EROL KENTLİ BEY ile MÜLAKAT
İLKADIM: Hocamla tanışmanız nasıl oldu?
EROL KENTLİ: 1974 yılında Ürgüp Lisesinde yönetici olarak görev yapıyordum. Nevşehir’de Milli Eğitim Müdürlüğünün düzenlediği ve o yıl göreve gelen CHP-MSP Koalisyon hükümetinin eğitim programlarının konuşulup tartışıldığı toplantılar düzenleniyordu. Bu toplantılardan biri de, zannediyorum 1974 yılının Eylül ayında, Nevşehir Lisesinde yöneticiler toplantısı olarak yapılmıştı. Milli Eğitimdeki yeni düzenlemeler tartışılıyordu. Değişik kişiler söz aldı, onları dinledik. O sırada benim iki sıra önümde bir kişi söz aldı. Ben arkadan takip edebiliyordum. Konuşmasının üslubu ve içeriği oldukça farklıydı. Osmanlının eğitim sisteminden bahsediyor, çarpıcı örnekler veriyor ve orada bulunan 50-60 kişilik topluluk da pür dikkat kendisini dinliyordu. Orada bulunan pek çok arkadaşla birlikte ben de bu konuşmalardan oldukça etkilenmiştim. Toplantıdan sonra arkadaşlara, yaşça da benden 6-7 yaş kadar büyük olduğunu tahmin ettiğim bu konuşmacının kim olduğunu sordum. Bir arkadaş: “Urfa İmam Hatip Lisesinden Nevşehir İmam Hatip Lisesine yeni gelen müdürdür.” dedi. Ben orada bu ağabeyimizle uygun bir zamanda tanışmayı kafama koydum.
O zamanlar hafta sonları, anne babamızın da ikamet ettiği Nar kasabasına gelir, orada bulunurdum. Bir hafta sonu yine Nar’a gelmiştim. Buradaki öğretmen arkadaşlar: “bu hafta sonu akşam Ekrem ağabeyin evinde bir sohbet toplantımız var, sen de gel” dediler. Belirtilen zamanda o eve gittim. Bir müddet sonra da konuşmacı olarak bekledikleri şahıs içeriye girdi. Bakınca, daha önce kendisini dinleyip tanışmayı arzu ettiğimiz ağabeyimiz olduğunu gördüm. Hoş geldiniz ve hoşbeş faslından sonra mevzua geçildi ve Hocamız dînî konularda güzel ve doyurucu bir sohbet yaptı.
Malum, okullarımızda İslam’la alakalı bilgiler hemen hiç verilmediği için dînî konularda yeterli bilgiye sahip değildik. Ben de sohbet sonunda o zamana kadar kafama takılan ve merak ettiğim bazı soruları kendisine sordum. Kendisinden her bakımdan tatmin edici cevaplar aldım. Bize gayet nazik, kuşatıcı, ilim adamına yakışır bir üslupla yaklaşarak cevap verdi. Kendisinden gayet memnun kaldık. Daha sonraları da kendisi ile çeşitli vesilelerle görüşmeye devam ettik.
Hocam Mefkûreci Öğretmenler Derneğini Kurmuştu. Ben de Ürgüp’te bulunduğum için Nevşehir’e geldiğim zamanlarda kendisi ile görüşerek bu konularda bilgiler alıyordum. Hocam kendisi de zaman zaman Ürgüp’e gelerek bize ve esnaf arkadaşlara sohbetler yaptı. Evimize geldi, misafir ettik, yine sohbetlerinden istifade ettik. Hocam İslamî konularda hiçbir fedakârlıktan kaçmazdı. Hareketleri ve tavırları da hiçbir zaman kırıcı, dağıtıcı değil bilakis mıknatıs gibi insanları kendi âlemine çekici bir özelliği vardı. Biz de hayatta aradığımız kişiyi bulmuştuk. Böyle bir insana ziyadesi ile ihtiyacımız vardı. Hocam bizim için bir arkadaştan ziyade dînî konularda kendisinden faydalandığımız bir mektep olmuştu. Bu tanışıklığımız vefatına kadar 30 yıl devam etti. Hiçbir kırgınlığımız olmadı. O bizi hiç kırmadı, üzmedi. İnşallah bizim de onu üzen bir tavrımız bir hareketimiz olmamıştır. Buna gayret ettik.
İLKADIM: Hocamı ilk gördüğünüz toplantıda konuşmasının içeriği mi, meselelere vukûfiyeti mi, yoksa hitabeti mi dikkatinizi çekmişti?
EROL KENTLİ: Her iki yönden de dikkatimizi çekmişti. Daha önce de birçok hatibi dinlemiştik ama onun hitabeti, o zamana kadar bizim duymadığımız kavramları ortaya getirmesi, konuya hâkimiyeti, nezaketi ve çekiciliği bizi etkilemişti. Sadece benim değil, diğer arkadaşların ve o zaman Nevşehir’de bu toplantıları düzenleyen koalisyon hükümetinin atadığı Milli Eğitim Müdürü olan Hazım Zeyrek Beyin de dikkatini çekmişti. Kendisi sol görüşlü, fikirlere saygılı, yöneticilik yönü güçlü olan bir insandı. 74 seçimlerinde memleketi Sivas’tan aday olmuş, kazanamayınca da ilimize müdür olarak atanmıştı. Daha sonra Hocamın anlattığına göre zaman zaman fırsat buldukça mesai dışında, cumartesi pazar günleri Hocamı davet eder, birlikte bürosunda görüşürdü. Gerek idarî konuları gerekse dünya görüşlerini ilgilendiren konularda sorular sorar, özel konuşmalar yaparlardı. Hazım Bey de hocamın cevaplarından ve görüşlerinden memnun kalırdı. Yine Hocam Hazım Beyin: “Hocam, hayatta takip ettiğim kişiler listesine sizi de alıyorum. Mümkün olduğunca bundan sonraki hayatınızı takip etmeye çalışacağım.” dediğini de anlatmıştı.
İLKADIM: Hocamız herkese hakkı tavsiye ederdi. O tanıştığınız yıllar ile son zamanlarında insanlara ve öğrencilere yaklaşımlarında bir farklılık var mıydı?
EROL KENTLİ: Ben Nevşehir İmam Hatip Lisesine tayin olduğum 1976’dan 1978 yılına kadar Hocamla birlikte çalıştım. Ben öğretmendim, o ise okul müdürümüzdü. O zamana kadar birçok müdürle birlikte çalıştım. Ama Hocam, Allah vergisi olan yöneticilik kabiliyeti ve bilgisi ile diğerlerinden farklı idi. İnsanların kabiliyetlerini çok iyi ölçerdi. Hem öğretmenlerin hem diğer personelin hangi görevlerde daha başarılı olabileceklerini tespit ediyor, görevler veriyor ve takibini de çok iyi yapıyordu. Hiç kimse bu görevlendirmelerden rahatsız olmazdı. Hocamın hiç kimseye haksızlık yapmayacağına inanırlar ve güvenirlerdi. Hocam mevzuata da hâkimdi. Müfettişler geldiği ve çeşitli tenkitlerde bulunmaya çalıştıklarında onlara gereken cevapları verirdi. Onlara :“Diğer okullarda bizim de kulağımıza gelen olumsuzluklar yolsuzluklar, suiistimaller bizim İmam Hatip liselerimizde olmaz, çünkü biz devletin malı olan şu toplu iğneyi bile yakamıza takıp götürmememiz gerektiğine inanan bir görüşe sahip insanlarız.” derdi. Okulun bilgi yarışmalarında ve sportif alanlardaki başarılarını anlatır, izahlarda bulunurdu.
Ben Ürgüp lisesinde iken bazen soruşturmalar geçirdiğimizde Hocama gelerek mevzuu anlatır, danışırdık. O da ilgili mevzuatı inceler, bize nasıl savunma yapacağımızı, hangi yolları izleyeceğimizi gösterir ve sonuçta başarılı neticelere ulaşırdık. Allah kendisinden razı olsun, bu yönlerde de yardımcı olurdu. Hakkımızın nasıl aranılacağını ve savunulacağını iyi bilirdi. 1978 yılında kendisini Gaziantep Lisesine sürgün edenler hiçbir suç isnat edemediler, tamamen siyasî mülahazalarla bu yola başvurdular. Buradaki çalışmalarından rahatsız oldular.
İLKADIM: Hocam, iyi bir öğretmende bulunması ve bulunmaması gereken özellikler nelerdir? Genç öğretmenlere neleri tavsiye edersiniz? Sizin örnek aldığınız kişiler var mıydı?
EROL KENTLİ: Öğretmen önce sevecek. Önce Allah sevgisi kalbinde bulunacak, sonra öğrencilerini sevecek. Mesleğini sevecek. Sevmeden hizmet olmaz. Sadece maaş alabilmek için sınıflara girip çıkmak öğretmenlik değildir. Ama maalesef bizim zamanımızda da vardı, şimdi de var. Okulu bir işyeri olarak gören kişiler oluyor. Tabii bu yanlıştır. Bir de branş konularına iyi hakim olunmalıdır. Bileceğiz ki öğretebilelim.
Allah rızasını her işte olduğu gibi burada da gözetmek gerekir. Alınan maaşın helal ettirilmesi gerekir. Sevgi olmadığı takdirde sınıflara girip çıkmak çok eziyetli, zahmetli ve sıkıcı olur, zaman geçmez. Ama bir mesajı, bir hedefi varsa o 40 dakika yeterli gelmez. Mesajın içerisinde ders ile ilgili konular olduğu gibi, dünyaya geliş sebebimiz, nereden geldik, nereye gidiyoruz ve benzeri konularda da öğrencileri bilgilendirici yönler olmalıdır. Ben öğretmenliği isteyerek seçmedim. O zaman şartlar öyle oluştu. Kader çizgimiz böyle tecelli etti. Ama gerek çalıştığım süre içinde, gerekse emekli olduktan sonra bu durumdan hep memnun oldum. Bu süre içinde eğer bir öğrencimize faydalı olmuş ve kurtuluşuna vesile olabilmişsek belki de ahiret günü bizim kurtuluşumuza vesile olacak amelimiz o olacaktır.
İLKADIM: Bu konularda Hocamla toplantılarınız olur muydu?
EROL KENTLİ: Evet, dînî konulardaki sohbetlerimiz dışında meslekî konularda da toplantılarımız olurdu. Bunun için özel günler ve saatler ayrılırdı. Birlikte çalıştığımız dönemlerde böyle toplantılarımız olurdu. Hatta ailece görüşürdük. Bu oturmalarımızda da meslekî konular gündeme gelir, bilgilenirdik. Yeni öğretmen olan arkadaşlara da meslekî tecrübe kazandırmak için çeşitli programlar uygulanırdı. Zaten Mefkûreci Öğretmenler Derneğinin bir amacı da bu idi. Türkiye çapında İslamî görüşe sahip öğretmenleri bir çatı altına toplayıp, yekvücut hareket edebilmek gayesini taşıyordu.
İLKADIM: Dernek kısa zamanda büyük bir teveccüh görmüş ve tüm yurtta kısa sürede teşkilatlanmış. O dönemde başka öğretmen teşkilatları da vardı. Bu kesimde bir ihtiyaç görüldüğü için mi kuruldu?
EROL KENTLİ: Elhamdülillah müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Ama maalesef yıllardır milli eğitimi İslamî düşüncede olmayan insanlar işgal ettiği için, belli bir zamana kadar İslam’a yabancı olan öğretmen kitleleri yetişmiş. Böyle bir ortamda elbette İslamî yapılanmalar beklenemezdi. TÖBDER gibi, TÖS gibi sol görüşü temsil eden öğretmenlerin kurduğu teşkilatlar vardı. Bunun dışında o zamanki tabirle sağda büyük bir boşluk vardı. Biz bir yerde bu boşluğu doldurduk. Her şehrimizde yöremizde bu iş için gönüllü çalışan bir kitle vardı. Başta ilahiyatçı öğretmenlerimiz olmak üzere birçok öğretmen arkadaşımız bu davayı omuzladı. Hocamız da bu ortamı gayet iyi değerlendirdi.
İLKADIM: Hocamızın teşkilatçılık ve eğitimcilik yönünden bahsettik. Etrafında kendisini seven büyük bir kitle vardı. Hocam hizmet çalışmalarını nasıl yürütürdü? İnsanları nasıl hizmete yönlendirirdi?
EROL KENTLİ: Hocamın gayesi belli idi. Sahip olduğu ilmi ve birikimi Allah yolunda diğer insanlara aktarabilme gayreti içerisindeydi. Allah’ın kendisine yüklediği sorumluluğun bilincindeydi. Allah katındaki mesuliyeti iyi biliyordu. İnsanların manevî açlık içerisinde olduğunu da görüyordu. Mevcut mevzuat ve düzen içerisinde bir kazaya uğramadan, bu bilgilerin bu insanlara aktarılması gerekiyordu.
Herkesin bir kapasitesi vardır. Mesela bir cami imamı belki mahallesine, cemaatine karşı sorumludur. Kapasitesi de bu kadarsa kendisini buna göre ayarlar ve bu kadar bir sorumluluk hisseder. Fakat Hocamızın kapasitesi, benim gördüğüm kadarıyla çok daha genişti. Tüm ülkedeki hatta bütün dünyadaki müslümanların cahillikten, bilgisizlikten, İslam’ı bilmemekten dolayı başlarına gelebilecek menfi durumların sorumluluğunu hissediyordu.
Hani Hz Ömer için söylenir: “Kenarı Dicle’de bir kurt kapsa koyunu / Gelir de adl-i ilâhî sorar Ömer’den onu.” Hocamda da böyle mesuliyet duygusu vardı. İnsanlara faydalı olabilmek, bir ışık gönderebilmek için bir gayret içinde idi. Bunun için de teşkilatlanmak gerekiyordu. İlk dönemde MEFDER ile öğretmenlere yönelik bir teşkilatlanma çalışması yapıldı. Öğretmenler toplumu yönlendiren kişiler olduğu için bu yol izlenmişti. Bu çalışma akamete uğrayıp, Hocam meslekten de ayrılınca hiçbir yılgınlık göstermeden çalışmalarına devam etti. Hocam azminden hiçbir şey kaybetmedi, ye’se düşmedi.
Birçok insanın yolu kesildiği zaman pes eder, orada kalır, devam edemez. Hocam çevresi ile hiç irtibatını kesmedi. Önce 15 günlük İlk Adım gazetesi ile başladı. Allah lütfetti ART FM kuruldu. İnsanlara ulaşabilmek için teşkilatları, medyayı iyi değerlendirmeye çalıştı.
Bir başka yönü de, geleceğe yönelik çalışmalar içerisinde idi. Bunun için de birinci önceliği her zaman gençler olmuştur. Herkese gerekli önemi verirdi ama gençlerin öğrencilerin her şeyleri ile ilgilenirdi. Maddî sıkıntıları varsa, evlerinde başka sıkıntıları varsa çözmeye çalışırdı. Hitabeti, etkili konuşmaları yanında bu özel ilgisi ile de gençler bırakmamak üzere kendisine daha iyi bağlanıyorlardı. Öğrencileri takip eder, teşkilatlandırır, başka illere üniversite için gitmişlerse barınacakları evler ile buraların iç dizaynları ile birebir ilgilenirdi.
İLKADIM: Hocamızın fedakârlığı nasıldı?
EROL KENTLİ: Hocam, Allah yolunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazdı. Bir defasında Azerbaycan’dan öğrencilerim gelmişti. Kendisinden sohbet için bir randevu istedim. Kendisinin acil bir yolculuğa çıkacak olmasına rağmen erteledi, sohbetini yaptı ve sonra yolculuğa çıktı. Onun için her zaman birinci öncelik tebliğ ve öğrencilere bildiklerini aktarmak olmuştur.
Ürgüp’te görev yaptığımız yıllarda kendisi gelirdi, bir esnafın iş yerinde veya bir evde sohbet yapardı. Daha sonra kendisine teklif edilen yemek veya değişik ikramları yük olmamak için kabul etmek istemez: “biraz peynir ekmek olsa yeterli olur, sıkıntıya girmeyin” derdi. Kendisinden Allah razı olsun.
İLKADIM: Hocamıza vefamızı nasıl gösterebiliriz?
EROL KENTLİ: Allah kendisine gani gani rahmet etsin. Görevini yaptı ve gitti. Şimdi görev sırası bizdedir. Hayatında dinlediğimiz sohbetlerini unutmamalı ve hayat anlayışını diri tutmalıyız. Hocam, hiçbir zaman işin lafında değildi. Söylediği her cümlenin arkasında idi. Hayatında tatbik eder, yaşardı. Çevresindekilere ve öğrencileri üzerinde etkili olmasını en önemli sebeplerinden biri de bu idi. Çok iyi konuşan hoca efendiler vardır. Ama dışarıda başka şekilde davrandığı görülünce, itibarlarını, saygınlıklarını yitiriyorlar ve toplum üzerinde etkili olamıyorlar.
Hocamız, mesela televizyonun, daha doğrusu programlarının zararlı olduğunu söylüyordu. Ömrü boyunca da evine televizyon almadı. Bize örnek oldu. Bunun gibi pek çok örnek bulabiliriz. Ne söylemişse onu uyguluyordu. Böyle olduğu için de çevresinde etkili oluyordu. Allah, hocamızı tebliğci olarak göndermiş. Bu, bizim gibi eğitimleri sırasında İslam’ı öğrenememiş insanlar açısından çok daha önemlidir. Onunla tanıştık. Hayatına şahit olduk. Yazdığı kitapları elimizdedir. Onlardan da yararlanarak, Hocamızın gösterdiği hedefe yönelip, onun gibi yaşamaya, hizmet etmeye çalışırsak ona karşı görevimizi yapmış oluruz. Allah katındaki sorumluluğumuzdan da böyle kurtulabiliriz.
Hocam bize ölçüleri vermiş ve gitmiştir. Tanıyanların gördüğü kadarıyla, tanımayanların ise kitaplarından yararlanarak zor da olsa, hayatlarını onun gibi tamamlamaları gerektiğini düşünüyorum. Rabbim nesillerimize de hocamız gibileriyle karşılaşmayı nasip etsin. Gani gani rahmet etsin.
İLKADIM: Allah razı olsun hocam. Makamı cennet olsun inşallah.