BENİM DEDEM
Kim bilir belki gurbette olmanın verdiği hasret, belki de annemin geceleri bizleri uyutmak için dedemle ilgili anılarını anlatması 0’na sevgimizin ve bağlılığımızın kat kat artmasına neden olmuştu. O küçük yüreğimizin hatıralar bölgesi her zaman içinde dedemin var olduğu ve büyük bir özlemle anlatmaya doyamadığımız hikâyeleri ile dolu olurdu. Ne zaman dedem ve anneannemlerin bizlere geleceklerini haber alsak, bütün bir günü pencere önünde beklemekle geçirirdik. Saatler akmak bilmez, “anne daha kaç saat var? Ne zaman gelecekler?” sorularının sonu gelmezdi.
Ve sonunda beklenen gerçekleşir, dedem ve anneannemin o güzel yüzleri mavi bahçe kapısının parmaklıkları ardından kendini gösterirdi. Tabii biz hemen bahçeye fırlardık. Duygularımızın doruk noktaya ulaştığı ve kimsenin tanımlamaya gerek duymadığı anda tam bu zamandı işte.
Gelmeleriyle hissettiğimiz özlem, büyük bir mutluluğa dönüyordu. Bizler için en iyi hediye onların yanımızda bulunmaları olmasına rağmen, dedemin valizinin bir kenarında torunları için hazırladığı sürpriz hediyeler olduğunu bilirdim. Çünkü dedem insanları ve bilhassa çocukları mutlu görmekten ve sevindirmekten büyük haz duyardı.
Sonra dedem hediyelerin yer aldığı çantayı bize getirtirdi. Hemen etrafına toplanırdık. Yavaşça çantayı açardı. Biz meraklandıkça ve sabırsızlandıkça o biraz daha ağırdan alırdı. Sanki bu dakikaların hiç bitmemesini istercesine.
Tabii annem, babam ve anneannem bize muzip gözlerle bakardı. Anlaşılan onların da hoşuna giderdi bu çabalarımız.
Kocaman gülen bir yüz, ışıl ışıl gözler ve hızla çarpan kalplerimiz. Merakımız bir an için çevremizdeki her şeyi unuttururdu bizlere. Tek istediğimiz, çok sevdiğimiz dedemizin ömrümüzün sonuna dek saklayacağımız ve her baktığımızda onu hatırlayacağımız hediyesine ulaşmaktı belki de. Ve dedemizin de bizlerde görmek istediği şey buydu aslında. (Bu hediyeler anemin de büyük çabasıyla yeniliğini ve hatırasını ilk günkü tazeliği ile koruyor.) Dedem hepimiz için ayrı ayrı ve özenle seçtiği oyuncak, çikolata ve şekerlemeleri teker teker bizlere verirdi. Biz de dedemi büyük bir sevgiyle kucaklar yanaklarına kocaman öpücükler kondururduk.
Ertesi sabah annemin hazırladığı piknik sepetini de yanımıza alarak kır gezintisine çıkardık. Dedem gezimiz boyunca bizlere küçüklük anılarından bahsederdi. Çeşitli oyunlar oynar, dedemize değişik sorular sorardık. Dedem de bu sorulara içtenlikle ve anlayacağımız şekilde cevaplar verirdi. Birlikte olduğumuz vakitleri çok verimli ve keyifli geçirdiğimiz kesin. Hâlâ bu anıların dilimizden düşmemesi de işte bu yüzden.
Yine benim hatırlayamadığım, sonraları dedemin gülerek ve defalarca anlattığı bir anı da ailemiz arasında darbımesel haline gelmişti. Ben üç yaşlarındayken, dedem bizlere geldikçe küçük olduğum için biraz fazlaca ilgilenirmiş benimle. Tabii bu ilgi her çocukta olduğu gibi benim de çok hoşuma gidermiş. Dedemi diğer kardeşlerimden kıskanırmışım zaman zaman. Kır gezintilerindeki kucak sefalarım, küçük kardeşim Zeki’nin yaptığımız gezilerden birine katılmasıyla son bulmuş. Ben de bu durumdan hiç hoşnut kalmadığım için: “Dede beni de kucağına alsana.” diye söylenmişim. Kıskandığımı fark eden dedem, tepkimi ölçmek için duyarsız kalmış bu sözlerime. Kucağı kaptırmışım bir kere vazgeçer miyim? “Dede ama çok yoruldum.” diye eklemişim. “Ben de çok yoruldum.” demiş dedem. Sonra duraksamışım. “Dede ölmek istiyorum” demişim ve ağlamaya başlamışım. Dedem beni de hemen öbür kucağına almış. Eve geldiğinde durumu anneme gülerek anlatmış. Sonraları: “Kızım beni tam can evimden vurmuştun. Nasıl da biliyorsun insanların hassas noktalarını?” diyerek bana latifeler yapardı.
Dedemin torunlarıyla olduğu kadar diğer akrabalarıyla da sıkı ilişkileri vardı. Onlarla sürekli telefonlaşır, hallerini, hatırlarını sorar, imkânı varsa da bizzat ziyaret ederdi. Bizim de onları tanıyıp sevmemiz icin yaptığı bu ziyaretlere beraberinde götürürdü.
Bir keresinde Süksün’de yaşayan, anneannemin ve dedemin bütün akrabalarını tek tek evlerinde ziyaret etmiştik. Bizleri tanıştırdı. Gittiğimiz evlerde öylesine sıcak muhabbetler oluyordu ki insanın kalkası gelmiyordu. Onların dilinden eskiye dair anıları dinlemek insana ayrı bir zevk veriyordu. Daha sonra bizlere şöyle bir etrafı gezdirdi. Doğduğu eve geldiğimizde ise hem yaşadıklarını anlatıyor, hem de geçmişe dair bilgiler veriyordu. Üç günlük hoş bir gezinin ardından mutlu yüzlerle dönüyorduk evimize. İzlenimlerimizi aldı ve sonra da bizim de akrabalarımızla sıkı ilişkiler kurmamızı ve onları unutmamamızı öğütledi.
Yaşımız ne olursa olsun bizimle oyun oynamayı çok severdi. Yine bir gün mesire sonrası piknik alanında kalmıştık. Dayılarım, teyzem, yengelerim ve kuzenler takımlara ayrılıp çelik çomak oynamıştık. Bir oyundan hiç bu kadar zevk aldığımı hatırlamıyorum. Daha sonraları kelime oyunu yeni eğlencemiz haline gelmişti. Dedemleri her ziyaretimizde onun isteği üzerine kelime oyununu da yanımızda götürürdük. Dedemin doyumsuz sohbeti ve anneannemin hazırladığı ikramlar eşliğinde büyük bir zevkle oynardık bu oyunu. Amaç dedemle eğlenmek olunca kimin kazandığının bir önemi olmazdı. Asıl olan birlikte ve hoş dakikalar geçirmemizdi.
Dedem böyle zekâ geliştirici oyunlar oynamanın yaşının olmadığını ve bizlere fayda sağlayacağını söylerdi. Oyunlarımız esnasında Peygamber Efendimizin de torunlarını çok sevdiğini ve onlarla oyun oynadığını anlatır, “Beni seven ehli beytimi de sevsin” hadis-i şerifini sık sık vurgulayarak Allah ve Rasulünü, Ashabını, ailesini çok çok sevmemizi isterdi.
En büyük mutluluklarından birisi de bayram günlerinde bütün torunlarını ve çocuklarını bir arada görmekti. Geldiğimizde çeşit çeşit ikramlarda bulunur enteresan sürprizler yapardı. Bir aradayken en büyük duası: “Allah bizi cennetinde de böyle buluştursun.” olurdu.
Dedeciğim bu duana bütün kalbimizle ÂMİN diyoruz. Ahiret yurdunda da duanı devam ettirmeni istiyor ve bekliyoruz. Cenab-ı Hak’tan sana en yüksek dereceleri ihsan etmesini niyaz ediyoruz.
Seni görmek için koyuyorum başımı yastıklara,
Ağlıyorum usul usul, sessiz,
Ancak rüyalarda görebiliyorum artık yüzünü,
Gülüşünü, her gece rüyalarda
Seni çok özlüyorum,
Dokunamıyorum,
Sarılamıyorum,
Öpemiyorum.