Mayıs 2006 Ebubekir Sıddık YAŞLI A- A+
A- A+

FİKİRLERİ/GÖRÜŞLERİ EĞİTİMCİ KİMLİĞİ ve BAKIŞ AÇISIYLA ZEKİ SOYAK HOCAEFENDİ

GİRİŞ

Eğitim, insanlık tarihi ile özdeş kurumlardan biridir. Fert ve toplum açısından önemi nedeniyle, insanlık tarihi boyunca üzerinde en çok durulan konulardan biri olmuştur. Peygamberler, filozoflar, devlet adamları, bilim adamları ve yazarlar tarafından bu konu sıklıkla ele alınmış, irdelenmiş ve temel bir uğraş alanı olarak kabul edilmiştir. Fert ve toplum açısından önemi, uzun tarihi geçmişi, geniş çaplı ve yoğun uğraşlara konu oluşu gibi nedenler bugün, insanlığa eğitimle ilgili devasa bir birikim kazandırmıştır.

Eğitim konusunda sahip olduğumuz bu birikimde; eğitim üzerine düşünen, araştırma ve incelemeler yapan, uygulamalarda bulunarak sonuçlarını gözleyip geliştirmeye çalışan teorisyen ve uygulamacıların büyük katkıları bulunmaktadır. Bu nedenle, bugün sahibi olduğumuz eğitim kültürüne düşünce ve uygulamaları ile katkı sağlayan bu şahsiyetleri saygıyla anmak gerekir. Böyle bir vefa duygusu içerisinde kaleme alınan bu yazıda, ömrünü insana ve insanın yetişmesine adamış, yaptığı çalışmalarla, düşünce ve eylemleri ile çok sayıda insanın yetişmesine katkı sağlamış şahsiyetlerden biri ele alınmaya çalışılmıştır: Pek yakın bir zamanda kaybettiğimiz ve bıraktığı eserlerle sürekli hayırla yad ettiğimiz/edeceğimiz, kendisine bir talebe ya da eğer kabul buyurursa bir kardeş olmaktan sonsuz mutluluk ve gurur duyduğumuz Muhterem Zeki Soyak Hoca Efendi.

Bu yazıyı okurken, “kişinin bilgi ve birikimi, karşısındakinin anladığı ile sınırlıdır” anlayışı içerisinde, aktarılmaya çalışılan bilgilerin, yazarın gözlem ve birikimi ile sınırlı olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca, ömrünü eğitim alanında yaptığı çalışmalarla harcayan, çok sayıda eser bırakan bir kişinin eğitimci kimliğinin, kişiliğinin, eğitim anlayış ve uygulamalarının böyle sınırlı bir çalışmada bütün yönleriyle ele alınmasının mümkün olmadığı da göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle bu yazıda, muhterem hocamızın eğitim anlayış ve uygulamalarının yalnızca ana hatları ile ele alınabildiği, yapılan eksik ya da yanlış anlatım ve yorumların yazardan kaynaklandığı bilinmelidir. Belirtilen sınırlılıklar çerçevesinde ele alınan bu yazıyla, insanlara değer verip fertlere ve tüm insanlığa, iyi insanlar yetiştirerek hizmet etmek isteyen kişi ve kurumlara yardımcı olabilecek bazı tespitlerde bulunmak amaçlanmıştır.

 

1. Eğitime verdiği önem ve eğitim anlayışı

Genel kabul gördüğü üzere eğitim, birey ve toplum açısından vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Bu önemin kaynağı onun, fert ve topluma biçim ve yön verebilme gücüdür. Bu nedenledir ki bireyi yetiştirmek, sağlıklı bir toplum oluşturmak, geleceğe yön vermek isteyen idealist ve ileri görüşlü insanlar, tarih boyunca eğitime büyük önem atfetmişlerdir. Zeki Soyak Hoca’ya göre bir memlekette meydana gelen ticarî, iktisadî ve teknik gelişmeler, milletin bekası için olması gereken şeylerdir. Ancak insan ve onun eğitimi, milletin bekası ve selameti açısından bunlara göre daha önemli ve etkilidir. İnsanı ruhen ve zihnen besleyip manen kalkındırma olmaksızın, toplumun gelişmişlik düzeyini istenilen seviyeye çıkarmak mümkün değildir. Bunun yolu ise sağlıklı bir eğitimden geçmektedir.

Zihinsel, ruhsal ve bedensel yönleri ile sağlıklı bir eğitim sürecinden geçmiş fertlerden oluşmuş bir toplumun, ticarî, iktisadî ve teknik olarak geri kalma olasılığı yoktur. Kötü bir eğitim ise bunun tam aksini beraberinde getirmektedir. Bir toplumu mahvetmenin en iyi ve kalıcı yolu, fertlerini insanî ve İslamî değerlerden uzak bir eğitim sürecinde yoğurmaktır. Osmanlı dönemi ile günümüzü karşılaştıran Zeki Soyak Hoca, eğitimin nelere kadir olduğunun farkındadır. Osmanlı ile Türkiye Cumhuriyeti Devletlerinin gelişmişlik düzeyleri ve ortaya koydukları medeniyetler arasındaki farkın temel nedeninin, Osmanlı dönemi ile günümüz insan yetiştirme düzenlerinin amaç ve içerik olarak farklılığı olduğunu belirtmektedir. Gerçekten de bugün gelişmiş ülkeler olarak adlandırılan ülkelerin bu sınıfa dâhil edilmesinin ardında yatan en önemli neden, yetişmiş kalifiye insan gücüne sahip olmalarıdır. Yeraltı ve yer üstü zenginlikleri yönüyle en verimli bölgelerde bulunan İslam ülkeleri, yetişmiş insan gücüne yeterince sahip olmayışı nedeniyle batılı gelişmiş ülkelerin istekleri doğrultusunda hareket etmeye mecbur bırakılmaktadır. Bir başka deyişle, batılı gelişmiş ülkeleri gelişmiş hale getiren unsur, sahip oldukları yeraltı ve yer üstü zenginlikleri değil, insan yetiştirme konusunda daha bilinçli davranmalarıdır. Sahip oldukları yetişmiş insan gücü sayesinde bu ülkeler her geçen gün hızla gelişmeye devam etmekte, dünya siyasetine ve daha önemlisi insan gücüne yön verebilmektedir.

Eğitimin bu gücünün farkında olan Zeki Soyak Hoca Efendi, ömrünü hizmete, özellikle de eğitim hizmetine adamıştır. Yaratanından sürekli olarak hizmet ömrü talep etmiştir. Yaşamı boyunca hedeflediği insan tipini yetiştirmek ve ideal bir toplum oluşturmak için büyük hizmetlerde bulunmuştur. Onun hedeflediği insan tipi “iyi insan”dır. “Nasıl Bir İnsan Nasıl Bir Eğitim” (1995) isimli makalesinde iyi insanı “inanan, inançlarının gereğini yerine getiren, Kur’an ahlakı ile ahlaklanmış, dürüst, çalışkan ve fedakâr insan” olarak tanımlamaktadır. Ona göre iyi insan, aşırılıkları bulunmayan dengeli insandır. Çünkü Allah Rasulü üç kere “aşırılar helak olmuştur” (Müslim) buyurmuş, kendisi de söz ve amellerinde itidal üzerinde bulunarak ümmetine itidali emretmiştir.

 

2. Eğitim Sisteminin Temelleri

Dünyada var olan her eğitim sisteminin, üzerine kurulduğu bazı temel felsefeler bulunur. Çoğu zaman gelenekler, bireysel yararlar, özgürlükler, birey ya da toplum gibi etkenler sistemin özünü oluşturur. Bu ve benzeri ögeler, eğitim sistemlerinin üzerine inşa olduğu temel sütunlar olarak işlev görürler. Zeki Soyak Hoca, başlı başına ve yeni bir sistem önermez. Başka bir ifade ile bir eğitim sistemi oluşturma gayreti içinde değildir. Ancak İslam medeniyeti, Allah Rasulünün eğitim uygulamaları, Selçuklu ve Osmanlı medeniyetleri hakkındaki geniş bilgi birikimi ve yaşamı boyunca sahip olduğu tecrübeler çerçevesinde zihninde bir eğitim yapısı oluşturmamış da değildir.

Zeki Soyak Hoca, iyi insan yetiştirmeye odaklanmış bir eğitim sisteminin üç temel saç ayağına oturtulmasını önermektedir. Bunlar (1) bilgilendirme, (2) yönlendirme ve (3) uygulamadır (Soyak 1995: 19).

Bilgilendirme, eğitim faaliyetlerinin teorik ayağını oluşturmaktadır. Kişi bilmeden bir şey yapamaz ya da en azından yaptığı şeyin farkında olamaz. Birey, doğduğu andan itibaren yaşamını sürdürebilmek ve yaşadığının farkına varabilmek için bilgi ihtiyacı içerisindedir. Bu ihtiyaç onu sürekli olarak çevresini incelemeye, varlık ya da olaylara anlam vermeye iter. Bireyin öğrenmesi gereken bilgiler o kadar fazla ve çeşitlidir ki; bu bilgilerin tamamını bütün ömrü boyunca öğrenmeye çalışsa bile, öğrenebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle de öğrenmesi gereken bilgiler, bireyin içinde bulunduğu konum, gelişimi, ihtiyaçları, beklentileri, yaşamın şartları gibi daha birçok etken çerçevesinde bir sıraya konulmalıdır. En önemli olandan daha az önemli olana doğru bir sıra takip edilmelidir. Ona göre insan eğitiminde ilk sırayı marifetullah almalıdır. İnsan, öncelikle yaratanını tanımalıdır. Bunun için de ona yaratanını tanıtan peygamberi, Yaratan’ın koymuş olduğu kural ve kaideler öncelikle öğretilmelidir. Kısaca inanç konusu, onun eğitim anlayışında içerik ögesinin en önemli konusunu oluşturmaktadır. Bunun nedeni de, yaratanına kulluk bilincinde olmayan bir insanın sahip olacağı bilgi ya da bilgilerin, ne kendisine ne de çevresindekilere bir yarar sağlayacağı; üstelik pek çok zararın kaynağını da oluşturabileceği düşüncesidir. Günümüzde sahip olduğu bilgiyi insanlığın zararına kullanan birey ya da toplulukların varlığı, onun bu düşüncesini doğrulamaktadır. O, marifetullah bilgisinden sonra, faydalı olmak kaydıyla her türlü bilgiyi öğrenmelidir düşüncesini savunur.

Bilgi bir araçtır. Eğitimin temel işlevlerinden biri de bu aracı en etkin şekilde nerede nasıl kullanması gerektiği konusunda bireyi yönlendirmektir. Bu yön, onun önerdiği sistemin “yönlendirme” ayağını oluşturmaktadır. Zeki Soyak Hoca’ya göre gayesiz bırakılıp yönlendirilmemiş birey ve toplumda ahenk bozulur, kargaşa ve anarşi ortaya çıkar. Eğitim kanalıyla bireyler; düşünce, niyet, akıl yürütme, söz ve ameller konusunda yönlendirilmelidir. Yönlendirilmemiş bir insanın doğruyu bulabilme olasılığı, yanlışa düşebilme olasılığına göre daha düşüktür. Çevrede var olan şer güçler ve bireyin kendi nefsinin güç birliği yapması durumunda insanların sapıtması, doğru yoldan uzaklaşması oldukça kolaylaşır. Bu nedenle, eğitim vasıtasıyla insan sürekli olarak hakka, doğruya, olması gerekene yönlendirilmeli, şer güçler ve nefsine karşı verdiği mücadelede ona yardımcı olunmalıdır.

Uygulama ise, onun eğitim anlayışının üçüncü ayağını oluşturur. Teoride kalan bilginin bir ehemmiyeti yoktur. Kişinin tavır ve davranışlarına yön vermediği, düşünceden eyleme dönüşmediği sürece zihnin bilgilerle donanmış olması, hamallıktan öte bir şeye yaramaz. Bu nedenle sahip olunan bilgiler davranışlarda kendisini göstermelidir. Uygulamalarda; niyet, usul, devamlılık, zaman ve mekân çok önemlidir. Öncelikle ameller niyetlere göredir(H.Ş.). Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “müminin niyeti amelinden hayırlıdır” buyurmaktadır. Bu nedenle insanlara, yapılacak her türlü söylem ve eylemi Allah Teâlâ’nın rızası için yapma niyet ve bilinci eğitim kanalıyla kazandırılmalıdır. Davranışlar ortaya konulurken usul de uygulamanın önemli bir yönünü oluşturur. “Vusulsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir” anlayışı içerisinde fertlere davranışlar öğretildiği kadar, bu davranışların nasıl sergileneceği de öğretilmeli, onlara rehberlik yapılmalıdır. Hak olduğu sürece düşünce ve davranışlarda sürekliliğe de önem verilmelidir. Çünkü Allah Rasulü, “Amellerin Allah katında en sevimlisi, az da olsa devamlı olanıdır” buyurmaktadır.

Kısaca Zeki Soyak Hoca’ya göre eğitim, bireyin davranışlarında olumlu yönde değişiklik oluşturmaya odaklanmalıdır. Bilgi göz ardı edilmeksizin bireylere aktarılmalı, ancak yalnızca bilgi aktarılmasıyla kalınmamalı, fert yönlendirilmeli ve öğrenilenlerin davranışa yansıması sağlanmalıdır.

 

3. Eğitim Anlayış ve Uygulamalarındaki BÜTÜNLÜK

Günümüzde tüm dünyada geçerli eğitim anlayışının önemli özelliklerinden biri, bütünlüğe özel bir vurgu yapmasıdır. Bütünlük, eğitim-öğretimin temel ilkelerinden biri olarak kabul edilir. Üzerinde tartışma yapılmaksızın bütün eğitim bilimciler tarafından kabul edilen kurallardır. Bütünlük ilkesi, eğitime ve ona konu olan varlık ya da olaylara bütünlük içerisinde bakılması gerektiğini ifade eder. İnsana, doğaya, eğitimin hedeflerine, basamaklarına, mekânına, zamanlamasına, içeriğine vb. bir bütün olarak bakılmalıdır.

Hoca Efendi’nin eğitim anlayış ve uygulamalarında bu bütünlüğü geniş çerçevede görebilmek mümkündür. Onun eğitim anlayış ve uygulamalarındaki bütünlük ilkesi, başlıca şu yönleri kapsamaktadır:

 

a. Yaklaşım Açısından Bütünlük

Yapı bakımından eğitim planlı ve plansız olmak üzere ikiye ayrılır. Planlı eğitimi karakterize eden en önemli özellik, bir program çerçevesinde yürütülmesidir. Eğitimin amacı, içeriği, yöntem ve teknikleri belirlenir. Belirlenen özellikler, yine belirlenen bir zaman aralığında kişilere kazandırılmaya çalışılır. Planlı eğitimde, ferdin davranışlarına etkide bulunabilecek tüm şartlar olabildiğince amaçlar doğrultusunda kontrol altında tutulur. Okullarda verilen eğitim bunun en güzel örneğidir. Plansız eğitim ise bir program çerçevesinde yürütülmeyen ve kimi zaman amaçsızca meydana gelen, ancak kişinin davranışlarında belirli değişikliklerin oluşumu ile sonuçlanan eğitim faaliyetlerini ifade eder. Ailede, işyerinde, cadde ve sokakta çoğu zaman olagelen eğitim faaliyetleri, plansız eğitime örnek olarak verilebilir.

Zeki Soyak Hoca’nın eğitim anlayış ve uygulamalarında, planlı ve plansız eğitimi bir arada bulmak mümkündür. Onun, çevresindeki insanlara bilgi, tutum ve davranışları aktarmak için düzenli eğitim faaliyetleri vardı. Haftanın belirli günlerinde insanları aydınlatmak üzere bilgilendirme çalışmaları yapardı. İslamî ilimlerin farklı alanlarına ilişkin kendisine özgü geliştirdiği bir program da mevcuttu. Belirlemiş olduğu temel konuları, bir düzen içerisinde çevresindekilere sunardı. Çevresindeki insanlara da, yaptıkları eğitim çalışmalarında planlı davranmaları ve bir program çerçevesinde çalışmalarını önerirdi. Kimi zaman bazı arkadaşları ile bir araya gelir ve birlikte programlama çalışmalarında bulunurdu. Programlı çalışmanın eğitim faaliyetlerinde bütünlüğün ve birliğin sağlanması açısından önemli olduğunu sıklıkla vurgular, hazırlamış olduğu programlardan çevresindeki kişileri de yararlanmaya yöneltirdi. O, vasiyetinde belirttiği gibi, çalışmaların planlanmasının, hedefe ulaşmada önemli bir araç olduğu düşüncesindedir.

