Mayıs 2006 İlkadım A- A+
A- A+

CEMİL USTA HOCA ile MÜLAKAT

İLKADIM: Muhterem Zeki Soyak Hoca Efendi ile tanışmanız ne zaman ve nasıl oldu?

CEMİL USTA: Hocam İmam Hatip Okulu müdürü iken onu tanıdık. Öğrencileri ile köylerde, kasabalarda ve şehir merkezlerinde camilerde uygulama yapardı. Biz de o zamanlar çocuklara İmam Hatip okulunu tavsiye ederdik. O zamanlar bazı insanlar, çocuklar Kur’an Kurslarına gitsin, bazıları da hayır, İmam Hatip Okullarına gitsin diyorlardı. Hocam da o yıllarda bazen Kurşunlu Camiinde vaaz ederdi ve çocuklarınızı Kur’an kursuna gönderin, Kur’an’ı öğrensinler, sonra da İmam Hatip Okuluna gönderirsiniz derdi. İkisini de tavsiye ederdi. Biz o zamanlar imam olduğumuz için de Hocamızı tanıyorduk.

 

İLKADIM: Hocamın, çalışmalarında İslamî kimliğe önem verdiğini görüyoruz. Halkı, insanları bu yönde olgunlaştırmak için mücadele ediyordu. Hocam sizce ulemanın toplum için önemi nedir?

CEMİL USTA: Ulema toplumun tuzudur. Toplumun her konuda ileri gitmesi, dünya ve ahiret saadetini kazanması için önem taşırlar. Allah Teala “Allah’tan en çok korkanlar ulemadır.” buyuruyor. Gerçek ulema Peygamberimizin varisidir. Zeki Hocam gibi söylediğini hayatında uygulamaya çalışan, Kur’an ve sünnete azami ölçüde uyan, bütün hayatını Kur’an ve sünnet ölçüleri içinde geçiren âlimlere toplumun büyük ihtiyacı vardır.

Hocam da bu şuurla topluma yardımcı oluyordu. Gecesini gündüzüne katarak gençler üzerinde, toplum üzerinde gönül âlemini, gönül iklimini güzelleştirmek için çalışan, maddî ve manevî alanda insanlara rehberlik yapan ve merhametle yaklaşan bir şahsiyetti.  Kendisi ile özel muhabbetlerimiz olurdu. Bir gün, dergide baş başa otururken kendisine: “Hocam, siz yemede, içmede, ziyaretlerde, ev sahipliğinde, insanlarla ilişkilerinizde yani hayatınızın her alanında sünneti takip ediyorsunuz. Bu hasletinizi neye borçlusunuz, nasıl kazandınız?” diye sordum. Hocam: “Ben bu özelliğimi Mahmut Sami Efendimizle Hazreti Ali’ye borçluyum. Mahmut Sami Efendimiz benim manevî eğitimim ve terbiyemle bizzat ilgilendi. Hazreti Ali’nin de büyük hakkı vardır.” dedi. Dergimizin bir sayısında, muhtemelen vefat yıldönümünde Hocam, Mahmut Sami Efendi ile ilgili yazdığı bir yazıda bununla ilgili bir tabiri bizzat kullanmıştı.

 

İLKADIM: İlk ders alışını size anlatmış mı idi?

CEMİL USTA: Evet, İstanbul’a ilk gittiğinde böyle bir teklif aldığı zaman, hanımına: “Eve gidelim, abdest alalım, salim kafa ile bir düşünelim” dediğini ama rüyasında kendisine: “Hayır, bu yolu tehir etmeyeceksin ve hiç bırakmayacaksın” denilmesi üzerine, hiç beklemeden bu yola başladığını anlatırdı. Hiçbir zaman gece derslerini ihmal etmezdi. Zaten gece pek uyumazdı. Sabah dergiye geldiğinde gözlerinin kızarmış olduğunu görürdüm. “Hocam, bu gece yine uyumadınız anlaşılan” derdim. Bir defasında: “Bugün, uykusuz üçüncü günüm. Şimdi de eve misafir geldiği için buraya geldim.” dedi. O zamanlar İslam Ahkâmı kitabını tamamlamaya çalışıyordu. “Uykusuzluğun zorlamadığını, kendisini normal hissettiğini” de söyledi. O öyle söylese de ben anlıyordum. Hocam kitaplarını çoğunlukla seher vaktinde yazardı. Gündüzleri, diğer çalışmaları ve misafirleri dolayısıyla zaten vakti yoktu. Hocam, vefakâr bir insandı. Taziyeler, düğünler ve davetlerde mutlaka bulunmaya çalışırdı. Tanıdığı, muhabbet beslediği insanları ihmal etmez, ziyaretlerinde bulunurdu. Benim ilk imamlık dönemlerimde bizim evimize de gelirdi. Hatta bayramlarda da gelirdi, ben çok mahcup olurdum.

 

İLKADIM: Hocam, iman, din ve amellerin tahrif edildiği, insanların İslam’dan uzaklaştırılmaya çalışıldığı bu dönemde nasıl bir çalışma içinde olmalıyız. Bu çalışmalarda Zeki Soyak Hocamızın metodunu nasıl anlamalıyız?

CEMİL USTA: Hocamın temel prensiplerinden birisi, iman ve amel noktalarındaki o sağlam duruşunu bırakın uygulamada bozmayı, aklından bile geçirmezdi. Hocamın Kur’an ve sünnetin çizdiği hudutların dışına çıkılması düşünülemeyecek bir durumdu. Sözleri ve amelleri ile her zaman çok güzel bir örnekti. Sohbetlerinde bunu söyler, gençlere bunu telkin ederdi. Bu konuda çok netti.

 

İLKADIM: Teşkilatlara bakışı nasıldı? Tasavvufa mı, siyasete mi önem verirdi?

CEMİL USTA: Hocam, ister tasavvufî, ister siyasî ister daha başka vakıf ve dernek çalışmalarının ismine bakmazdı. Her zaman ölçünün Kur’an ve sünnet olduğunu, teşkilatların birer vasıta olduğunu, ana gayenin rıza-yı bari olması gerektiğini önemle vurgulardı. İsimlerin farklı olması onun için önem taşımaz ama vasıtaların, metotların ve gayenin İslamî olmasına dikkat ederdi. 

 

İLKADIM: Siyasî veya tasavvufî çevrelerle bir sürtüşme içine girer miydi?

CEMİL USTA: Hocam, bütün çevrelere en güzel ve en nazik bir şekilde davranırdı. Hangi çevreden olursa olsun eğer İslam’a uygun olmayan bir durum görmüşse, uygun bir şekilde uyarırdı. Hiçbir çevreyle şahsî bir sürtüşmesi olmadı. O çevreler içinde şahsen üzerine düşen görevler varsa en güzel bir şekilde yerine getirdi. Siyasî olarak kendisine teklif edilen görevleri de kendisinin gençlere yönelik çalışmalara, vakıf çalışmalarına devam edeceği gerekçesi ile kabul etmedi. Ama hiçbir zaman o çalışmaların karşısında da olmadı. Elinden geldiğince onlara da yardımcı oldu, zaman zaman yol gösterdi.

Hocamın, gerek siyasî, gerekse tasavvufî çalışmalarda, hiçbir zaman bir grubu diğerine tercih etmesi olmadı. Öyle olduğunu düşünenler hocamızı yanlış anlayanlar veya şahsî çıkarları önünde bir engel olarak görenlerdir. Hocamızın çevresinin geniş olduğunu ve geniş kitleleri etkileyeceğini düşünen ve bu yüzden şahsî beklentileri önünde bir engel olarak görenler, onu haksız yere siyaset düşmanı veya tasavvuf düşmanı ilan etme yoluna gittiler. Böylece devre dışı bırakacaklarını hesapladılar. Biraz da haset duygusunun bu ithamlara neden olduğunu düşünüyorum. Allah kimseyi nefsine düşürmesin. Hâlbuki Hocamızın ne siyasette, ne tasavvufta ileriye dönük hiçbir hedefi ve hesabı, beklentisi hiçbir zaman olmadı. Hocam, biliyoruz ki son zamanlarda kendisi hakkında böyle yanlış düşüncede olanlara, aleyhinde söz ve davranışlarda bulunanlara da hakkını helal etti.

 

İLKADIM: Bu tavırlara Hocamın tepkisi nasıl olurdu?

CEMİL USTA: Hocam onlara dua ederdi. Büyütmezdi. Hatta bir defasında: “İlk zamanlarda kalbimi biraz meşgul ediyordu, üzülüyordum ama şimdi artık düşünmüyorum, sadece o insanlara acıyorum.” dediğini biliyorum. Onların adına onlara üzülürdü.

 

İLKADIM: Hocam bu dayanma gücünü nereden alıyordu?

CEMİL USTA: Hocam bir gün bana: “Bu yaptığımız talebe çalışmaları ve diğer çalışmalarımız bizi olgunlaştırıyor. Biz onlara sohbet ederken, onların eğitimleri ile meşgul olurken farkında olmadan biz de yetişiyoruz.” demişti.

 

İLKADIM: Hocamla birlikte toplantılarda, meclislerde bulundunuz. Onun bulunduğu yerde insanlar, içlerinde bir âlimin, bir takva ehlinin bulunduğunu hissederlerdi. Buna rağmen, birilerinin saygısız söz ve davranışlarda bulunduğuna şahit oldunuz mu? Böyle durumlarda tepkisi nasıl olurdu?

CEMİL USTA: Gerek siyasî, gerek tasavvufi anlamda bir takım haksız ithamlara maruz kaldığını biliyorum. Münasip bir lisanla, kendisi hakkında yanlış düşünüldüğünü anlatır, kendi düşüncelerini de izah ederdi. Buna rağmen o ithamların sürdürüldüğü olurdu. Bir defasında siyaset mi, tasavvuf mu diye tartışılan böyle bir toplantıda, o insanlara ben cevap verdim. Yanlış düşündüklerini, hem tasavvufa hem Zeki Hocama yanlış yapıldığını, öyle bir tutum ve davranışının olamayacağını söyledim. Onların bu davranış ve sözlerinin müslümanların arasını açtığını, aynı camianın insanlarını birbirine düşürdüklerini ifade ettim.

Zeki Hocam araya girerek “Cemil Hoca doğru söylüyor” dedi. Onlara: “Sizde kahvehane arkadaşlarının arasındaki dostluk kadar muhabbet yoktur. Onlar, bir arkadaşları gelmediği zaman hemen nedenini sorar, araştırırlar ama siz arkadaşlarınızı ne kadar aranızda görmezseniz o kadar rahat ediyorsunuz” dedi. Bu kez hocamı hedef alarak konuştular. Hocam, mümkün olduğunca meseleleri izah etti. Uzun süren bir konuşma ortamı oldu. Ertesi sabah Hocam geldiği zaman bana anlattı: Akşam eve gittiği zaman, gündüz olanları tekrar düşünmüş. “Artık konuşmayalım, bu tür münakaşalara girmeyelim, tartışmaların içinde bulunmayalım” diye kendi kendine karar vermiş. O gece rüyasında Peygamberimiz gelerek: “Hakkı her yerde söyleyeceksin, susmayacaksın” demiş.

Sonraları ben kendisine: “Hocam, sizin sohbetleriniz her zaman, hatta hazırlıksız bile olsanız çok verimli oluyor. Peygamberimizden icazetli olduğunuzdan olsa gerek” diye latife yapardım. O da gülerdi. O insanlarla 3 yıl kadar sonra bir yemekte karşılaştık. Yine aynı şekilde, kaldıkları yerden devam ederek konuşuyorlardı. Ben tavrını merak ederek Hocama baktım. O yine her zamanki gibi eksiklikleri yanlışları ortaya koydu ve olması, yapılması gerekenleri, doğruları bir bir anlattı, ifade etti.

 

İLKADIM: Hocamla birlikte düğün gibi, sünnet gibi, ilim meclisleri gibi çeşitli davetlere iştirak ettiniz. Hocamın bu anlamda sosyal ilişkileri nasıldı. Dikkatinizi çeken durumlar var mıydı?

CEMİL USTA: Hocama davetiye veya başka bir şekilde bir davet ulaştırıldığında:  “İnşallah, Allah’tan bir mani olmazsa geliriz” derdi. Bu davetleri oldukça önemserdi. Eğer önemli bir mazeret dolayısıyla icabet edemeyecek olursa telefonla mazeretini bildirirdi. Halk ile olan tüm diğer münasebetlerinde olduğu gibi bu konuda da çok titizdi.

 

İLKADIM: Evine gelen misafirlerini en güzel şekilde ağırlardı. Hatta kendisinin bizzat hizmet ettiğini biliyoruz. Dergide gündüzleri bulunurken gelen ziyaretçi ve misafirlerine davranışları nasıldı?

CEMİL USTA: Öncelikle “hoş geldiniz” der, münasip bir lisanla hal ve hatırlarını sorardı. Zaten genellikle onlar hakkında önceden bilgi sahibi olurdu. Dostlarını zaten her zaman yakından takip etmeye çalışırdı. Çay, yemek gibi ikramlarda bulunurdu. Bir gün Konya Ribat’tan misafirler gelmişlerdi. Bana: “Yukarıda yemeğimiz var mı?” diye sordu. Ben de yemeğin olduğunu öğrendim. “Hazırlık yapın da beraber yemek yiyelim” dedi. Birlikte hoş bir ortamda yemek yenildi. Geçenlerde Konya’ya gitmiştik. Davut Efendi’ye “Ribat’taki arkadaşları ziyaret edelim. Onlar Nevşehir’e geldikleri zaman bize geliyorlardı” dedim. Gittik. Ziyaretimizde, o beraber yediğimiz yemekte gündeme geldi. O gün kendilerinin de aç olduğunu, Hocamın ikramından ve sohbetlerinden oldukça faydalandıklarını ve memnun kaldıklarını anlattılar.

Hocam, kendisini ziyarete gelenlere, geliş sebepleri ne olursa olsun mutlaka bir takım mesajlar vermeye çalışırdı. Hiçbir zaman boş konuşmayla vakit geçirmezdi. Gerek yemek yerken, gerek çay içerken faydalı sohbetler eder bir takım ölçüler vermeye gayret ederdi. Zaten en önemli özelliklerinden biri de her zaman bir takım ölçüleri sürekli gündemde tutardı. Misafirlerine karşı çok nazik davranırdı. Fırsat buldukça kendisi hizmet eder, bu çok hoşuna giderdi.

 

İLKADIM: Siz Hocamın sürekli yakınında idiniz. Çalışma arkadaşlarına karşı tutum ve davranışları nasıldı?

CEMİL USTA: Hocamla dergide uzunca bir süre beraber bulunduk. Önceleri, Hocam bana uyarılarda bulunurdu. Ama hemen “şunu şöyle yanlış yapıyorsun” demezdi. Uygun bir zamanda ve şekilde veya başka vesilelerle dile getirirdi. Ben hatamı anlardım.

Benim Hocamla olan münasebetlerimizi düşününce, Peygamberimizle Enes b. Malik aklıma gelir. Annesi, daha 10 yaşında iken Enes’i: “Ya Rasûlallah başka bir şeyim yoktur. Bunu kabul edin hizmetinizde bulunsun” diye Peygamberimize bırakır. Enes daha 10 yaşında, Efendimiz 50’nin üzerinde. Bu yaş farkına rağmen Efendimiz onunla sonuna kadar, hiç kırmadan alakadar olmuş.

Ben, yaratılış icabı heyecanlı bir insanım. Ama Hocam bana tahammül ederdi, ses çıkarmazdı. Hatam olursa da hemen yüzüme vurmaz, uygun bir şekilde ortaya koyarak benim anlamamı sağlardı. Bir insan, kimliği ne olursa olsun eğer Kur’an veya sünnete uygun davranmamışsa, aykırı hareket etmişse mutlaka onu bir vesile ile uyarırdı. Kesinlikle görmezden gelmezdi. Zaman zaman beni de kırmadan, üzmeden, münasip bir lisanla uyarırdı.

Ben, bugün insanlara konuşabiliyor ve dinleniyorsam bu konumum, Hocamdan aldığım eğitim, onun uyarıları, onda gördüğüm güzellikler ve edep sayesindedir. Ben emekli olduğumda bana gerekli bir takım uyarılarda bulunmuştu. Vefatından önce hastalığı esnasında kendisini Kayseri’de ziyaret etmiştim. Kulağımdan tuttu: “Bak Cemil Hoca, 1- Siyasete asla girmeyeceksin, hatta belediye meclis üyeliği bile olsa, 2- Para için Avrupa’ya da gitmeyeceksin, yine para için hac ve umre organizasyonu da yapmayacaksın, sen orada hafızlarla meşgul olacaksın senin işin budur. Eğer ben öldükten sonra bile bunlardan birini yaparsan, bil ki yine elim kulağındadır, bunu unutma.” dedi. Ben de “Tamam Hocam” dedim. Gerek Avrupa için gerek hac ve umre için teklifler gelmesine rağmen kabul etmedim. Hocamın dediği gibi hafızlarla meşgul olmaya devam ediyorum. Hocamdan, çevresindeki pek çok arkadaşımız istifade etti. Yeterli olmasa da belki de en çok istifade edenlerden birisi benim. Hiç kimseyi kırmadan, hatalarını anlamalarını ve düzeltmelerini sağlardı. Şahsına olan hata ve kusurları duymazdan, görmezden gelirdi, affederdi. Ama Kur’an ve sünnet ölçülerine aykırı olan hataları mutlaka düzeltmeye çalışırdı.

 

İLKADIM: Hocamın çocuklara ve gençlere davranışları nasıldı?

CEMİL USTA: Hocam çocukları çok severdi. Onları çocuk olarak görmezdi. Çocukların olduğu bir yere gittiğinde hemen onlarla kaynaşır ve çok iyi anlaşırdı. Onlara karşı çok müşfikti. “Onlar günahsızdır” derdi. Onlara nasihat da ederdi. Bir gün, bir sofrada yemek yiyorduk. Orada bir çocuk da vardı. Hocam, onun sol elle yemek yediğini görünce elinden kaşığı aldı ve: “Bak evladım, Peygamberimiz yemeği sağ eliyle şu şekilde yerdi.” dedi. Hem gösterdi, hem de onu kırmadan güzel bir şekilde izah etti. Çocuk da güzel güzel dinledi ve sağ eliyle yemeğe devam etti. Sünnete aykırı bir hareketi görünce çocuğu bile böyle uyarırdı.

 

İLKADIM: Gençlerle münasebetleri nasıldı?

CEMİL USTA: Gençlerle ile bazen bir baba gibi, bazen bir öğretmen gibi, bazen bir arkadaş gibi, konumlarına göre davranırdı. Çocuklara adeta çocuklaşırdı. Hocam hayvanlara bile oldukça müşfikti. Bazen kurbanlık hayvanları nasıl yemlediğini, hatta hal lisanı ile konuştuğunu anlatırdı. Hocam, insanları çok iyi tanırdı. “Bir insanı gördüğüm zaman %50, biraz birlikte oturur, konuşur, sohbet edersek %80 tanırım” derdi. Bir gün bir kişi hakkında yanıldığını söyledi. “Hocam, ben insanları yeterince tanıyamam, haklarında fazlaca yanılırım ama nasıl oldu da siz tanıyamadınız, yanıldınız?” dedim. “Bir insanı % 80, 90 tanıyabilirsiniz ama % 10 u gizli kalıyor, yanılabiliyoruz” dedi. Ben de “insan zalimdir, nankördür” ayetini okudum. “Aynen öyle” dedi. Ama hiçbir insanı peşinen hatalı ve suçlu görmez, çoğunlukla affederdi. Hocamın affedici yönü büyüktü.

 

İLKADIM:  Değerli Hocamızın mütevazılık ve fakirlik hakkındaki düşünceleri nasıldı? Kendisi nasıl yaşardı?

CEMİL USTA: Hocam zenginliğe tabii karşı değildi ama fakiri de fakirliği de ayrıca severdi. Zaman zaman sıkıntıları olsa da kimseye yansıtmazdı, oldukça da mütevazı yaşardı. Hocam fakir idiyse, fukara-yı sabirindendi. Kendisini oldukça yakın tanıdığım için biliyorum. Tutumlu bir insandı. Ben hiç şikâyetine şahit olmadım. Hayatında lüks ve israfın yeri yoktu.

 

İLKADIM: Zenginlerle münasebetleri nasıldı?

CEMİL USTA: Hocam, insanlarla olan ilişkilerinde onların haline, fakirliğe, zenginliğe, mesleğinin özelliğine önem vermezdi. Onların hep iyi yönlerini ön plana alarak davranırdı. Sabah namazlarını genellikle Şeyh Efendi Camiinde kılardı. Her seviyeden cemaatle hemhal olmaya çalışırdı. Herkese, hatta kendisini üzen insanlara bile nefsini öne çıkarmaz, hüsnü zanla yaklaşırdı. Hocam yapılan İslamî hizmetlerde, çalışmalarda ortaya çıkan maddî ihtiyaçlar konusunda da insanlardan para ve kaynak istemezdi. Ama bazı zenginler Hocama itimat ettikleri için: “Hocam bu çalışmalarınızda ihtiyaçlarınız var mı? Talebelerin ihtiyaçları var mı?” diye sorarlardı. O da eğer varsa ihtiyaç olan yerleri onlara anlatır, ihtiyaçla hayır sahiplerini buluştururdu.

Gerek radyoda, gerek dergide maddî konularda sıkıntılar dile getirildiğinde: “Kaygılanmayınız, Rabbim gönderir, siz para konusunu düşünmeyiniz.” der kendisi de düşünmezdi, zihnini yormazdı. Allah da o ihtiyaçları bir şekilde giderirdi. Zenginlerimiz de Allah kendilerinden razı olsun, üzerlerine düşeni yaparlardı. Bu gün de yapıyorlar. Genel ölçülerine uygun olarak, eğer bir zenginin Kur’an ve sünnete uymayan bir tavır ve tutumunu görürse hemen ikaz eder, vakfımıza yardımı oluyor, zengindir diye düşünmezdi. Bu konuda makam, mevki gözetmezdi. Zaten böyle düşünceler tabında yoktu. O ancak şahsına karşı yapılan yanlışları görmezden ve duymazdan gelirdi.

 

İLKADIM: Zeki Hocamızın bütün hayatı bu birlikteliklerin tesis edilebilmesi için gayretlerle doludur. Hocamızın her halinin Peygamberimizin sünnetine uygun olması dikkati çekerdi. Arkadaşlarımız bunu örneklendirirken yolda yürüme şeklini anlatırlardı. Başını kalbinin üzerine doğru eğerek, yokuş aşağı iniyor gibi yürürdü.

CEMİL USTA: Hatta elini sünnete muhalif olmasın diye ceketinin cebine sokardı. Bir gün, bir arkadaşı iki eli pantolonunun cebinde görünce: “Cemil Hoca bu arkadaşı uyar” dedi. Ben: “Hocam ben söyleyemem yanlış olur” deyince kendisi, o arkadaşa, “ellerini pantolonunun cebine sokma, bu sünnete aykırıdır. İnşallah bundan sonra ceketinin cebine sok” diyerek uyardı. O arkadaş da: “Peki Hocam” dedi. Her halini sünnet üzere yapmaya azami gayret ederdi Hocam.

 

İLKADIM: Tedbir ve ihtiyata bakışı nasıldı?

CEMİL USTA: Hocam tedbiri elden bırakmazdı. Sonunda başına gelecek kötü şeylerden korktuğu için değil, sünnettir diye tedbir alırdı. 12 Eylül gibi, 28 Şubat gibi insanların sıkıntılı dönemlerinde, vakfa ve dergiye diğer günlerden daha sık gelip gitmeye başlamıştı. Arkadaşlara moral verir, “Bunlar normaldir” der, gelebilecek sıkıntılardan da çekinmezdi. Ama sünnet diye tedbir alırdı. 

 

İLKADIM: Hocam hizmet seyahatlerinde nelere dikkat ederdi?

CEMİL USTA: Hocamla beraber seyahatlerimiz oldu. Mesela, bir defasında Konya’ya gitmek için yola çıktığımızda, Somuncu Babaya varmadan: “Cemil Hoca, bir Yasin oku” dedi, okudum. Bazen kendisi dua ederdi, bazen bana dua ettirirdi. Biraz daha gidince: “Bir de Kuddusi Babaya oku” dedi. Bir Yasin de orada okuduk. Konya’ya varınca: “Mevlana’ya da okuyalım” dedi. “Hocam, sizin yanınızda ben nasıl dua edeyim” dediğim halde bana dua ettirirdi. Bundan çok hoşlanırdı.

 

İLKADIM: Bu seyahatlerde gittiği yerlerde nelerle ilgilenirdi?

CEMİL USTA: Öğrencileri, öğrenci evlerini ziyaret eder, onların varsa sıkıntılarını dinler, ilgilenirdi, nasihatler ederdi. Arkadaşları, dostları varsa, büyük zatlar varsa onları ziyaret ederdi. Önceliği her zaman hizmet idi, Rıza-yı Bari idi. Şahsı için, menfaati için hiçbir şey gözetmezdi. Sohbetlerinde önce ölçüleri anlatır, sonra da muhakkak hizmetin gerekliliğinden bahsederdi.

 

İLKADIM: Dünya Müslümanlarının durumuna bakışı nasıldı?

CEMİL USTA: Bosna olaylarında, Afganistan hadisesinde, Irak’ın işgali sırasındaki günlerde gece uykusunu terk ederdi. Bir gün: “Akşam, Bosna’da olanları gördüm, kardeşleri telefonla arayarak dua etmelerini istedim.” dedi. “Fırsat bulsam giderim.” derdi.

 

İLKADIM: Hocamın Mekke ve Medine sevdası nasıldı?

CEMİL USTA: Hocam prensip olarak: “Bir sene gidemesem de ikinci sene gitmek isterim.” derdi. Bir keresinde: “Hocam, bu yıl düşünüyor musunuz? Diye sordum. “Hanımla konuştuk, inşallah bu yıl gitmeyi düşünüyoruz” dedi. Biz hikmetini bilemiyoruz ama o yıl gidemedi. “Artık inşallah seneye gideriz.” dedi. Bu sefer de hastalık dolayısıyla gidemedi. Ama biz inanıyoruz ki Hocam, o zaman iki senede bir gitmeye razı iken, şimdi sürekli oralardadır.

Hz. Ebubekir, Peygamberimiz vefat edince gelmiş, yüzünü açmış: “Hayatında güzeldin, ölümünde de ne güzelsin” demiş, alnından öpmüş. Hocamız da güzel yaşadı, güzel ayrıldı. Hastalığına da güzel bir şekilde sabretti.

Mahdumu Nurettin Bey: “Baba, dünyada hiçbir şeyi ranta çevirmedin ama hastalığını manevî ranta çevirdin” demiş. Bu söz hoşuna gitmiş ve bize de hikâye etmişti Hocam. Daha önceleri de küçük bir rahatsızlığa da yakalansa hemen tevbe istiğfar ederdi. Allah’a karşı bir şikâyeti olmasından çok korkardı. Hastalığı oldukça ciddi olmasına rağmen hiç şikâyet etmedi.

Bir gün telefon ettim: “Hocam, sizi çok mu rahatsız ediyor?” dedim. “Hayır, Rabbe şikâyet olmasın ama bu hastalık bize arkadaş oldu” dedi. Devamında da: “Cemil Hoca, bu dünyadaki beraberliğimiz bu kadar, inşallah o önceki konuştuğumuz şekilde cennette birlikte oluruz. Ama ayağını yere sağlam bas, cennette buluşmak için gecikmek yoktur.”

 

İLKADIM: Makamı cennet olsun Rabbim cennetinden cemalini doyasıya seyrettirsin.

CEMİL USTA: Rabbimiz gani gani rahmet etsin. Cennetinde buluştursun.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr