Şubat 2011 Nuran AYDEMİR A- A+
A- A+

İFFET VE HAYANIN TOPLUM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Hayâ, güzel ahlakın nüvesini (çekirdeğini) oluşturan ana kaynaktır. İFFET ve HAYÂ insanları, toplumları yüceltir, diriltir. Fertlerin yaratıcısına karşı kulluk görevlerini yerine getirmeyi ve birbirlerine olan güvenini sağlar. Hayâsızlık ise fertleri ve toplumları bozar, ahlaksızlığa ve kaosa sürükler. Hayâsızlık toplumları tehdit eden en tehlikeli ve en bulaşıcı hastalıktır. HAYÂ; lügat manası olarak hicap, utanma, ar, namus, Allah korkusuyla günahtan kaçınma olarak anlamlandırılmıştır. Hayâsızlıksa; hicapsızlık, utanmazlık, arsızlık, günahlara dalma, Allah’tan gerektiği gibi korkmama, utanmama manasını getirir.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz ‘’Hayâ imandandır’’(Buhari-Müslim) buyurmuşlardır. O ashabına, mü’minlere ve bütün insanlara eşsiz bir hayâ örneğiydi. Rasulullah sallalahu aleyhi ve sellem hayâsı sebebiyle kahkaha ile gülmemişlerdi. İnsanların yanından yavaşça ve tebessümle geçerlerdi. Ebu Said radıyallahu anh ‘’Rasullullah örtüsüne bürünmüş bakire kızdan daha utangaç idi. Hoşlanmadığı bir şey gördüğü zaman biz onu yüzünden anlardık’’(Buhari-Müslim)buyurmuşlardır. Heyhat, ne yazık ki  günümüzde örtüsüne bürünmüş gençlerin sayısı ne kadar azaldı. Rabbimiz yüce kitabımız Kur’an’da ;      “ Ey iman edenler şeytanın adımlarına uymayın. Kim şeytanın adımlarına uyarsa o fuhşu, edepsizliği(yüz kızartıcı suçları)ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı içinizden hiç kimse asla temize çıkmazdı. Ancak Allah dilediğini temizler. Allah işitir ve bilir.’’(Nur 21)buyurmaktadır.

 Muhterem Necip Fazıl Kısakürek’in Çile’sinde; 

"Utanırdı burnunu göstermekten süt ninem,                                                                                                                                      

Kızımın gösterdiği kefen bezine mahrem’’

Derken toplumun ne hâle getirildiğini gözler önüne seriyor ta 1940’larda yazdığı destan şiirinde.

Günümüzde -Allah muhafaza-  fuhuş, edepsizlik açıktan işlenir ve konuşulur hâle geldi. Reklamlar, diziler, filmler, sokaklar hayâsızlığı insanlara empoze etme aracı haline getirildi. Rasulu Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’’Aman aman, fahiş, açık ve çirkin sözlerden kaçının.Zira Allah-u Teala çirkin sözleri ve fahiş konuşmaları sevmez’’(Nese-i ve Hakim) buyururlarken dizilerde edepsizce sarf edilen sözler sokaklarda gençlerin, okullarda Allah’ın bizlere emaneti olan çocukların dilinde. Artık annelerin, babaların, öğretmenlerin bu kültür emperyalizmine ‘’dur diyecek’’ karşı savunmaları o kadar güçsüzleştirildi ki. Esas görev idarecilere düşmekte. Bu çirkefliklerin, hayâsızlıkların  zehir akıtan kaynaklarını temizlemek veya kurutmak onlara düşüyor.

"Bir vatan ki taşları bağlamışlar ve köpekleri başıboş’’

Zinanın serbest bırakıldığı değil, iffet ve hayânın baş tacı edildiği bir topluma şiddetle muhtacız.

‘’Civarı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu

Adli ilahi Ömer’den sorar onu’’ 

Dizelerine kulak vermesi gerekiyor idarecilerimizin. Gençlerimizin, çocuklarımızın körpecik dimağları, bu hayâsızca saldırılar karşısında şaşkınlığa uğramakta, ne yapacaklarını bilmez bir halde çeşitli tuzaklara düşmektedir. Hayâsızlık illeti gençleri , toplumları imanlarını ve inançlarını tesirsiz hâle getirerek, nev- zuhur bir İslam toplumu meydana getirmeye çalışan sahte modernistlerin ve İslam düşmanlarının en yıkıcı ve tehlikeli silahlarıdır.