Plansız eğitim faaliyetleri ise ömrü boyunca devam ettirdiği bir alanı oluşturur. Ev, çalışma ortamı, cadde ve sokaklar onun için önemli eğitim mekânlarıydı. Bulunduğu farklı ortamlarda, oluşan gündeme göre çevresindeki kişilere kimi zaman açıklamalarda bulunarak, kimi zaman davranışları ile örnek oluşturarak onların eğitimlerine katkıda bulunurdu. Olaylar ya da durumlar karşısında söylediği sözlerin, gösterdiği tepki ve davranışların her biri eğitsel bir içeriğe sahipti.

Zeki Soyak Hoca Efendi’nin eğitim yaklaşımında bütünlük oluşturan yönlerden biri de, teori ile uygulama bütünlüğüdür. Yukarıda ifade edilen eğitim sistemine ilişkin önerdiği üç temel boyut da bu bütünlüğü yansıtmaktadır. Ona göre bilgi, önemlidir. Faydalı olmak kaydıyla her türlü bilgi olabildiğince öğrenilmelidir. Ancak bilginin öğrenilmiş olması kendi başına yeterli değildir. Bilgi, davranışlara aksetmediği sürece aynı zamanda büyük bir vebal kaynağıdır. Eğitim sürecinde, insanlara bilgi aktarımı ile uygulanması birlikte ele alınmalıdır. Bu gün Türk Eğitim Sisteminin önemli çıkmazlarından biri, insanların, bilgileri doğrultusunda davranmalarını sağlamadaki başarısızlığıdır. Bunun farkında olan Soyak Hoca, eğitimcilere, yaptıkları bilgilendirme çalışmalarından sonra, insanları gözetim ve denetim altında tutarak, davranışlarında değişmelerin oluşmasını sağlamaya çalışmalarını tavsiye eder. Böylelikle öğrenilen bilgiler sadece zihni meşgul eden bir yük olmaktan çıkıp işe yarar ve kullanılır bir hale dönüşebilecektir.

 

b. Zaman Açısından Bütünlük

Çağdaş eğitimin üzerinde önemle durduğu ilkelerden biri, “hayat boyu eğitimdir”. Değişen ve artan ihtiyaçlar, yaşam şartları gibi etkenler insanların belirli bir dönemde eğitim almalarını yetersiz kılmıştır. Bu nedenle insanların, değişen şartlara uyum sağlamak ve kendilerini geliştirmek üzere, ömür boyu eğitim almaları zorunlu hale gelmiştir. Çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinin her biri, şartlara ve ihtiyaçlara göre eğitim faaliyetleri ile geçirilmek durumundadır. Gerçekte insanın boş zamanı diye bir şey yoktur, boşa geçirilen zaman vardır. Bunun bir sonucu olarak günün, haftanın, yılın ya da ömrün her anı eğitim sürecinin yalnızca bir kesitini oluşturmalıdır.

Zeki Soyak Hoca’nın anlayışında zaman, ömür sermayesidir ve çok değerlidir. Boşa geçen her bir zaman için ahiret sorgusu söz konusudur. Ahiret yurdu için bir tarla hükmünde olan dünya hayatında, boşa geçebilecek bir an bile yoktur. Bu zamanı değerlendirmenin en verimli ve rızayı İlahi’ye en uygun yollarından biri de hiç şüphesiz, eğitimdir. Allah Rasulünün buyurduğu gibi “Ya öğrenen ol, ya öğreten ol, ya da onları sevenlerden ol. Sakın dördüncülerden olma, helak olursun”. Yaşam boyunca bu üç gruptan birine dâhil olarak yaşamak gerekir. Zamanın değerinin bilincinde olan Hoca Efendi, gerek kendisi gerekse çevresindeki kişilerin hiçbir zamanını boş geçirmeksizin, sürekli olarak öğrenme ve gelişme içerisinde olmaları gerektiğinin farkındadır. Bu nedenle de o, gerek çocukluk ve gençlik evreleri, gerekse yetişkinlik döneminde, hatta ömrünün son demlerinde dâhi öğrenme ve öğretme mücadelesi içinde olmuştur. Gece-gündüz demeksizin sürekli okumuş, elde ettiği birikimi yazılı, sözlü ya da davranış olarak çevresindeki kişilerle paylaşmıştır. Çeşitli dernek ve vakıf çatısı altında yaptığı çalışmalar, yayın organlarında okuyucuları ile paylaştığı yazılar, kitapları, sohbetleri öğrenme ve öğretme mücadelesinin halkalarını oluşturmaktadır.

O, kendisinin güzel bir örnek oluşturduğu bu yaşam boyu öğrenme mücadelesini, çevresindeki kişilerin de göstermesini arzulamıştı. Bunun için, yazı ve konuşmalarında sık sık çevresindekilere, ilim öğrenme ve yayma mücadelesine katkı sağlamaları için tavsiyelerde bulunmayı ihmal etmemiştir. Özellikle yaşamının önemli bir kesitini oluşturan İLK ADIM dergisinin yayın hayatına başlaması ve ömrünün son zamanlarında ağırlık verdiği eser çalışmaları bu sadetten sayılmalıdır.

 

c. Mekan Açısından Bütünlük

Modern eğitimin üzerinde çokça durduğu ilkelerden biri de “her yerde eğitim”dir. Ferdin eğitim ihtiyacı o kadar genişlemiştir ki onu, belirli bir mekâna hapsetmek mümkün değildir. Bu nedenle de aile, okul, iş yeri, dernek, vakıf, toplum, cadde ve sokaklar birer eğitim mekânı olarak görülmelidir. Eğitim işini, yalnızca eğitim amacıyla oluşturulmuş okula hasretmek hem akılcı hem de gerçekçi değildir. Okul içi ve okul dışı yaşamın tamamı, kişinin eğitimine uygun hale getirilmeye çalışılmalıdır. Araştırmalar, ferdin davranışları üzerinde okul dışı mekânların okullardan daha etkin olduğunu ortaya koymaktadır.

Hayatının belirli bölümünü okullarda öğretmen olarak geçiren Soyak, gerek bu dönemlerinde gerekse daha sonraları, eğitime, mekânsal bütünlük içerisinde bakan şahsiyetlerden biriydi. Öğretmenliği döneminde okul içinde beraber olduğu öğrenci ve meslektaşları ile okul dışında da farklı ortamlarda (ev, vakıf, dernek, kuruluş vb.) bir araya gelerek eğitim çalışmalarına devam ederdi. Ona göre öğretmen, öğrencisi ile sadece okulda ve sınıfta değil, okul dışında da ilgilenmeli, takip etmeli ve onu her ortamda, her türlü zarardan korumaya çalışmalıdır.

Soyak Hoca’ya göre önemli eğitim kurumlarından biri, ev ve ailedir. Ferdin kişiliğinin oluşum ve gelişiminde ailenin ve ebeveynin öneminin farkındadır. Bu nedenle o, her evi ve aileyi bir eğitim yuvası olarak kabul eder. Bu anlamda evler, birer Darul Erkam olmalıdır. Evlerin sıcak ve samimi ortamları, yapılacak Nebevi sohbetlerle zenginleştirilmelidir. Bu ortamlar, insanın ruhunda çok derin yankılar yapmakta ve çok bereketli neticeler vermektedir. Yalnızca kendi ailesi içerisinde değil, öğrencilerinin ya da arkadaşlarının evlerinin de eğitim yuvasına dönüşmesi için zaman zaman ziyaretlerde bulunarak sohbetlerde bulunur, onlara birikimini aktarmaya çalışırdı.

Zeki Soyak Hoca’nın eğitim mekânı olarak kullandığı yerlerden biri de hiç şüphesiz dernek ve vakıflar olmuştur. Buralarda, haftanın ya da yılın belirli günlerinde, bir araya geldiği insanlarla eğitim faaliyetlerini sürdürürdü. Ona göre, vakıf ve dernekler insanların toplumla bütünleşmesi, sorunların paylaşılması, toplum olma ruhunun aşılanması açısından çok özel mekânlardı. Toplum yaşamında örgütlenmiş olmanın, modern yaşamın ve kurumsal eğitimin bir gereği olduğunu düşünen bu değerli insan, birçok dernek ve vakfın kuruluşunda da görev almış, mesaisini harcamıştır. Son olarak kuruluşunda öncülük ettiği “Enderun Eğitim Vakfı” da bu kuruluşlardan biridir. Bu vakfın gerek adı gerekse kuruluş amacı ve yapısında eğitim kavramını esas alması, onun eğitime verdiği önemle ve eğitimci kimliği ile tam olarak örtüşmektedir. Vakıf kurması ve bu çatı altındaki eğitim çalışmaları, farklı mekânları eğitime mekân kılma anlayış ve gayretinin bir ürünü olarak değerlendirilmelidir.

Mekânın, eğitim açısından öneminin farkında olduğunun bir göstergesi olarak Zeki Soyak Hoca’nın, öğrencileri ve arkadaşları ile yapmış olduğu gezi ve inceleme çalışmalarını vermek de mümkündür. Zaman zaman arkadaşları ya da öğrencileri ile gerçekleştirmiş olduğu gezi ve ziyaretler, farklı mekânlarda bir arada olma ve kaynaşma eğitimini hedefler. Farklı ortamlarda öğrenci ya da arkadaşları ile birlikte olma, kendisinin ve yanındakilerin tutum ve davranışlarında önemli değişmeleri beraberinde getirmiştir. Bu gezi ve ziyaretler, bir taraftan farklı yörelerde bulunan şahsiyet ya da kurumlarla iletişim kurma imkânını verirken, diğer taraftan da insanları ve Türkiye’yi tanıma fırsatı oluşturuyordu. Soyak Hoca bu gezileri, farklı kişi ya da kurumların eğitim çalışmalarını tanımak ve onları kendi çalışmaları hakkında bilgilendirmek için önemli bir araç olarak kabul ederdi.

 

d. İnsanın Boyutları Açısından Bütünlük

İnsan, çok yönlü ve karmaşık bir varlıktır. Biyolojik, psikolojik, sosyal, zihinsel, kültürel vb. yönleri bulunmaktadır. Bütün bu yönleri ile insan, bir anlam ve varlıklar içerisinde bir önem kazanmaktadır. Çağdaş eğitim insanın bu bütünlük içerisinde kavranılması ve eğitim faaliyetlerinde bütününe yönelinmesi gerektiğini savunmaktadır. Herhangi bir yönünün ihmali dengesizliği beraberinde getirmektedir. Sağlıklı insan, bütün yönleri dengeli olarak gelişmiş insan olarak kabul edilmektedir. Fiziğinin çok gelişmesine rağmen zihninin aynı oranda gelişmemiş olması dengesizliği ve hastalığı ifade eder. Hiperaktif insanlar buna örnek olarak verilebilir. Ya da zihni çok gelişmiş olduğu halde sosyal yönü gelişmemiş bireyler bencil ve zalim insanlar olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu olumsuzlukları yaşamamanın en etkin yolu, insanı, tüm yönlerini hesaba katan ve en iyi şekilde geliştirmeye odaklanan eğitim sürecinden geçirmektir. Okul programlarına matematik, Türkçe derslerinin yanı sıra beden eğitimi, müzik, resim gibi derslerin de yerleştirilmesinin en önemli nedenlerinden biri budur.

Zeki Soyak Hoca’nın yaşamı, eğitimciliği ve uygulamaları incelendiğinde, insanın bu bütünlüğünü kavradığı, eğitim anlayış ve uygulamalarına bu bütünlüğü yansıttığı görülür. Onun eğitim anlayışında zihin, kalp, ruh, beden bir bütünlük içerisinde ele alınır. Bir taraftan sohbetleri, makaleleri ve eserleriyle muhataplarını zihinsel olarak geliştirmeye çalışırken; diğer taraftan üzerinde durduğu içerikle kalbin, ruhun, gönlün beslenmesini de sağlamaya çalışırdı. Bunların dışında, sosyal içerikli faaliyetlere de sıklıkla yer verirdi. Gezi ve ziyaretler, katıldığı düğün ve cenaze gibi merasimler, düzenlenmesinde öncülük ettiği mesire ve şenliklerle, insanın toplumsal yönüne hitap eder; insanlar arasında kaynaşmanın olmasına çalışırdı. Bu etkinlikler kanalıyla bir taraftan toplumun kültürünü aktarmaya çalışır; ama daha önemlisi, bu kültürel unsurların İslamî bir yapıya dönüşmesini sağlamak için kültürleme faaliyetlerinde bulunurdu. Bulunduğu yörelerde düğün, cenaze, eğlence gibi bir takım etkinliklerin, İslamî bir yapıya kavuşması üzerinde tavsiye ve yönlendirmeleri ile önemli katkıları olduğu bilinmektedir.

Diğer taraftan Hocamız, başlı başına bir kültür hazinesidir. İslam, Selçuklu ve Osmanlı medeniyeti gibi konularda sahip olduğu geniş birikim sayesinde çevresindeki kişilere, ecdadımızın ulaştığı yüksek kültür ve medeniyeti anlatır; onların da bu kültürle bezenmesine çalışırdı. Yazı ve konuşmalarına sıklıkla bunları konu eder, insanların kültürleri ile var olabileceği bilincini aşılamaya çalışırdı. Düzenlediği gezilerde yanındakilerle birlikte mutlaka o yörede yaşamakta olan kültür hazinelerini (kişi ya da eser) ziyaret eder, oralarda metfun bulunan büyük şahsiyetler varsa kabirlerini ziyaret eder; çevresindeki kişilere bu kültür hazinelerini tanıtmaya çalışırdı.

Zeki Soyak Hoca’nın, insanın boyutları açısından farkında olduğu bütünlük yönlerinden biri de bilgi, duygu ve davranış bütünlüğüdür. İnsan, bilgi öğrenme ve depolayabilme yönüyle ile diğer varlıklardan farklılaşır. Ancak farklılığının yalnızca bu olduğunu söylemek insanı yarım anlamak anlamına gelir. Öğrendiği bilgilerin bir de davranışa yansıması, uygulamaya dökülmesi gerekir. Bunun için ise bilginin insan tarafından önemsenmesi, benimsenmesi ve kabul edilmesi gerekir. Bu üç yön, modern eğitimde insanın; bilişsel, duyuşsal ve psikomotor yönü olarak adlandırılmaktadır. İnsan davranışları, yine bu üç başlık altında sınıflandırılmaktadır. Bu üç yön aynı hedefe kilitlenebilme oranında davranışın kalitesi, gösterilebilme sıklığı, sağlıklılığı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle ferdin eğitiminde bu üç yönün de bütünlük içinde ele alınması ve uğraş alanı olarak kabul edilmesi gerekir. Hoca Efendi’nin önerdiği ve yukarıda ifade edilen, eğitimin üçlü saç ayağı da bu bütünlüğü yansıtmaktadır. Aynı zamanda, vasiyetinde yer alan, “Gerek şahsi işlerinizde gerekse İslamî hizmetlerde muvaffak olma istiyorsanız, önemseyecek, benimseyecek, planlayacak, fedakârca çalışacaksınız” tavsiyesi de bu amaca mebnidir. Bilmeden, planlamadan, önemsemeden, gereğini yapmadan amaca ulaşmak mümkün değildir.

 

e. Yöntem Açısından Bütünlük

Yöntem konusu, eğitimcilerin üzerinde en çok durduğu ve araştırmaların yapıldığı konu alanlarından biridir. Yöntem, en genel anlamda, izlenen yol anlamına gelmektedir. Bireyin davranışlarında değişiklik oluşturmak üzere yürütülen eğitim faaliyetlerinde izlenen yolu ifade etmektedir. Eğitim faaliyetlerinin amacına ulaşmasında, başarının elde edilmesinde en önemli etkenlerden biri olarak kabul edilir. “Vusulsüzlüğümüz usulsüzlümüzdendir” vecizesi de yöntemin önemini anlatmaktadır. Gerçekte yöntem, eğitim anlayışı ile ilgili bir konudur. Modern eğitim anlayış ve uygulamalarını karakterize eden en önemli unsur da, içerdiği ve tavsiye ettiği yöntemlerdir. Özellikle bilim ve teknolojinin gelişmesi ile birlikte her geçen gün yeni eğitim-öğretim yöntemleri geliştirilmekte ve uygulamaya konmaktadır. Her bir yöntemin, iyi ve kötü yönleri bulunmaktadır. Bu nedenle eğitimcide bulunması gereken en önemli vasıflardan biri, farklı yöntemleri bilmesi ve yerine göre en uygun olanları seçerek kullanabilmesi kabul edilmektedir.

Bir eğitimci olarak Zeki Soyak Hoca’nın, eğitim faaliyetlerinde çok farklı yöntemleri kullandığı görülür. Bunlar arasında anlatım, soru-cevap, tartışma, gezi, gözlem, inceleme, model olma yöntemleri sayılabilir. Onun en çok ve başarılı kullandığı yöntemlerin başında anlatım yöntemi gelmektedir. Anlatım yöntemi geleneksel ve klasik bir öğretim yöntemi olarak bilinip, etki gücünün az olduğunun kabul edilmesine rağmen onu kullanmayan bir eğitimciden söz etmek de mümkün değildir. O, bu yöntemi kullanırken bazı özel noktalara dikkat ederek oldukça etkili sonuçlar alabiliyordu. Anlatım esnasında kullandığı örnekler, zaman zaman aralara serpiştirdiği sorular, ses tonlaması ve vurgulamalardaki başarısı, dinleyicilerinin dikkatlerini uzun süre canlı tutmasını sağlıyordu. Özellikle hikâyelerden, kıssalardan, özlü sözlerden çok iyi bir şekilde yararlanabilmesi, esprili anılarıyla içeriği zenginleştirmesi, anlatımını oldukça güçlü kılmaktaydı.

Ona eğitimci olma vasfını kazandıran ve çok geniş kitleler üzerinde etkin olmasını sağlayan eğitim yöntemi ise hiç şüphesiz “model olma” yöntemidir. Allah Teala’nın “Niçin yapmadığınızı başkasına söylüyorsunuz” (Saf 2) uyarısı gereğince yapmadığını başkasına söylememiş olması ya da her dediğini öncelikle kendisinin yapıyor olması, insanlar üzerindeki asıl etki kaynağını oluşturuyordu. Hiçbir şey söylemese bile yemek adabından konuşma adabına kadar günlük yaşamının her yönü, aile hayatı, insanlarla iletişim ve etkileşim biçimi, olaylar karşısındaki tutum ve davranışları, gören gözler ve anlayan kalpler için ciddi anlamda bir eğitim faaliyetiydi. Konuşma biçimi, ses tonu ve vurgulamaları, yüz hatlarındaki değişmeler bile çevresindekilere birçok şey anlatıyordu. O, bir taraftan bu davranışları ile karşısındakilere bazı mesajlar verir diğer taraftan da çevresindekilere model oluştururdu. Denilebilir ki O, tam anlamıyla hal ehliydi ve en önemli yöntemi de hâl ile eğitimdi.

 

f. Araçlar Açısından Bütünlük

Çağımızda, insanın davranışına yön veren her zamankinden daha fazla unsur bulunmaktadır. Tarihte bilgi kaynağı olarak daha çok belirli insanlar bulunmakta ve eğitim daha çok yüz yüze yapılmaktaydı. Bilim ve teknolojinin de gelişmesiyle bir taraftan bilgi artmış, diğer taraftan insanların bilgiye ulaşma yollarında büyük bir çeşitlilik ortaya çıkmıştır. Özellikle iletişim araçlarının günümüz dünyasında çok etkin bir rol oynamaya başlaması, onları, eğitim açısından da önemli araçlar haline getirmiştir. Bu gün artık yalnızca yüz yüze eğitim yapılmamaktadır. Coğrafî konum itibarıyla birbirinden çok farklı yerlerde bulunan insanlar, anında birbiriyle iletişim kurup karşılıklı bilgilendirme çalışmaları yapabilmektedirler. Elbette yüz yüze eğitim yok olmuş ya da etkisini yitirmiş değildir. Ancak kabul edilmelidir ki; bu gün, yalnızca yüz yüze eğitim yapıldığını ya da bu tür eğitimin yeterli olduğunu düşünen toplumlar, gelişen dünyada geri kalmaya mahkûmdur. Hatta yüz yüze eğitimin bile daha etkin hale gelmesi, eğitim teknolojisinden etkin şekilde yararlanabilmeyle doğru orantılıdır. Bu nedenle her alanda olduğu gibi eğitim alanında da bilim ve teknolojinin ürünlerinden en iyi şekilde yararlanılması gerekir.

Zeki Soyak Hoca, bu gelişim ve değişimin farkındadır. Gerek kendisinin gerekse çevresindekilerin eğitiminde bilim ve teknolojinin ürünlerinden yararlanılması gerektiğine inanır. Bu nedenle de ömrünü adadığı insan yetiştirme sürecinde, yeri geldikçe, teknolojinin imkânlarından da yararlanmayı ihmal etmez. Bir taraftan insanlarla, kitlelerle birebir iletişim ve etkileşime girmiş, klasik bilgi kaynakları olan eserleri inceleyip, çevresindeki kişilerin de incelemeler yapmasını tavsiye etmiş; diğer taraftan da, insanlara ulaşma vasıtalarını da bir eğitim aracı olarak kullanmaya çalışmıştır. Az zamanda daha fazla insana ulaşma imkânlarını aramış, bu imkânlardan kendisi yararlanmaya çalıştığı gibi diğer insanları da bu konuda yönlendirmiştir.

Örneğin bugün hemen her kesim, medyanın insan davranışları ve eğitimi üzerinde etkisinin büyük olduğunu kabul etmektedir. Bu nedenle, başkalarına aktaracak mesajları, düşünceleri olan kişiler ya da kurumlar, başta televizyon, radyo, dergi, gazete, internet olmak üzere birçok aracı kullanarak mesajlarını olabildiğince geniş kitlelere ulaştırma gayreti içerisindedir. Medyanın öneminin farkında olan Zeki Soyak Hoca da, vakıf kanalıyla sürdürdüğü eğitim çalışmalarına ek olarak, özellikle radyo ve dergi faaliyetlerinde bulunmuş, mesaisinin önemli bir kısmını da bu araçlar kanalıyla insanları eğitme çalışmalarına ayırmıştır. Büyük özveriler ve gayretler içerisinde yayın hayatına başlayan İLKADIM dergisi ve ART FM kuruluşları buna örnek olarak verilebilir. Bu kuruluşların hem ortaya çıkmasında hem de varlığını devam ettirmesinde, zihinsel ve fiziksel olarak büyük özveride bulunmuştur.

Yıllarca İlkadım dergisinin başyazılarını yazmış; ayrıca “Ölçüler ve Dengeler” adlı köşede makaleler yayınlamıştır. İki haftada bir yayınlanan ve daha çok yerel bir nitelik taşıyan bir gazetenin, aylık olarak çıkarılması, nitelikli ve ulusal bir dergi haline dönüşmesinde büyük gayret sarf etmiştir. Kendisi bütün varlığı ile bu derginin varlığı ve devamlılığı için gayret göstermenin ötesinde, çevresindeki insanların da bu yönde çaba harcaması için sürekli tavsiye ve girişimlerde bulunmuştur.

Soyak Hoca’nın, insanlara ulaşmak, onları bilgilendirmek ve eğitmek amacıyla, kurulmasına ve varlığını sürdürmesine öncülük ettiği kuruluşlardan biri de ART (Anadolu Radyo Televizyon) FM adlı radyo kanalıdır. Burada da haftalık sohbetlerde bulunarak insanları belirli konularda eğitmeye çalışmış; yayın politikasının belirlenmesinde de rehberlik yapmıştır.

Hoca Efendi’nin, özellikle ömrünün son dönemlerinde eğitim amacıyla kullandığı araçlardan biri de kitapları olmuştur. Hayatının önceki dönemlerinde ağırlık vermediği yayın faaliyetlerine, özellikle derginin kurulmasından sonra yönelmiştir. Kitaplar, çağlar boyu insan eğitiminde en önemli vasıtalardan biri olmuştur. Kendi yaşamı zaten kitaplarla içli dışlıdır. Ancak bu ilişki o dönemlerde daha çok kendini yetiştirme odaklıdır. Ancak ömrünün son dönemlerinde, çevresindeki kişilerin de tavsiyesi ile birlikte kitap neşretmeye yönelmiştir. Kırk Hadis, Ummandan Katreler, Ölçüler ve Dengeler, İslam Ahkâmı ve iki ciltlik Kıssadan Hisseler isimli eserleri hayattayken bastırabilmiştir. Ayrıca, ömrünün son dönemlerinde kaleme aldığı “Fazilet Toplumu” isimli eseri de tamamlamış; ancak, yayınlanmasına ömrü vefa etmemiştir.

O, birçok zahmet çekerek ve onlarca yıllık emekle elde edilmiş, bilgi ve deneyim birikimini yansıtan bu eserlerden ve dergide yayınlanmış olan yazıların hiçbirinden telif ücreti almamıştır. Onun hayatını, emeğini, sahip olduklarını hiçbir karşılık beklemeksizin yalnızca Allah rızası için insanlığın hizmetine sunmuş olması bile onun eğitimciliğini, fedakârlığını, eğitime ve ilme verdiği önemi ne kadar da açık yansıtmaktadır.

Burada altı özenle çizilmesi ve üzerinde düşünülmesi gereken bir soru karşımıza çıkmaktadır. Acaba niçin Zeki Soyak Hoca, kitap yazma ve yayınlama faaliyetlerine daha genç yaşta başlamamış, ömrünün son dönemlerine sıkıştırmıştır? Gerçekte genç yaşlarda da kitap yazabilecek birikime sahipti. Ama o, kitap yazma çalışmalarını ömrünün son dönemlerine bırakmıştır. Bunun en önemli nedeni, gençliğinde, fiziken güçlü olduğu dönemlerde insanlarla birebir iletişim ve etkileşim kurarak onların eğitimine katkı sağlamaya çalışmasıdır. Gerçekte bakıldığında, yetişmesine katkı sağladığı her bir insan bir kitaptır ve bu her bir insanın ulaştığı her bir insan da bu kitabın baskı sayısını oluşturur. Buna göre o, her biri yüzlerce baskı yapmış olan yüzlerce kitap yazmıştır kısa ömründe. Ve iyi olan taraf bu kitaplar her geçen gün yeni baskılar yapmaya devam edecek, ardından hayırla anılması için birer neden oluşturacaklardır. Yine buna göre Zeki Soyak Hoca çok doğru bir seçim yapmış ve ömrünün dinamik bölümünü insan yetiştirerek, insanlara fiziken ulaşma konusunda sıkıntılı olduğu son dönemlerini ise eserler yazarak değerlendirmeyi bilmiştir. Her dönem için de insana ulaşma yollarının en uygununu kullandığı söylenebilir.

Hoca Efendi’nin, bu faaliyetlerde önem verdiği noktalardan biri de, teknolojinin en iyisinin kullanılması olmuştur. İmkânları ölçüsünde gerek dergi, gerek radyo, gerekse diğer eğitim araçlarının kurulum ve kullanımında teknolojinin son ürünlerini kullanmaya özel önem vermiştir. Kendisi bilgisayar teknolojisini tercih etmeyip daha çok geleneksel yollarla eserlerini kaleme almış olmasına rağmen, dergi çalışmalarında bilgisayar ve diğer teknolojik araçların en iyileriyle çalışılması gerektiğine inanmış ve çalışanları buna yöneltmiştir.

 

g. Hedef Kitle Açısından Bütünlük

Eğitim, herhangi bir kesime mahsus bir faaliyet alanı değildir. Ana rahmindeki bebekten ölüm döşeğindekilere kadar insanlar, ömürlerinin her aşamasında eğitim süreci içerisinde yer alırlar. İnsan ömrü ile eğitim sürecinin eş zamanlı başlayıp eş zamanlı sonuçlandığı söylenebilir. Bu nedenle modern eğitim, hedef kitle olarak kendisine, hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün insanları alır. Yukarıda ifade edilen “her yerde eğitim” ve “hayat boyu eğitim” ilkeleri de bu düşüncenin birer ürünüdürler. Ana rahmindeki bebekler, dünyaya henüz gelmiş bebekler, çocuklar, gençler, yetişkinler ve yaşlı insanlar gibi her yaşta insan; işçiler, memurlar, esnaflar, iş adamları gibi her meslek grubundaki insan; anne, baba, çocuk, vatandaş gibi her toplumsal roldeki insan eğitimin hedef kitlesini oluşturur. Bu sayılan ve sayılmayan her türlü roldeki, görevdeki, gelişim çağındaki insan eğitime muhtaçtır ve eğitim sayesinde yaşama uyum sağlayabilir, gelişip güçlenebilir, kendi yetenek ve özelliklerinden en iyi şekilde yararlanabilir.

Eğitime muhtaç olma ortak noktası bulunan bu kesimlerin ayrıldığı nokta ise ihtiyaç duyduğu eğitimin içeriği ve özellikleridir. Gençlerin ve yetişkinlerin ihtiyaç duyduğu eğitsel içerik farklı olduğu gibi, esnaf ya da işçinin, öğretmen ya da herhangi bir vatandaşın ihtiyaç duyduğu eğitsel içerik de farklıdır. İnsan olması nedeniyle hepsi için gerekli olan ortak eğitsel içeriğin dışında, konuma, gelişim düzeyine, toplumsal role göre farklı eğitsel ihtiyaçları da bulunmaktadır.

Topluma yön vermek, ideal bir insan yetiştirmek, sağlıklı bir toplum oluşturmak isteyen kişi ya da kurumlar, bu kesimlerin hiçbirini göz ardı etmeden, istenilen özellikleri kazandırmak için eğitim faaliyetlerine dâhil etmek zorundadır. Zeki Soyak Hoca bu zorunluluğun farkındadır. Yürüttüğü eğitim faaliyetlerinde bu kapsamlılık ve kitlenin niteliğine uygunluk kendini gösterir. Ulaşabildiği her yaşta, her meslek grubunda, her rolde bulunan insanla iletişim ve etkileşim kurmaya, ihtiyaç duyduğu bilgi, tutum ve davranışı olabildiğince aktarmaya çalışmıştır. Zaman zaman belirli meslek grubundaki, belirli gelişim aşamasındaki, belirli toplumsal rollerdeki insanlarla bir araya gelir, onların sorunları, soruları, beklentileri paralelinde bilgi ve deneyimlerini aktarırdı. Kendisi insanların eğitsel ihtiyaçlarını, seviyelerini dikkate alarak eğitim yürüttüğü gibi çevresindeki insanlara da bu tür eğitim çalışmalarında, toplumun hiçbir kesimini göz ardı etmeksizin, ortak özellikleri bulunan kesimleri toplayarak ve onların ihtiyaçlarını göz önüne alarak eğitim vermelerini, sohbetlerde bulunmalarını tavsiye etmiştir. İnsanların gelişim aşamaları, meslek grupları, ortak ihtiyaçları ve seviyeleri dikkate alınarak, çevresindeki insanlarla istişareli bir şekilde eğitim programı oluşturma çalışmaları olmuş, bu programları yararlanmak isteyen insanların da hizmetine sunmuştur.

Programlı eğitim çalışmalarının dışında onu yakından tanıyan ve farklı ortamlarda gözleme fırsatını elde eden kişiler, çocuklarla birlikte çocuk gibi davrandığına ve onlarla çok çabuk ve etkin bir iletişim kurabildiğine, onların ruhu ve davranışları ile kolaylıkla bütünleşebildiğine defalarca şahit olmuştur. Bunun bir sonucu olarak çocuklar da Zeki Dedelerine karşı büyük bir sevgi ve saygı oluştuğu, onun, çocukları ile birlikte olma fırsatını yakalamış her ebeveynin şahadet edeceği bir gerçektir. Gençlerle bir araya geldiğinde onların dinamik ruhunu söylemlerine aksettirme, onları yöneltme ve yönlendirmede; işçi, esnaf ve sanatkârla bir araya geldiğinde ortak noktaları yakalama ve işlemede; öğretmenlerle bir araya geldiğinde onların güç ve imkânlarını anlama, anlamlandırma ve anlatmada oldukça başarılı eğitimcilik ve öğretmenlik örnekleri sunmuştur.

 

SONUÇ

Ana hatları ile yukarıda tanıtılmaya çalışılan Muhterem Zeki Soyak Hoca Efendi’nin eğitimci kimliği, kişiliği ve eğitim anlayışında özellikle şu noktalar dikkati çekmektedir:

Zeki Soyak Hoca Efendi;

1. Hedef ve ideallerin gerçekleştirilmesinde eğitimin gücünün farkındadır. Arzu edilen ideal insanı yetiştirmenin, ideal bir toplum oluşturmanın, dünya standartlarında güçlü bir ülke olmanın yolu, nitelikli bir eğitimden geçmektedir.

2. Eğitim alanında oldukça yüklü bir bilgi ve deneyim birikimine sahiptir. Sahip olduğu birikim, teorik olmaktan ziyade yaşantıya aksettirilmiş ve uygulanabilir niteliktedir. Başta öğretmenler olmak üzere, başkalarını eğitme görevini üstlenmiş her kesimin (anne-baba, arkadaş, yetişkin, usta vb.) onun eğitimle ilgili söz ve davranışlarında yararlanması gereken yönler bulunmaktadır. Bu nedenle onun eğitim anlayışı, davranışları, düşünceleri ciddi anlamda irdelenmeli ve anlamaya çalışılmalıdır.

3. İnanç merkezli bir eğitim anlayışına sahiptir. İçeriği ne olursa olsun her türlü insan yetiştirme anlayış ve uygulamalarının orijinini İslam dini oluşturur. Eğitimin ana gayesi, Allah Tealâ’ın rızasına ve direktiflerine uygun bir insan yetiştirmektir. Hedef insan tipi olarak “İyi İnsan, İyi Müslüman” modelini benimsemiştir. Bunun en iyi örneğini de Hz. Peygamber oluşturmaktadır. Eğitim faaliyetlerinin hedefi, içeriği, yöntem ve araçları, değerlendirme ölçütleri İslam’ın ana umdeleri ve inanç kaidelerine uygun olmalıdır. Eğitim sistemi, eğip bükmeden, dosdoğru ve İslam’ın ölçüleri ile bezenmiş “İyi Müslüman” yetiştirmek üzerine odaklanmalıdır.

4. Eğitim anlayış ve uygulamalarında bütünlüğü yakalayabilmiştir.

a. Öncelikle eğitimin teori ve uygulama yönleri arasındaki bütünlüğün farkındadır. Teorisiz uygulama, uygulamasız teori kendi başına bir anlam ifade etmez. Her ikisi de, birbirini destekler ve tamamlar nitelikte ele alınmalıdır.

b. Eğitimin planlı ve plansız olarak iki türünün olduğunun ve her ikisinin de insan davranışları üzerinde önemli etkilerinin olduğunun farkındadır. Planlı ve plansız eğitimin, aynı amaçlar çerçevesinde yapılandırılabilmesi durumunda daha güzel sonuçlar alınabilir. Bu nedenle eğitimcilerin, insanları eğitmek üzere bir taraftan plan ve program hazırlayıp bu çerçevede hareket etmesi gerekirken diğer taraftan da özellikle eğitim ortamının (sınıf ortamı, aile ortamı vb.) amaçlara uygun şekilde yapılandırılmasına çalışmaları gerekir. Öğrenci ya da çocukların, bir taraftan ebeveyn ya da öğretmenin anlattıklarından bir şeyler öğrenirken, diğer taraftan onların davranışlarından, eğitim ortamının ikliminden, arkadaş çevresinden önemli ölçüde etkilendiği bilinmelidir. Bu nedenle de eğitimciler, kendilerinin verdiği eğitimin yanı sıra özellikle çocuklarına, uygun bir arkadaş çevresi, ilgi ve uğraş alanları oluşturma konusunda yardımcı olmalı, onları sürekli olarak gözetim ve denetim altında bulundurmalıdır.

c. İnsan ömrü ile eğitim sürecinin eş zamanlı olduğunun farkındadır. İnsan ömrü ana rahmine yerleşmeyle başlayıp ölümle sonuçlandığı gibi eğitim sürecinin başı ve sonu da aynıdır. Bu nedenle, insan ömrünün herhangi bir kesiti, eğitim sürecinin dışında düşünülmemelidir. Her çağ ve yaşta, o çağ ve yaşın özelliklerine ve gereksinimlerine uygun eğitim yapılmalıdır. Her ferdin, her zaman kendi kendini eğitmeye çalışması gerektiği gibi, eğitim işini üzerine alan kişiler de her çağdaki insanının eğitimi için gayret sarf etmelidir.

d. İnsan ömrü ile eğitim sürecinin eş zamanlı olmasının, eğitim açısından mekan sınırlaması olmamasını da beraberinde getirdiğinin bilincindedir. Evde, okulda, iş yerinde, cadde ve sokakta, planlı ya da plansız olarak eğitim süreci ara verilmeksizin devam etmektedir. Bu nedenle başta aile ve okul olmak üzere bütün mekânlar birer eğitim yuvası olarak kabul edilmeli, insan eğitimine her mekânda devam edilmelidir. Ailede ebeveyn ve çocuklar, okulda öğretmen ve öğrenciler, iş yerinde ustalar/patronlar ve çıraklar/çalışanlar sürekli olarak kendilerini ve yanındakileri eğitmekle mükellef olduklarının farkında olmalıdır.

e. İnsanın bilgi, duygu ve davranışları ile bir bütün olduğunun farkındadır. Bu üç yön ile birlikte insan bir bütün oluşturup gerçek insan vasfını kazanabilmektedir. Duygudan yoksun bir insanın bilmesi, bilgiden yoksun bir insanın o bilgiye bağlı bir davranışta bulunması, davranışlarında sergilemeksizin bir bilgi ya da duyguya sahip olmasının bir anlamı yoktur. Bu nedenle bireyin dâhil edileceği eğitim süreci, onun, bilişsel, duyuşsal ve psikomotor yönünü hesaba katarak ele alıp geliştirmeye çalışmalıdır.

f. İnsanın akıl, kalp, ruh, beden yönüyle bir bütün olduğunun farkındadır. İnsanın zihinsel, psikolojik, biyolojik, bedensel, sosyal, kültürel ve ahlaki bir varlık olduğunun bilincindedir. Dengeli ve sağlıklı insan, her yönü bütünlük içerisinde gelişmiş olan insandır. Sağlıklı toplum ise bütün yönleri ile dengeli olarak gelişmiş bireylerden oluşan toplumdur. Bu boyutlardan birinin ya da bir kaçının göz ardı edilmesi, insan fıtratının doğru algılanmaması ve zafiyete uğratılması anlamına gelir. Eğitim uygulamaları fıtrata uygun olarak insanın bu yönlerini bütünlük içinde ele almalı ve her yönünü imkânların elverdiği ölçüde geliştirmeye çalışmalıdır.

g. Eğitimde kullanılacak yöntemlerin farklı olması gerektiğinin ancak hedeflere ulaştırma konusunda bir bütünlük içerisinde ele alınması gerektiğinin farkındadır. İnsanın davranışlarına yön vermenin çok farklı yolları bulunmaktadır. Her bir yolun kendisine göre üstün ve zayıf yönleri bulunur. Hedefe farklı yollardan gitmek mümkündür. Eğitimciler, hedefledikleri insan tipini yetiştirmek üzere takip edilebilecek yollar hakkında geniş bir bilgi birikimine sahip olmalı; hedefine en iyi şekilde ulaştıracak en uygun yöntemleri seçip kullanabilmelidir. Yöntemlerin seçilip kullanmasında göz önünde bulundurulması gereken en önemli ölçütlerden biri, İslam’ın emir ve yasakları olmalıdır. İslam’ın ölçülerine uygun olmak kaydıyla her türlü yöntem kullanılmalıdır. Ama özellikle davranışlarla model oluşturma yöntemi, en sık ve en iyi şekilde kullanılması gereken yöntem olarak kabul edilmelidir.

h. Eğitim yöntemlerinde olduğu gibi, eğitim araçlarının da çeşitliliğinin farkındadır. İnsanın davranışlarına yön veren çok farklı çevreler ve araçlar bulunmaktadır. Çağın bilimsel ve teknolojik ürünlerinden eğitim amaçlı olarak en iyi şekilde yararlanılmalıdır. Medyanın, bu araçlar içerisinde en önemli ve en etkili araçlardan biri olduğunun bilincindedir. O halde basılı ve görsel medya, insanların eğitiminde mutlaka kullanılmalıdır. Bunun için öncelikle güçlü medya organları oluşturulmalı, var olan medyatik araçlar korunmalı ve sahip çıkılmalıdır. Daha sonra da olabildiğince zengin, ilgi çekici ve İslami ölçülere uygun bir içerikle, insanların yönlendirilmesinde kullanılmalıdır. Vakıflar ve dernekler gibi insanlara, farklı ve alternatif eğitim ortamları oluşturularak eğitim faaliyetlerinde bulunulmalıdır.

ı. Toplumun farklı kesimlerinin bulunduğunun ve her birinin ortak ve farklı eğitim ihtiyaçlarının olduğunun farkındadır. Gelişim çağları, meslek alanları, toplumsal roller insanları belirli gruplara ayırmaktadır. Her bir grubun bilmesi ve yaşaması gereken ortak eğitim alanları olduğu gibi farklı eğitim ihtiyaçları da bulunmaktadır. Bu nedenle, eğitim faaliyetleri, tüm bu farklı kesimleri kuşatan ve her birinin eğitim ihtiyacına cevap verecek şekilde yapılandırılmalıdır. Kendisi bu bütünlüğü yakalamış ve her kesime yönelmeye çalışmış; özellikle gençlerin ve öğretmenlerin eğitimine daha çok öncelik vermiştir.

5. Zeki Soyak Hoca’nın, öğretmenlikten çok eğitimcilik özelliği ön plandadır. Eğitimciliği profesyonel bir meslek olarak görmez. Bu nedenle gerek öğretmenlik mesleğini yürüttüğü dönemlerde gerekse daha sonraki dönemlerinde bilgi aktarıcılıktan ziyade, söz ve davranışları arasındaki bütünlük nedeniyle çevresindeki kişilerin kalplerine yönelmiş, ruhlarına girebilmiş ve büyük bir hayran kitlesi oluşturabilmiştir. Ona göre her insan eğitimci olmalıdır ve çevresindeki kişileri eğitme sorumluluğu taşımalıdır. Anne ve babalar, öğretmenler, arkadaşlar vb. her kesim, etki edebileceği insan kitlesine dönük İslami ölçülere uygun bir eğitim yapmakla mükelleftir.

6. Hoca Efendi’nin eğitim yaşamı, anlayış ve uygulamalarından çıkarılabilecek bir sonuç da şudur: O, bir takım eserlerle, insanlara dolaylı bir ulaşma yolundan ziyade, birebir ve yüzyüze iletişim ve etkileşim kurmayı, insanı bu şekilde yetiştirmeyi tercih etmiştir. Özellikle bedenen sağlıklı olduğu, başka insanlara ulaşabilme güç ve yeterliğine sahip bulunduğu dönemde sohbetlerle, konuşmalarla, ortak gezi ve incelemelerle insan yetiştirmeye çalışmıştır. Ömrünün son dönemlerinde ise, özellikle İlkadım dergisini çıkarmaya başladıktan sonra, makale ve kitaplar aracılığıyla da insanlara ulaşmaya başlamıştır. Böyle bir tercih yapmasının ardında farklı nedenler de olabilmekle birlikte, kanaatimce asıl neden onun, doğrudan eğitimin gücünün farkında olmasıdır. Yoksa gençlik dönemlerinde de farklı dergilerde makaleler yayınlama, kitaplar bastırma çalışması yapabilecek güç ve yeterlikteydi. Daha öncede belirtildiği gibi, farklı bir bakışla bakıldığında bugün, yetişmesine katkı sağladığı yüzlerce insanın her birini bir kitap ve kitapların baskı sayısı olarak değerlendirmek mümkündür.

Son söz olarak, bu sınırlı satırlar ve sınırlı birikim çerçevesinde, eğitim anlayış ve uygulamalarıyla tanıtmaya çalıştığım Zeki Soyak Hoca Efendi, Türkiye coğrafyasında yetişmiş, söz, davranış ve uygulamalarıyla incelenmesi, irdelenmesi ve örnek alınması gereken büyük şahsiyetlerden biridir. Yaşamında yeterince tanıma, beraber olma, ondan feyz alma konusunda kendimi “nasibi kıt biri” olarak değerlendirdiğim kişilerden biridir. Bu büyük ve örnek şahsiyeti rahmetle anıyor, ahirette kendisine komşu olarak Allah Rasulü ile birlikte Cemalullahı seyredebilme imkânını bize nasip etmesini, Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyorum. Yine Yaratan’dan, kendisini ona yakın hisseden herkese, bu büyük kaybımızdan dolayı sabr-ı cemil diliyorum.

 

KAYNAKLAR

Arık, İ.A. (1995), Öğrenme Psikolojisine Giriş, İstanbul, Der Yayınları.

Ayhan, H. (1982), Eğitime Giriş ve İslamiyetin Eğitime Getirdiği Değerler, İstanbul, Damla Yayınevi.

Başar, H. (1995), Öğretmenlerin Değerlendirilmesi, Ankara, Pegem Yayınları.

Bayraktar, M.F. (1994), İslam Eğitiminde Öğretmen-Öğrenci Münasebetleri, 4. basım, İstanbul, İFAV Yayınları.

Bilen, M. (1996), Plandan Uygulamaya Öğretim, Ankara, HÜ Eğitim Fakültesi.

Bilhan, S. (1996), Eğitim Sosyolojisi, Ankara, AÜ Eğitim Bilimleri Fakültesi.

Büyükkaragöz, S.S. ve Cuma Çivi, (1997), Genel Öğretim Metotları, İstanbul, Öz Eğitim Yayınları.

Demirel, Ö. (1994), Genel Öğretim Yöntemleri, Ankara, USEM Yayınları.

Fidan, N. (1996), Okulda Öğrenme ve Öğretme, Ankara, Alkım Yayınevi.

İmam Gazalî, (1985), İhyau Ulumiddin, İstanbul.

Hesapçıoğlu, M. (1992), Öğretim İlke ve Yöntemleri, İstanbul, Beta Basım Yayım.

İbn Kayyım El-Cezviyye, (1994), İslam’da Çocuk Bakımı ve Terbiyesi, (Çeviren: Mahmut Kısa), İstanbul, Esra Yayınevi.

Küçükahmet, L. (1997), Eğitim Programları ve Öğretim, Ankara, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi.

Öztürk, M. ve diğerleri (2005), Öğretimde Planlama ve Değerlendirme, (Editör: Melek Öztürk), İstanbul, Lisans Yayınevi.

Sahih-i Buharî, Ankara, Diyanet İşleri Başkanlığı.

Senemoğlu, N. (1997), Gelişim, Öğrenme ve Öğretim, Ankara, HÜ Eğitim Fakültesi.

Soyak, Z. (1995), Mefkûre, Nevşehir, İlk Adım Yayınları.

Soyak, Z. (1996), Ummandan Katreler, 2. baskı, Nevşehir, İlk Adım Yayınları

Soyak, Z. (2002), İslam Ahkâmı, Nevşehir, İlk Adım Yayınları.

Soyak, Z. (2003), Kur’an ve Hadis’te Kıssalar ve Hisseler, Nevşehir, İlk Adım Yayınları.

Soyak, Z. (2005), Kırk Hadis, 5. baskı, Nevşehir, İlk Adım Yayınları

Sönmez, V. (1993), Program Geliştirmede Öğretmen Elkitabı, Ankara, Adım Yayıncılık.

Ülgen G. (1995), Eğitim Psikolojisi, Ankara, Bilim Yayınları.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr