A- A+

Çocukları Sevmek Demek; Onları Anlamak Demektir III

Bundan önceki iki makalemizde çocukların 0-09 yaş arası psikolojik yapılarından bahsetmiş ve onlara uygun açılımlar getirmeye çalışmıştık. Bu yazımızda 09-15 yaş arası dönemlerine değinmeye çalışacağız.

Allahu Teala, Nahl suresinin 78. ayetinin başında “Bizleri, annelerimizin karnından çıkardığı zaman hiçbir şey bilmediğimizi” beyan etmektedir. Bu, gösteriyor ki çocuğun eğitilmesi ve terbiye edilmesi ebeveyn için temel görevlerden birisidir. Yedirmenin, giydirmenin ve korumanın da ötesinde temel vazifelerindendir. Bu, karşılıklı sevginin nişanesidir. Nitekim Kuran’da baba ve oğul arasındaki karşılıklı diyaloglarda sürekli kullanılan bir hitap tarzı vardır. Hz. Nuh Aleyhisselam meşhur tufanda oğluna (Hud 42), İbrahim Aleyhisselam oğlu Hz. İsmail’e (Saffat 102), Hz. Yakup Aleyhisselam da oğlu Hz. Yusuf’a (Yusuf 5.) “Ya büneyye! (Ey oğulcuğum!)” hitabı ile seslenmiştir. Evlatların babalarına hitapları da dikkate değerdir. Örneğin Hz. İbrahim Aleyhisselam, putperest olmasına rağmen babası Azer’e (Meryem 41-45.), Hz. İsmail Aleyhisselam babası Hz. İbrahim Aleyhisselama, Hz. Yusuf Aleyhisselam da babası Hz. Yakup Aleyhisselama (Yusuf 102) “Ya Ebeti! (Ey Babacığım!)” diye nezaketin ve hürmetin doruğunda seslenerek hitap etmiştir. Bu, karşılıklı içtenliğin, bağlılığın ve sevginin ifadesidir. İletişimin (kişiler arası ilişkinin) Kuranî örnekleridir. Bu iletişimin kurulması sonucunda Hz. Yakub’un Hz. Yusuf’a kavuştuğunu, Azer’in putperest olmasına rağmen Hz. İbrahim Aleyhisselama saygıyı elden bırakmadığını, şefkat yüklü ifadelerle yaklaştığını görüyoruz. Aynı iletişimi ve bağı Hz. Şuayb ve kızı arasındaki karşılıklı konuşmalarda da görüyoruz. Sonuçta bu iletişim, Hz. Şuayb’ın kızının Hz. Musa ile evlenmesini ve bunun neticesinde yepyeni bir hayatın doğuşunu ifade etmektedir (Kasas 26). Bu nedenle yerinde ve müspet bir iletişim yepyeni oluşumların müjdecisidir.

09–15 yaş arası insan hayatının en çalkantılı dönemidir. Çünkü kız olsun erkek olsun, cinsiyetini tanımaya başladığı ve fiziki olarak vücudundaki gelişmelere şahit olduğu dönem bu dönemdir. Diğer taraftan gelişme ve “Adam olmaya” geçiş dönemdir. Bir başka yönüyle de çoğunluğun kararlarına, basmakalıp davranışlara, kurallara uyma ve çevresinin beklentilerine karşılık verme gibi baskıların altında ezildiği yıllardır. Hülasa “kendisine düşeni yapmayı” öğrendiği bir dönemdir. Kabul görmek ister. Elbette ki kabul görmeleri ebeveynleri ile aralarındaki ilişkiye olumlu etki sağlayacaktır. Ebeveynlerin bu dönemdeki iletişimlerinin ve kullandıkları cümlelerin çocuğun gelişiminde ve hayatında önemli bir yeri vardır. İletişimi sağlamak için kurulan cümle; “Yapman gerekir!”, “Yapacaksın!”, “Yapmak zorundasın!” gibi baskı cümleleri olursa adam olmanın yolunda ilerleyen çocuk üzerindeki korku artar ve çocukta aktif bir direnç görülebilir. Uyarma, tehdit ifade eden “Ya yapacaksın, yoksa…” gibi sözler gücenme, kızgınlık ve isyankârlığa götürebilir. “Yapmamalıydın!”, “Senin sorumluluğun şöyle yapmayı gerektirirdi…” gibi azarlayıcı, küçümseyici sözler suçluluk duygularını artırabilir. “Ben olsam”, “Neden yapmıyorsun”, “Sana şunu öneririm” şeklindeki doğrudan ifadeler; çocuğun düşünüp değişik çözümler üretmesine ve kendince sonuçlar çıkarmasına engel olur. Hep sığınmacı olma ve başkasından çözüm bekleme gibi bir alışkanlığa itebilir. İşte bu nedenle “Hatalısın”, “Olaylar gösteriyor ki” gibi ifadeler çocukta tepkiye ve ailesini dinlememeye sebep olabilir veya kendisini yetersiz hissetmesini sağlayabilir. “Olgunca düşünmüyorsun”, “Sen zaten tembelsin” gibi sözler yetersizlik, aptallık gibi duygulara götürebilir. “Koca bebek”, “Geri zekâlı”, “ Hadi sen de sulu göz” gibi sözler çocukta kendisini değersiz hissetme, sevilmediğini düşünme, hor ve aşağı görülme gibi duygular uyandırabilir. Buna benzer cümleleri daha da çoğaltabiliriz.

Ebeveyn; geçiş dönemi yaşayan, kendisini kabul ettirme amacında olan ve toplum normlarına uyduğunu ispatlamaya çalışan çocuğu, yukarıda sıralamaya çalıştığımız cümlelerle yargılama yerine onu anlamaya çalışılmalıdır. Bir çocuğu anlamanın yolu onu dinlemeye çalışmaktan geçer. Yargılarla, hükümlerle ve ithamlarla karşı karşıya bırakma yerine sessizce ve sakin bir şekilde konuşmaya yönlendirmelidir. Bir başka yol ise, empatidir. Çocuğun yerine kendini koymaya çalışarak onun gözüyle olaylara bakmak, onu anlamaya çalışmanın diğer bir yoludur. Bir başka seçenek ise; çocuğu, sorunlarıyla birlikte kabul etmektir. Bu da onu anlamayı kolaylaştırır. Bir başka yol ise ebeveynin dürüst olmasını gerekli kılar. Yani anne veya baba olarak değil de bu duygudan soyutlanmaya çalışarak, insanî bir bakış ile çocuğu algılamaya çalışmak gerekir. Buna eğitim bilimlerinde “Katılımcı Dinleme” tekniği denilir. Bu yolla yukarıdaki itham, tehdit, hor görme, küçümseme… çağrıştıran ifadeler yerine olumlu mesajlar içeren cümleler kurarak çocuğumuzu daha iyi anlayabiliriz. Bu teknikte ebeveynin, çocuğun söylediğini geçiştirmek için değil de gerçekten onu anlamak için dinlemesi, onu duymak istemesi, karşılıklı iletişime yardımcı olur. Her ne kadar bizimkilerden farklı olsa bile onun da kendisine ait duyguları olabileceğini kabul etmemiz gerekir. Çocuğa güven duymalı ve ondaki duyguların sürekli değil, geçici olduğunu kabul etmeliyiz. Nefreti sevgiye dönüştürmeye çalışmak, hayal kırıklığının yerini ümide bırakmak ebeveynin temel görevleri arasında yer almalıdır. Çocuğun hayata gelişinde her ne kadar kendileri aracı olmuşlarsa da, çocuğun da kendisine ait duygularının olduğunu, nesneleri ve olayları kendisine göre algıladığını ebeveynin kabul etmesi gerekir. Sorunları olduğunda çocuğun yanında olmalı ve onu hiçe sayacak şekilde davranmamalıdır. Yazımızın başında belirttiğimiz Nahl suresinin 78. ayetinin bir kısımda Cenabı Hak; Bizleri, anne karnından çıkardığı zaman bir şey bilmediğimizi beyan ettikten sonra “Şükretmemiz için bizlere kulaklar, gözler ve kalpler verdiğini beyan etmektedir. Cenab-ı Hakk’kın verdiği gözlerin doğruyu görmesinde, kulakların hakkı işitmesinde ve kalplerin sevgi, merhamet ve imanla dolmasında ebeveynin büyük rolü ve sorumluluğu vardır. Bilhassa 09-15 yaş arası, çocukluktan adamlığa geçme ve cinsiyetine göre fiziksel gelişimini sağlama döneminde ebeveynin çocuğunu anlaması, onunla sağlıklı iletişim kurması, manevi sorumluluğunun gereğidir.

Ebeveynlik; sadece olduğumuz bir şey değil, aynı zamanda yerine getirmemiz gereken sorumluluklardır. Anne-Baba olmak, onun gerektirdiği eylemleri yerine getirmektir. Çocuklar, kendi karakter ve kişiliklerini oluştururken bizler, onları anlama, onlara yardım etme ve örnek olma sorumluluğu ile karşı karşıyayız.

Gerçek yetim, hayatta ana babasını kaybetmiş ve yalnız kalmış kimse değildir. Aksine asıl yetim, anası kendisini boş işlere veren, babası da durmadan kendisini meşgul gösteren kimsedir.

İster erkek olsun, ister kadın olsun, sonuçta her bir kişi, bir ananın eseri olduğu için sorumluluğun asıl sahibi kadındır. Bir toplumun geleceği için kadınların eğitilmeleri ve gerçek anlamda yetiştirilmeleri hayati öneme sahiptir.

Ufkumuzu, karanlığın bulutlarının kaplamaya başladığı şu günlerde Ey Allah’ım, Sen Rabb’sın, gerçek terbiye edici sensin, ana ve babalarımıza, çocuklarımıza yardımını esirgeme!..

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr