Helal Olan 2 Haram Olan 5’ten Büyüktür
Kıymetli Okuyucu;
Merhum Zeki Soyak hocamızın ifadesiyle “Allah azze ve celle insanda üç merkez yaratmış: Kalp, akıl ve mide. Eğer bu üç merkezi muhafaza edip her türlü kötülüklerden koruyabilirsek, işte o zaman dünya hayatımızı güzel bir şekilde geçirmiş, imanla bu hayatı tamamlamış ve ahiret hayatına hazırlanmış oluruz.”
Üç merkez arasında ilk sırada zikredilen kalp, peygamber efendimiz aleyhisselam’ın ifade buyurduğu üzere vücuttaki en merkezi manevi konuma sahiptir. Kalp nasılsa beden de fikir de zikir de öyledir. “İnsan eşittir kalp” desek peşi sıra bu cümleyi şerh etmek ve kuvvetlendirmek için kuracağımız cümleler bizi haksız çıkarmayacaktır. Kalbin ne kadar kıymetli bir maneviyat merkezi olduğu hususunu “İnsan kalbinden ibarettir.” diyerek izah etmeye kalksak yine fazla zorlanmadan, iddiamızın altında ezilmeden kanıtlayacak deliller bulabiliriz.
Dünya hayatı sona erdikten ve o büyük kıyamet koptuktan sonra insanlar mahşerde hesap için toplandığında Allah Teâlâ kullarının mallarına ve suretlerine değil, kalplerine ve amellerine bakacaktır. Servet ve reyting dünyada kalacak, mahşerde bir işe yaramayacaktır. Amellerin bir kıymet arz etmesi ise o ameller işlenirken kalbin yani niyetin ne yönde olduğuna göre hesaba dâhil edilecek ya da hesaptan çıkarılıp suretlere çarpılacaktır. “Veyl” tam da buna karşılık gelir. “Yazıklar olsun o kimselere ki…” cümlesinin muhatapları bu manzarayı kalplerini muhafaza edemedikleri ve dolayısıyla amellerine “Allah rızası için” kaydını düşemediklerinden yaşayacaklardır.
İnsanın kalbinden geçenin amele dönüşmeden önceki safhasında akıl vardır. Kulların kalbinden her türlü düşünce geçebilir. Çünkü insan, şeytanın ve nefsinin etkisi altında bir kulluk mücadelesi vermektedir. Şeytan fısıldamakta, nefis ise arzu etmektedir. Akıllı kimse, kalbinden geçenleri akıl süzgecinden de geçiren ve “Allah için” kaydını düşebileceği amellere onay veren, gayrisini ise mantıklı olsa bile kayıt ve sınır dışı olduğu için veto edebilen kimsedir. Akılsız kimse ise Allah için kaydını düşemediği amelleri terk etme iradesi göstermeye yanaşmayan, bu yetmezmiş gibi o menfi amelleri işlerken kendini şeytanın “Allah affeder” kandırmacasıyla ikna etmeye çalışan kimsedir.
“Akıllılar” ve “deliler” arasında “aklını kullanamayanlar” vardır. Aklî melekelerini kaybedenler yani deliler mesul değildir. Akıllılar ise imtihanı rızasını gözettikleri Allah’ın yardımıyla kazanmışlardır. Kaybedenler, hep ne akıllı ne de deli olabilen, o arada kalan ve hayatı sürekli kendini tekrar etmekten ibaret olan “aklını kullanamayanlar” olmuştur.
Muhafazası elzem olan üçüncü merkezimiz mide ise insan/kul üzerinde müessir olan iki dış etkenden biridir. Bu iki etkenin diğeri ortam’dır. Siz bunu arkadaş, okul, iş, sokak, ev vb ortamlar olarak tasnif edebilirsiniz. Peygamber efendimiz aleyhisselam “İnsanın midesinden daha tehlikeli bir kap doldurmadığını, hâlbuki insanı ayakta tutacak olan birkaç lokmanın ona yeteceğini” buyurur. Dervişlikte gözetilen esaslardan biri de az yemektir. Az yemeyi başarabilenler, az konuşma ve az uyuma iradesini gösterebilme yolunda Allah’ın izniyle başarıya ulaşabilecek, dervişliğin bu esaslar üzerinden kişide gözettiği manevi hasletleri elde edebileceklerdir.
Rızık; helal ve haram olmak üzere iki türlüdür. Kamil imanın peşinde olanlar bunlar arasındaki şüpheli hallerden de kendini uzak tutabilenlerdir. Hakikat odur ki Allah kullarını haramlara muhtaç etmeyecek kadar çok helal yaratmıştır. Matematik ve mantık gibi seküler disiplinler kabul etmek istemese bile merhum Necmettin Erbakan hocamızın ifadesiyle “helal olan 2 haram olan 5’ten büyüktür.”
Bu sayımızda Eğitimci Mehmet Akif Çelik, kalp; Eğitimci Mehmet Şentürk, akıl; Dr. Zekai Yalçın da Mide konusunu işlediler. Her bir yazarımız merhum Zeki Soyak hocamızın işaret ettiği gibi üç merkezin korunması ve eğitilmesi konusunda okuyucularımızın istifade edebileceği yazılar hazırladılar.
Birçok derginin künye bölümünde resmi bir uyarı vardır: “Yazılardan yazarlar, reklamlardan reklam verenler sorumludur.” diye. Biz bu uyarıya birkaç derginin de yaptığı gibi “yazılardan yazarlar kadar okuyanlar da sorumludur” eklemesini yapmak istiyoruz. Çünkü böylesi mesuliyet anlayışımıza daha uygun.
Allah’a emanet olunuz.