İbret Alınsaydı Tarih Tekerrür mü Ederdi?
Kıymetli Okuyucu;
İlkadım dergimiz Mart sayısında tarih içerikli bir dosyayla karşınızda. Geçmişe baktığımızda Mart ayının gündemine düşen gelişmeler arasında tarihe mal olmuş olayların yoğunluğu hissedilir derecede göze çarpıyor.
3 Mart tarihine baktığımızda “Halifeliğin Kaldırılması” gibi son derece ciddi bir mesele karşımızda duruyor. Halifeliğin yani baş’ın ortadan kaldırılması demek aynı zamanda çok başlılığın ortaya çıkması anlamına geliyor. Başların başa, başın da Allah’a bağlı olması gereken bir nizam yerine başsızlık icat edilmiş oluyor.
Dün ve bugün olduğu gibi muhtemelen yarın da Müslümanların içinde bulunduğu durumun ana sebepleri arasında bir idare(ci) boşluğu/yokluğu olduğu hep hatırlatılacak. Bunun temelini de 3 Mart 1924’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Mustafa Kemal’in yaptığı konuşma ve ardından Meclis’te alınan karar oluşturuyor: “Halifeliğin Kaldırılması.”
Konuyu Milli(!) Eğitim Bakanlığı’nın sitesinden araştırdığınızda bakanlık birinci ağızdan size şöyle bir açıklamada bulunuyor: “Halifeliğin kaldırılmasıyla, lâik düzenin kurulması yolunda önemli bir adım atıldı. Aynı zamanda saltanat ve hilâfet yanlılarının dayandığı en önemli güç odağı ortadan kaldırılmış oldu.”
Halifeliğin kaldırılmasına dair araştırmalarda bulunmaya devam ettiğinizde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Halifeliğin kaldırıldığı gün kurulduğunu öğreniyorsunuz: 3 Mart 1924. Diyanet, kapatılan Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti’nin boşluğunu doldurmak amacıyla kuruluyor. Görevleri ise özetle şöyle; “İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek.” Diyanet de bundan 93 yıl önce 3 Mart 1924 tarihinde alınan kararların en etkili ismi olan Mustafa Kemal’in emriyle kuruluyor.
Sadede gelirsek; halifelik konusunu kronolojik bir şekilde “Tarihi Süreç İçerisinde Hilafet” başlıklı yazısıyla Zekeriya Gültaş işliyor.
“Tarih Nedir, Tarihe Bakış Açımız Nasıl Olmalıdır?” gibi genel bir bakış açısı ve tarih ilmi hakkındaki özet bilgiyi İshak Otkan’ın yazısında buluyoruz.
Okullarda okutulan, öğrencilerin genelinin kayıtsız kalıp azıcık bir kısmının ilgi gösterdiği tarih dersi ve müfredatı hakkındaki görüş, eleştiri ve tavsiyeleri Abdullah Faruk kendi tecrübelerine dayanarak hazırladı. “Tarihi Sevemiyorum Çünkü…” başlıklı yazıyı okuduğunuzda samimi bir çalışmanın ortaya çıktığı kanaati sizde de uyanacaktır inşallah.
İlimlerden bir ilim olan tarihe Müslümanca bir bakış nasıl olmalı, tarih ilmini bilmenin faydaları, tarih ilminden mahrum kalmanın zararları, tarihini bilmeyen milletlerin nasıl sömürüldüğü gibi konuların hakkını kim verebilirdi sorusuna cevap olarak verilecek ilk isimlerden biri de Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma olurdu. Kendisinin “Müslümanların Tarihi” adlı 5 ciltlik eserinin ilk cildinden yaptığımız alıntılarla “Tarihe İslami Bir Perspektiften Bakış ve Bir ‘Sömürü Aracı’ Olarak Tarih” başlıklı yazıyı oluşturduk. Keyifle okuyup bolca istifade edeceğinize inanıyoruz.
Eğitim köşesinde Doç. Dr. Rüştü Yeşil “Tartışma Becerisi”ni, İmbik köşesinde Nuri Ercan “Dedelerimiz ve Biz”i, Cihad Dersleri köşesinde Prof. Dr. Mustafa Ağırman üzeri her geçen gün biraz daha karalanmak istenen Cihad ibadetini, İlkadım Kitaplığı köşesinde M. Selçuk Özdoğan James Barr’ın “Kırmızı Çizgi - Paylaşılamayan Toprakların Yakın Tarihi” adlı eseri kaleme aldı.