Osmanlıya, İslam birliğine savaş meydanlarında yenik düşen batılı, misyonerleri, ajanları ve casuslarıyla yaptıkları çalışmalar sonucu inananlara karşı güçlü imanları, sağlam ve temiz aile yapıları, iffet ve hayâları sebebiyle başarı elde edemedikleri düşüncesine varmışlardır. Bunu batılı yazarlar, gezginler, oryantalistler de dile getirmişler, dikkat çekmişlerdir. Fransız yazar Pierre  Loti Osmanlıların ahlakına hayran kalmış, Müslüman kadını şu meyanda anlatmıştır. “İslam kadınının temizliği maddi planda bir çiçek kadar saftır .Bu madde temizliği kadının ruh temizliğinden gelir.O kadın içki, kumar ve dış dünyayı bilmez.’’ diye yazmıştır. Müslüman Türk toplumunun hassasiyetini keşfeden batılılar, romanları ve kitapları ile güzel sanatlar adını verdikleri çirkinleştirilmiş sanatları, heykel, resim, bale, dans, müzik, moda, sinema ve tiyatro ile köklü bir kültür emperyalizmine girişmiş ve İslama aykırı, edebe aykırı ne varsa toplumda geçer akçe halini almıştır. Bu gerçeği  İtalyan edibi Edmondo de Amicis şöyle vurgular.

Umumiyetle bütün dünya hem fikirdir ki şimdiki Müslüman Türkler ecdadının ayarında değildirler. Zira bugünkiler bizim bilimimiz ve yükselişimiz yerine, kumaşlarımızı, nefsani düşkünlük ve rahatlık sebeplerimizi, ayıplarımızı ve kötülüklerimizi manasızlıklarımızı benimsemiştir. Bu arada Osmanlı-Türk seciyesinin bütün iyi taraflarını da kaybettikleri bir gerçektir. Onların batıdan hâsıl ettikleri şeyler içerisinde tembel, kabiliyetsiz, imansız, para düşkünü batı taklitçisi, her türlü dini-milli ananelerin düşmanı ve uşak ruhlu sürü sürü memurları ile atalarının pabuçları dahi olamayacak kadar küstah, hayâsız, ahlaksız bir çeşit gençlik güruhunu doğurmaktan başka bir işe yaramamıştır.”  Görüldüğü üzere bazı batılı yazarlar bile Müslüman toplumun düştüğü bu içler acısı duruma isyan etmiştir.

Biz bir şeyler bilen Müslüman anne- babalar, idareciler bu durumdan rahatsız mıyız? Uykularımız kaçıyor mu? Bu   yuvarlanışa dur diyecek yetkililer nerede? Televizyonda  arz-ı endam eden hayâsızlıkların hiçbiri neden kamusal alan engeline, RTÜK engeline takılmıyor?

Televizyon ve bilgisayar aracılığıyla evlerimize kadar sinsice giren ahlaksız yayınları ailelerin her zaman kontrol altında  tutması mümkün olamıyor maalesef. Bu sebeple ana kontrol mekanizmalarının işlevlerini yerine getirmesi gerekiyor. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:’’Bir yerde hayâsızlık varsa girdiği yeri iğrenç yapar. Bir yerde hayâ varsa girdiği yeri süsler.(Tirmizi) Hayâ ile süslediğimiz yuvalarımız internet ve televizyonların, üstadın deyimiyle fuhuş albümü gazetelerin devreye girmesiyle tarumar, oluyor insanların sırları, özel hayatları, milyonların gözü önünde edepsizce irdeleniyor.

Muhterem babam, merhum Zeki Soyak Hocaefendi, Fazilet Toplumu adlı eserinde şu vurguyu yapmaktadır.

“Bugün ailevi ve toplumsal huzursuzluklara, çalkantılara ve kargaşaya; sergilenen iğrenç ve tiksindirici tablolara baktığımız zaman temelinde iman zafiyetinden kaynaklanan hayâsızlığı görmekteyiz. Allah Teala’dan ve insanlardan hayâ etmeyen kişi ve toplumların yapmayacağı aşağılık, denaet ve kötülük yoktur.

İmam Malik’in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem şöyle buyurmaktadır:

"Her dinin (önde gelen) bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı ise hayâdır.’’

Hayâ, nebevi bir ahlaktır. Bütün peygamberler gerçek manada hayâ sahibi idiler. Hakiki müminler, salihler, sadıklar birer yüksek hayâ örnekleridirler.’’

Bu meyanda  Şeyh Sadi Şirazi Bostan adlı eserinde şöyle yazar. “Adının unutulmamasını istersen çocuğuna ilim, hüner, edep, hayâ, marifet öğret. Ve onu akıllı, fikirli, ahlaklı yetiştir. Böyle yetiştirmezsen yerine adam bırakmamış olursun. Ahlaksız evlat ölse de acıma. Böyleleri babasından önce ölse daha iyidir. Çocuğunu sen düşünmezsen başkaları düşünür, yani onu baştan çıkarırlar. Çocuğuna iyi bak ki başkalarının ellerine bakmasın. Evladını kötü öğretmenden koru. Fena bir öğretmen öğrencisini de kendisi gibi ahlaksız eder.’’

Allah’ım mü’minleri bütün hayâsızlıklardan, edepsizliklerden, fenalıklardan muhafaza buyur. Bizi peygamberimizin Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin ahlakıyla ahlaklandır. Ahir zaman fitnelerinden bütün inananları koru. AMİN.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr