile varlıklarından emin olduğumuz hatırlı mı hatırlı abonelerimiz, takipçilerimiz, meraklılarımız, genç yaşlılarımız hep vardı.

2018 yılına kadar abonelik ücreti ödeyerek istifade etmeye gayret ettiğiniz İlkadım, iki buçuk yıldır bir mobil uygulama ve internet sitesi üzerinden tamamen ücretsiz bir noktada yayınlanmaya devam ediyor.

Defaatle vurguladığımız önemli bir konuyu tekrar hatırlatarak, İlkadım için dün de bugün de her zaman ödeyebileceğiniz en güzel ücretin ona vakit ayırmak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Kabul edersiniz ki bir tiyatro, sinema veya edebi eserin var olabilmesi için seyirciye, izleyiciye, okuyucuya yani meraklısına ihtiyacı vardır.

Eser dediğimiz somutlaşmış emek örnekleri, muhtaç olundukça var olan bir değer aslında. Değerini kendisine ihtiyaç duyan kesimden, gruptan, kitleden alıyor. Kitlesi ne kadar bilinçli, kuvvetli ve sağlam ise kendisi de o kadar bilinçli, kuvvetli ve sağlam bir çizgide yayınlarını sürdürüyor.

Okuyucunun yapacağı eleştiri ve dönüşler, her yeni sayıda eserin kendi kalitesinin üzerine biraz daha kalite koyabilmesi, kendini olgunlaştırabilmesi, tekrara düşme tehlikesinden kurtulabilmesi anlamına geliyor.

Nureddin Soyak imzalı başyazılarımız ayetlerin perçinlediği değişmez gündem maddeleri diyebileceğimiz mesajlardan mürekkep mesela.

İmbik köşesinde Nuri Ercan imzasıyla yayınlanan denemeler, eleştiriler, tespitler her ay özgünlüğünü ve olgunluğunu koruyan, üstüne koyarak ilerleyen bir özellik arz ediyor.

Cihad Dersleri köşesinde yayınlanan Prof. Dr. Mustafa Ağırman’a ait yazılar her ay yüreğimize dokunuyor.

Hadis köşesinde Mahmut Aveder, Tefsir köşesinde ise Selim Armağan aynı şeklide, benzer niyetlerle gönüllere ulaşabilmenin samimiyetini taşıyor.

Birbirlerini tamamlar özellikteki kapak yazılarımız ve yazarlarımız ise her ay değişen, güncellenen, kendi gündemini oluşturmaya çalışan kadrosuyla karşınıza çıkıyor.

Köşeleriyle sabit, kapaklarıyla değişen, okuruyla gelişen bir özellik taşıyarak müspet farklılıklar gösteren ve sürprizlere de açık olan dergimiz, birbirinden kıymetli gördüğü okuyucularıyla birlikte nice hayırlara, güzelliklere vesile ve şahit olabilmenin heyecanını, mutluluğunu yaşıyor, yaşamak istiyor.

Şahit olduğumuz son mutluluk ve güzelliklerden biri de gönüllerimizin, gündemlerimizin değişmez maddelerinden biri olan Ayasofya’nın cami olarak yeniden açılmasıydı. Bu vesile ile Prof. Dr. Bünyamin Bezci’nin cümlelerini hatırlatmak istiyoruz: “Adını bile değiştirmeye gerek görmeden sahiplendiğimiz Ayasofya, dinin değil devletin egemenlik sorunudur. Bu sebeple Ayasofya’dan vazgeçiş dinden değil, devletten vazgeçiştir. Ayasofya’yı dini bir heyecanla bekleyen ahali de biliyor ki mesele namaz kılmak için geniş bir mekân daha kazanmak değildir. Devletin gönüllü olarak devrettiği egemenlik haklarına yeniden sahip çıkmasıdır.”

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr