Mayıs 2006 Abdulhamit DOĞAN A- A+
A- A+

DAVA VE HAREKET İNSANI

Muhterem Zeki Soyak Hocamın, değişik zaman, mekân ve dergi sahifelerinde farklı özelliklerine şahid oldunuz. Dinlediniz veya okudunuz. Ben ise sizlere âcizane muhterem Hocamın hayatına olan tanıklığım, basiretim ve idrakim dâhilinde O’nun “Aksiyon-hareket insanı ve mimarı olma” özelliğine dair bazı vasıflarını ve hareket ölçülerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Zira Hocamı anlatmak ve anlamak; kanaatimce O’nun hareketini ve ölçülerini en iyi şekilde anlatmak ve anlamakla olsa gerek. O’nun hayatı boyunca kendisine düstur edindiği ve her defasında etrafındakilere vaz ettiği ölçü ve prensiplerini anlamadan ve anlatmadan diğer özelliklerinin anlaşılmasının ve anlatılmasının ne ehemmiyeti ve faydası olabilir ki. İlminin ve takvasının yanı sıra, aynı zamanda O’nun gerçek bir hareket insanı ve hareket mimarı olması, Muhterem Hocamı çağdaşlarından sürekli bir adım önde ve farklı kılan tarafıydı. O’nun ortaya koyduğu ve kendisine düstur edindiği prensipler ve ölçüler genellikle hareket özelliği ile ilgili prensipler ve ölçüler idi. O’nun bu yönünü ortaya koyarken aşağıda kullandığım ifadelerin büyük bir çoğunluğunun Zeki Soyak Hocama ait olduğunu belirtmekte fayda görüyorum.

Her müslüman, gerek bireysel olarak, gerekse birileri ile bir araya gelerek birtakım İslamî hizmetlerde bulunabilirler. Bir takım vakıf, dernek, hayır kuruluşları vb. kurmak suretiyle bir çatı altında bu hizmetlerini de sürdürebilirler. Örneğin müslümanların çocuklarına Kur’an dersleri vererek onlara Kur’an öğretebilirler. Fakir fukaraya aynî ve nakdî bazı yardımları ulaştırabilirler. Aşevleri kurmak suretiyle muhtaçların karınlarını doyurabilirler. Dul, yetim ve kimsesizlerin ellerinden tutabilirler. Nitekim bu türden hizmetleri icra eden birçok vakıf, dernek ve hayır kuruluşları mevcuttur. Hepsinden Allah Teala razı olsun. Onlar ümmetin büyük bir sorumluluğunu ifa etmektedirler.   Hocamın ifadesiyle bunların her biri birer İslamî hizmettir ve hizmetler sınıfında değerlendirilmelidir.

İslamî hizmetten farklı ve ondan daha şümullü olan bir de İslamî hareket vardır. İslamî hareket, İslamî hizmetten ayrı tutulmalıdır. Zira İslamî hareket, rasgele yapılabilecek hizmetlerden farklı birtakım özelliklere sahiptir. Örneğin İslamî hareket, planlı ve programlı bir harekettir. Mensubu olduğu kişilerin ölçülü, azimli, sabırlı, cesur, itaatkâr, ciddi, fedakâr, basiretli ve bilinçli, sevdalı, bilgili ve ahlaklı olmalarını şart koşar. Bu anlamda her müslüman bir hizmet içerisinde olabilir ve olmalıdır da. Fakat onun İslamî hizmetler içerisinde olması İslamî hareket içerisinde de olduğu anlamına gelmez.

İslamî hizmetlerde yer almak başka, İslamî hareket içerisinde yer almak bambaşkadır. Bununla birlikte; İslamî harekette yer alan aynı zamanda İslamî hizmetler içerisinde de yer alıyor demektir. Bir müslümanın İslamî hizmetlerle uğraşırken İslamî hareket içerisinde olamaması aslında ayıplanacak bir kusur değildir. Fakat hareket insanı olmak, hareket vasıflarına sahip olmak elbette takdire şayan ve mühim bir özelliktir. Bu zaviyeden bakıldığında muhterem Hocam gerçek bir hareket ve aksiyon insanıydı. Öyle ki, nebevî bir İslamî hareketi temelinden iskeletine, çatısından çevre düzenlemesine kadar aşama aşama vücuda getirecek kadar bilinçli ve bilgili, vücuda getirdiği hareketi pratiğe aktaracak kadar sabırlı ve samimi, hareketi müslümanların zihin ve şuurlarına nakşedip tutturacak kadar basiretli ve ihlâslı bir hareket lideri ve İslamî hareket mimarlarından birisiydi.

O’nun tüm hayatı zaten Allah içindi, İslam içindi, insanlığın saadet ve huzuru içindi. O, hayatını Allah’a vakfeden hizmet ve hareket insanı idi. Zira yaptığı hiçbir işi oldum olasıya, rasgele yapmazdı. Attığı her adımda, konuştuğu her sözünde, yaptığı her tavsiyesinde, verdiği her emrinde, yaptığı her uyarı ve ikazlarında bir amaç ve hedef vardı.

O bir aksiyon ve hareket insanı ve mimarlarından birisi idi. Zira vücuda getirdiği hareket, ilkeleri, ölçüleri, prensipleri ve aşamaları ile tam bir nebevî hareket idi, Kur’an ve sünnet esaslı bir hareket idi.              

Günümüzde, amaçsız, hedefsiz, kısır, plan ve programdan yoksun, bir anlık kızgınlık ve tehevvür ürünü olan adına İslamî hareket denilen nice gruplar, fikirler, fraksiyonlar ortaya çıktı. Bu kargaşa içerisinde samimi bir müslümanın mensubu olduğu oluşum içerisinde uzun bir süre bulunması, ölçülerinde, temel ilkelerinde sabitkadem olması çok zor görünmektedir. Nitekim bu kargaşa ve temelsiz olmanın sonucu olarak birçok dostumuz yılda bir hatta daha kısa sürede saflar değiştirdi. Yolundan gittikleri fikir, düşünce ve ölçülerini sürekli değiştirmek zorunda kaldılar. Çok zaman kaybettiler. Beraber olduğu eski dostlarına küstüler. Küsmekle kalsalar ya, veryansın ettiler, yaptıkları bir takım hayırlı işlere bile pişman oldular. Geçmişlerini bir anda siliverdiler. Fakat Zeki Soyak hocam İslamî harekete dair öylesine sağlam, öylesine Kur’an ve sünnet esaslı ilke ve ölçüler koydu ki, o ölçü ve ilkeleri benimseyen, hazmeden hiçbir dostumuz saf değiştirmedi, kaybolmadı, geçmişini inkâr etmedi, dostlarıyla uğraşmadı. Birliktelikleri sürekli devam etti ve edecek de…  Zira Hocamın harekete dair ortaya koyduğu ölçülerde hayat vardı, ruh vardı, birlik ve beraberlik vardı. Hedefte Allah’ın rızasını kazanmak için ölünceye kadar yarışmak vardı.

Gerek bizzat kendi ağzından, gerek kaleme aldığı eserlerden ve gerekse dergilerden defaatlerce okumuş olmanızla birlikte, yine de O’nun ortaya koyduğu hareketin temel ölçülerini hatırlatmadan edemeyeceğim. Gelin birlikte Hocamın İslami harekete ilişkin ortaya koyduğu temel ölçülere bir göz atalım. Yeniden hizmet ve hareket aşkımızı ve ruhumuzu tazeleyelim. 

1) İslam’ın sadece bir yönünü bayraklaştırıp geri kalan kısmını neredeyse hiç görmeyen veya önemli görmeyen dostlar: ‘‘İSLAM’A BİR BÜTÜN OLARAK BAKMALIYIZ.’’ Gücümüzün yettiği kadar İslam’ın tamamını yaşamaya gayret göstermeliyiz. Gücümüzün yetmedikleri durumlarda ise yapamamanın ızdırabını ve sancısını çekmeliyiz. Bu din Allah Teala tarafından tamamlanmıştır. Artık hiç kimsenin bu dinde, ilaveler ve çıkarmalar yapma hakkı yoktur. Müslümanlar olarak bizler bu dinin tamamından sorumluyuz.

2) Birbirlerini falancı filancı diye itham eden, kendi grup ve meşrebini en üstün görerek diğer gruplara kem gözle bakan dostlar: ‘‘MESLEK, MEŞREP VE MEZHEP TAASSUBU GÖSTERMEYİNİZ.’’ Mutlaka bizlerden daha samimi, daha ihlâslı, daha basiretli dostlar vardır ve onlarla yeri geldiğinde beraber olmasını, ortak hareket etmesini bilmeliyiz. En üstün olduğumuzu iddia etmek değil Allah Teala’nın razı olduklarından olabilmek için dua etmeliyiz.

3) Gelişen olaylar karşısında yanındaki dostlarını korkaklıkla itham ederek bireysel hareket eden, bir takım dünya menfaatlerinden ötürü birilerine sorup istişare etmeden fevrî hareket eden, birileri ile istişare ederek iş yapmaya alışkın olmayan dostlar: ‘‘BÜTÜN İŞLERİMİZİ İSTİŞARE İLE YAPMALIYIZ.’’. Bir anlık kızgınlığımızdan veya bir anlık hevesimizden dolayı yapacağımız bireysel bir işler yüzünden tüm dostlarımızı üzeceğimizin, tüm çalışmalarımızı sekteye uğratacağımızın farkında olmalıyız. Yalnız başımıza yapacağımız işlerimizde hataya düşme ihtimalimizin daha fazla olacağını, üstelik Allah’ın ecrinden mahrum olacağımızı, istişare ile yapacağımız işlerde ise hatalı bile olsak ecir kazanacağımızı unutmamalıyız. Çok akıllı ve zeki olsak bile, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin peygamberliğine rağmen sahabesi ile istişare ettiğini, kendisine Rabbi tarafından böyle davranması emredildiğini bilmeliyiz.

4) Olaylara göre tavır ve hareket tarzı belirleyerek bir gün radikal bir gün korkak davranan, bir gün kendi dışındakileri olmaz olur yaftalarla itham edip bir gün itham ettiği grup ve fikirlerle beraber olan, bir gün çizginin bir ucunda başka gün çizginin diğer uç noktasında sürekli dolaşıp duran dostlar: ‘‘İFRAT VE TEFRİTTE DEĞİL İTİDAL ÜZERE OLMALIYIZ.’’ Bu ümmetin Kur’an’daki özelliği vasat ümmet oluşudur. Vasat ümmet demek ortada bulunan anlamında değil, dengede bulunan demektir. Denge ise her zaman yarı yarıya durumunda ortaya çıkmaz. Kimi durumlarda yarı yarıya adaleti bile temsil etmez. Müslüman uyanık olmalıdır. Nerede, ne zaman ve nasıl davranacağını bilen basiretli ve ferasetli insandır. Vasat ümmetin anlamı da bu olsa gerek. Zaten aşırı davrananlar her zaman kaybetmeye ve helak olmaya mahkûmdur.   

5) Çalışmalarında herhangi bir vasıta kullanmak suretiyle İslam’a hizmet etmeye çalışırken başka hiçbir vasıta ile hizmetin ve çalışmaların yürümeyeceğini savunarak, kullandığı vasıtayı gaye haline getiren, hizmette kullandığı vasıtaya herhangi bir şekilde kutsiyet atfederek onu gayeye dönüştüren, başka bir vasıtaya hiç pirim vermeyen dostlar: ‘‘VASITALARI GAYE EDİNMEYİNİZ.’’ Meşrû olmak şartıyla birçok vasıtaları Allah’ın dinine hizmet için kullanmasını bilmeliyiz. Belki bizler birçok vasıtadan sadece birisini veya bir kaçını kullanıyor olabiliriz. Başkaları da daha farklı vasıtalarla İslam’a hizmet ediyor olabilirler. Bunda yadırganacak bir durum olmamalı. Yeter ki Kur’an ve sünnetin dışında kalmasın. Hatta zaman zaman kullandığımız vasıtaların değişebileceğini de bilmeliyiz. ‘‘ Ey iman edenler Allah’a saygılı olun ve O’na yaklaşmak için vesileler arayın’’ ayetini doğru anlayalım ve hatırımızdan çıkarmayalım.

Bu temel ölçülerin yanı sıra, sevgili Hocamın hareket mimarı ve hareket insanı olma özelliğini, zamanını nasıl basiretli bir şekilde doğru analiz ettiğini göstermesi açısından çok ama çok mühim olarak gördüğüm şu ölçüleri de bahsetmeden geçemeyeceğim.

Farklı meşrebe mensup olup farklı vasıtaları kullanmak suretiyle İslam’a hizmet etmeye çalışan kimilerinin meşreplerini ve onların yaptığı birtakım hataları ön plana çıkararak ağızlarına sakız edip temcit pilavı gibi her önüne gelen saf ve masum gençlere anlatarak meşreplerine adam kazanmaya çalışan dostlar, tebliğlerini diğer grupların hataları üzerine bina eden dostlar, birbirlerinden adam çalma yarışına giren dostlar, hocamın ortaya koyduğu şu ölçüyü lütfen doğru anlayıp iyi sindirelim: ‘‘GENÇLER! TEBLİĞİNİZDE İTHAM DEĞİL İKNA METODUNU KULLANINIZ.’’ Hâlbuki diğer grupların ellerindeki kişileri süslü sözlerle kandırıp safımıza çektiğimizde, gelen kişiler yanımızda kalsalar ya. Bir başkası bizden daha süslü sözler söyleyince bizim yanımızdan da ayrıldılar. Bu ölçü bize İslamî literatüre çok iyi sahip olmamızı, temel kaynaklara inip kendimize lazım olacak asgarî bilgileri öğrenmemizi öğütlüyor. İnsanlara sadece Allah’ın dinini en iyi ve en doğru şekilde öğrenmemiz ve anlatmamız gerektiğini söylüyor.

Birçoğumuz değişik vesilelerle ülkenin dört bir tarafına dağıldık. Gittiğimiz yerlerle her zaman bizim gibi düşünen dostlar bulamadık. Diğer dostlara, meşreplere karşı cephe aldığımız için de yalnız kaldık. Zamanla fikirlerimizden tavizler vermeye başladık. Etrafımızdaki insanlar değişti. Allah için bir şeyler yapamayınca dünyaya daldık. Çoğumuz tükendi, eridi, eridi, eridi… Zamanla kayboldu. Farklı düşünmeye, farklı yaşamaya başladı. Hocam o kadar ileri görüşlü ve evrensel düşünebilen bir hareket adamı idi ki, hepimizin kaçınılmaz olarak başına gelen veya gelecek olan bu durum karşısında nasıl bir ölçü ortaya koydu: ‘‘GİTTİĞİNİZ YERLERDE ÇEVRENİZİ TANIYINIZ. İNSANLARLA TANIŞINIZ. AYNI DÜŞÜNCEYE SAHİP DOSTLARINIZLA BERABER ÇALIŞINIZ. SİZİN GİBİ DÜŞÜNEN DOSTLAR BULAMAZSANIZ, DİĞER DOSTLARLA BERABER BİRLİKTE ÇALIŞINIZ. SAKIN YALNIZLIĞINIZDAN DOLAYI KAYBOLMAYA YÜZ TUTMAYINIZ!’’ Bu şekilde İslamî düşünce ve yaşantınızdan tavizler vermezsiniz, tükenmezsiniz ve kaybolmazsınız.

Günümüzde birçok tasavvuf hareketi mevcut. Bunların bir kısmı sağlam, bir kısmı gerçekten sapık fikir ve anlayışlara sahip. Bunca tasavvuf hareketleri içerisinde yapılanların birçoğunu İslam’la bağdaştırmamız elbette mümkün değildir. Olur, olmaz insanlar şeyhlik kisvesi altında İslam’la hiç mi hiç örtüşmeyen bir takım işler yapıyorlar. Bizler elbette İslam’la bağdaşmayan hareketleri reddediyoruz ve onların karşısında olduğumuzu biliyoruz. Fakat birçok dostumuz bu tür yanlış ve sapık fikirleri eleştirmekle birlikte daha da ileri giderek tasavvufu tamamen silerek hayatından çıkardı. Tasavvuf içerisinde bulunan dostlara başka gözlerle bakmaya başladı. Öyle ki, şirk ile itham etmeye varacak kadar işi ileri götürdü. Bu durumda bir dengesizlik ve ölçüsüzlüktü, yanlış ve hatalı idi. Olması gereken ölçüyü Hocam şöyle söylüyordu:

“BİR MÜSLÜMAN TASAVVUF İÇERİSİNDE OLABİLİR, OLMAYABİLİR DE. FAKAT HİÇBİR ZAMAN SAHİH BİR TASAVVUF ANLAYIŞININ DÜŞMANI OLAMAZ.’’

Tasavvufu hayatımızdan çıkarınca davranışlarımızda ve hareketlerimizde yavaş yavaş kabalıklar başladı. Okuduklarımızı bir türlü yaşantıma aktaramaz olduk. Doğrunu söylemek gerekirse edepsizleştik, terbiyesizleştik, hayâsızlaştık. Adab-ı muaşeret kurallarını hiçe sayar olduk. Rabbimizle baş başa kalacak zaman ayarlayamaz olduk. Çok okuduk, çok bildik. Elbette yapanları kastetmiyorum, fakat çok konuşur ve az yaşar olduk.  Müslümana yakışmayan hal, hareket ve tavırlar sergilemeye başladık. Zira edep ve terbiye, nefisle mücadele Kur’an ve sünnette açık açık anlatılmakla birlikte bunları yaşayanlar genellikle tasavvuf erbabı idi. Onlar bu işi daha güzel yapıyorlar ve öğretiyorlardı. Hâlbuki hepimiz itimat ettiğimiz, güvendiğimiz, hal ve hareketleri Kur’an ve sünnete uyan, Muhammedî ahlakı yaşayan bir ağabey, bir abla, bir hoca bulsa idik (ille de bir tarikat olmasına gerekmez). Bir gönül insanımız olsa idi. Onlardan edep, terbiye öğrense idik. Müslümana yakışır davranışları yapar olsa idik, kötü mü olurdu? Tüm bunlarla birlikte, Muhterem Hocamın ortaya koyduğu hareket, bir tasavvuf hareketi değildi. Tasavvuf içerisinde olsun veya olmasın her kesimden müslümanı aynı ölçülerle bezeyen ve aynı çatı altında toplayan bir hareketti.  

İşte değerli dostlar, Muhterem Zeki Soyak Hocam müslümanlar için çok mühim olan bir İslamî hareketin yukarda kısmen, idrakim ölçüsünde, bahsetmeye çalıştığım prensiplerini belirleyen, onu hayata geçiren ve bizzat uygulayan, günümüzde ender rastlanan bir hareket insanı idi. İlim, takva ve hareketi kendisinde cem eden mümtaz ve nadir şahsiyetlerden birisi idi. Zira her üç özelliği kendi üzerinde toplayan insanların sayısı, benim bildiğim kadarıyla, bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Bu ölçüleri anlayan kanaatimce Zeki Soyak Hocamı anlayabilir veya ancak bu ölçüler O’nu anlatabilir.

Allah kendisinden razı olsun. O, Allah için elinden geleni yaptı, yapmakla kalmadı gösterdi, göstermekle de kalmadı öğretti, öğretmekle de kalmadı yazdı ve çok sevdiği Rabbine kavuştu. Sevgili Hocam, Rabbimizin huzurunda bizler şahitlik ederiz ki, siz Allah Teâlâ’nın omuzlarınıza yüklediği vazifenizi ifa ettiniz. Bizler, sizden razı olduk, Rabbim de sizden razı olsun. Rahmetiyle ve merhametiyle yargılasın.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr