Mayıs 2006 İlkadım A- A+
A- A+

BAYRAM ÜLGER BEY İLE MÜLAKAT

İLKADIM: Muhterem Zeki Soyak Hoca efendinin hayatında yapmış oldukları mücadelelerindeki mücadele arkadaşlarından, muhterem hocamız, ağabeyimiz Bayram Hocamızla beraberiz. Efendim öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

BAYRAM ÜLGER: Adım Bayram Ülger. Emekli öğretmenim. Merhum Zeki Hocam ile 1974’lerde tanıştık. 70’li yıllarda, Nevşehir’de Kültür Derneği kurulmuştu. Biz de bu dernek çatısı altında bulunuyorduk. Zeki Soyak Hocam Nevşehir’e ilk geldiği zaman, oğulları Nurettin ve Mücahit’i bu derneğe yönlendirmişti. Kendisi ile ilk tanışmamız da bu vesile ile olmuştu.

Öğretmen arkadaşımız Seyfi Ali Vural Bey, bir sohbetimiz sırasında İmam Hatip Okuluna Zeki Soyak isminde yeni bir müdürün geldiğini, çocuklarını kendi elleri ile getirip bizim derneğimize yönlendirdiğini anlattı. Hocamızın ismini ilk defa bu münasebet ile duyduk ve bizim dikkatimizi çekti. Daha kendisini görmeden kalbimizde ona karşı bir sevgi oluştu. Ben o yıllarda Sivas Suşehri’nde görev yapıyordum. 1975 yılında Hocamızın önderlik etmesi ile Mefkûreci Öğretmenler Derneği kuruldu.

Ben, kuruluş aşamasında birlikte bulunamadım ama yaz tatillerinde Nevşehir’e geldiğimizde Hocamla ve diğer arkadaşlarla görüşüyor ve takip edebiliyordum. Hocam ile görüşmemiz sırasında  “yazılı talepte bulunayım ve Suşehri’nde de şube açalım” teklifinde bulundum. Böylece Suşehri’nde de bir şube açmış olduk.

Mefkûreci Öğretmenler Derneği çalışmalarından sonra Hocamızla, sonradan aylık dergi haline gelen haftalık İlk Adım Gazetesinin çıkarılması aşamalarında birlikte çalıştık. Sonrasında Enderun Eğitim Vakfı ve diğer çalışmalarda kendisi ile birlikte olduk. Dolayısıyla Hocamızla 30 yılı aşkın kesintisiz ve kadim bir dostluğumuz vardır. İftiharla ifade edeyim ki bu 30 yılı aşkın kesintisiz dostluğumuz sırasında ki o, bizim hem ağabeyimiz, hem hocamız ve muhterem büyüğümüz idi. Kendisinden bir an olsun incinmedik ve de onu incitmemeye gayret ettik.

Hocamla aramızda yaklaşık 10 yaş vardı. Ben Nevşehir’e 1977 yılında döndüğümde Hocam Mefkûreci Öğretmenler derneğinin yönetimine girmemi istedi. 1980 ihtilaline kadar yönetimde birlikte çalıştık.

 

İLKADIM:  Bu derneğe neden ihtiyaç duyuldu. Hocam neden o yıllarda böyle bir teşkilat çalışması gereği hissetti?

BAYRAM ÜLGER: Hocam o yıllarda inançlı insanları ve öğretmenleri millî mefkûre etrafında bir araya getirmek istiyordu. Biz de zaten millî tarihimiz, kültürümüz, millî mefkûremiz çerçevesinde inançlı nesiller yetiştirmek amacında idik ve hocamızın bu isabetli çıkışı neticesinde etrafında kenetlendik.

Milletimiz, o günlere kadar özüne susamıştı ama bunu dillendiren ve önüne düşecek cesarette insanlar ortaya çıkmamıştı. Allah kendisinden razı olsun, Zeki Hocamız, “milletimize hizmet için ille Ankara’dan, İstanbul’dan yola çıkmak gerekmiyor, biz Nevşehir’imizden de yola çıkabiliriz, Anadolu’yu buradan da şahlandırabiliriz” dedi, önümüze düştü ve bu güzel insan bunu başardı. Millî mefkûreyi şahlandırdı. O günlerde öğretmenler dışında da birçok aydın Hocamızı tebrik ettiler, maddî ve manevî olarak desteklediler.

 

İLKADIM:  O günlerin gazetelerinde de görülüyor ki Mefkûreci Öğretmenler Derneği, Anadolu’da 1975’lerin, Nevşehir gibi küçük bir şehrinde ortaya çıkan bir dernek olmasına rağmen, ülkenin büyük bölümünde öğretmenleri teşkilatlandırıyor, Ankara’dan bile dikkatle takip ediliyor. Dernek tarafından Meclise sunulan kanun teklifleri olduğunu görüyoruz. Hele bir tanesinde kız imam hatip okullarının açılması için talepte bulunuluyor.

BAYRAM ÜLGER: Çok hayırlı hizmetler yapıldı. 80 ihtilalinde dernek kapatılıncaya kadar, Zeki Hocam inançlı, aynı ideali, millî mefkûreyi taşıyan insanları bir çatı altında topladı. Bizim camiamızda o güne kadar bu cesareti gösteren kimse olmamıştı. Başka görüşlerde, bizim inancımıza zıt görüşler taşıyan dernekler vardı ama inançlı insanlar olarak biz de onlara rağbet etmiyorduk. Bu konuda Nevşehir diğer iller arasında gıpta edilir bir hale gelmişti. Sadece Mefkûreci Öğretmenler Derneği değil, Zeki Hocamız daha sonraları da İlkadım Dergisi, Enderun Eğitim Vakfı ve Orta Anadolu’ya yayın yapan ART FM gibi tüm yurda yayılan, kökünü inancımızdan, tarihimizden alan, insanı layık olduğu yerlere taşımak için çalışan hizmet müesseselerinin, yine Nevşehir’den çıkarak kurulmalarına vesile oldu, öncülük etti. Çok önemli hizmetler yapıldı. Allah kendisinden razı olsun.

 

İLKADIM:  Hocam, siz ömrünüzü muhterem Hocamızla beraber teşkilat çalışmaları ile geçiren büyüklerimizden, ağabeylerimizden birisiniz. Bu teşkilatlarda Hocamızın en çok dikkat ettiği şey ne idi?

BAYRAM ÜLGER: Unutmadan Hocamın şu özelliğine dikkat çekmek isterim. Mesela 80 ihtilali olduğunda, Hocamla irtibatlı insanlar, doğru ve güzel kulvardan hiç ayrılmadılar. Hocam ile irtibatı kesenler ise yanlış istikametlere, sonuçsuz yollara gittiler. Hocamın en önemli hizmetlerinden biri, bu gibi karanlık günlerde mesela bir 28 Şubat, 80 ihtilali gibi belirsiz, bulanık dönemlerde köşe başındaki bir lamba gibi, yolunu şaşıran insanlara istikamet ve yol gösterici bir işaret taşı gibi kararlı ve sağlam duruşu oldu. 

Herkesin ne yapacağını bilemediği, bilenlerin konuşamadığı hatta kaçtığı bu gibi dönemlerde Hocam, doğru olan şudur, istikamet şu yöne olmalıdır diye, eğip bükmeden doğru olanı yaptı ve söyledi. Böyle olunca da Hocamla bir arada olan insanlar da yanılgıya düşmediler elhamdülillah. Bu yönü ile de Hocamın hakkını ödememiz oldukça zordur.

 

İLKADIM:  Hocam İslam tarihini çok okurdu. Osmanlıya da ayrıca hayranlığı ve ilgisi vardı. Odasının duvarında asılı duran bir Osmanlı haritası vardı. Evinde bulunduğumuz bir sırada, “zaman zaman bu haritaya bakarken, dünyaya hâkim olan bu büyük imparatorluğun nasıl küçüle küçüle yok olduğunu gözyaşlarıyla tefekkür ettiğini” anlatmıştı. Tüm Peygamberlerin, asrısaadet döneminin incelenmesini, ayrıca Müslüman Türk tarihinin de gözden geçirilerek, Müslüman Türk Milletinin gelecekte de nasıl bir yol takip etmesi, nasıl teşkilatlanmalar içinde bulunması gerektiğini anlatır, bu konuda görüşler ortaya koyardı.

BAYRAM ÜLGER: Hocamla olan 30 yılı aşkın kesintisiz beraberliğimiz sırasında şunu gördüm ki o, konuştuğu gibi yaşayan bir insandı. Hiçbir zaman bu işin sadece edebiyatını yapmadı. Kürsüde başka şeyler söyleyen, hayatında başka türlü yaşayan, zikzaklar çizen birisi değildi. Tanıştığımız günden son güne kadar hiçbir zikzağı olmadı. Doğru bildiğini her zaman, her yerde hiç çekinmeden söylerdi

Günümüzde insanların, siyasîlerin gözüne girmek için, menfaat temin edebilmek için, makam mevki elde edebilmek için yağ çektiklerine şahit oluyoruz. Bu durumların revaçta olduğu, prim yaptığı dönemlerde bile, yüksek mevkilerdeki, herkesin gözüne girebilmek için çabaladığı yücelttiği toz kondurmadığı kimselerin, hatalarını, noksanlarını gördüğü zaman uygun bir lisanla açık ve net bir şekilde kendilerine söylerdi. Sadece Nevşehir’de değil, ülke genelinde de, başbakanlık yapmış, tek söz sahibi konumunda, lider konumda olan, etrafında pek çok kimsenin pervane olduğu kişiler için bile Hocam, gördükleri aksaklıkları, yanlışlıkları usulünce, güzel bir şekilde “şunları seviyoruz ama şu yanlışlıkları da vardır” derdi, çekinmezdi.

Kendisinin makam ve mevki gibi beklentileri yoktu. Hocam, İslam’a gönül vermiş, tavizsiz bir müslümandı. Basit bir olay anlatayım. Bir Karadeniz bölgesi gezimiz sırasında, otobüsümüz Bafra’da, bir kahvehanenin önünde durdu ve kısa bir süre mola verildi. Kahvehane tamamen dolu idi ve içeriden oyun aletlerinin sesleri, gürültüleri duyuluyordu. Bafralı kahvehanenin sahibi olan kişi, bizim kafileyi görünce misafirperver bir şekilde “buyurun size çay ikram edelim” dedi. Hocam o kişinin o tavrına teşekkür ettikten sonra nazik bir şekilde ve gücendirmemeye özen göstererek “kusura bakmayın biz oyun oynanan bir işyerinde çay içemeyiz” dedi.

Hayatının her anında bu tavizsizliğini sürdürdü. Konuştuğu, yazdığı ve düşündüğü gibi yaşardı. Hiç kimsenin tenkide cüret edemediği kişilere gerekli tenkitleri yapmaktan çekinmezdi. Hâlbuki bu insanlar aynı zamanda kendisinin yakın dostları idi. Ben siyasî yapılanmaların da zaman zaman içinde bulundum. Çeşitli zamanlarda Ankara’da üst düzey toplantılara katıldığımız oldu. O toplantılarda Nevşehir gündeme geldiğinde ya da fırsat olduğu zaman ilk olarak Hocamın nasıl olduğu, sağlığı, çalışmaları sorulur mutlaka selam iletilmesi istenirdi. Nevşehir’e çeşitli vesilelerle yapılan ister siyasî, ister edebî şahsiyetler, fikir adamları gibi üst düzey ziyaretçiler de mutlaka Hocamı ziyaret ederler görüşme talebinde bulunurlardı. Bazılarında bizzat ben de bulundum.

 

İLKADIM:   Hocam sakıncası yoksa isim verebilir miyiz?

BAYRAM ÜLGER:  Sayıları pek çok olduğu için isimlendirmek zor ama mesela son olarak hatırladığım, sanırım 2000 veya 2001 yıllarıydı, Abdullah Gül Bey böyle bir talepte bulunmuştu ve birlikte ziyarette bulunmuştuk. Şimdiki meclis başkanımız böyle bir talepte bulunmuştu. Hocam o zaman Nevşehir’de değildi. Daha pek çok kişinin de Nevşehir’e geldiklerinde Hocam müsait olduğu zaman görüştüğünü veya en azından halini hatırını sorduklarını biliyorum. Her zaman üst düzey siyasîlerden dostları ve tanıdıkları olmuştur. Ama hiçbir zaman kendisi siyasete meyletmedi ve onlardan bir beklenti içinde olmadı. Yanlışlarını ve hatalarını gördüğü zaman onları tenkit etmekten de çekinmezdi.

Makam, mevkie itibar etmezdi. O eylem insanıydı, kelimenin tam anlamıyla bir vakıf insandı kendisi. Bazı insanların güzel düşünceleri, fikirleri olur, bunları güzel bir şekilde ortaya da koyarlar ama bunları eyleme geçiremezler, uygulayamazlar. Hocam çok büyük bir eylem insanı idi. Tanıştığımız 30 yıllık dönemde ortaya koyduğu birçok güzel düşünceleri, planları oldu. Ben bunlardan, düşünceden eyleme geçiremediği hiçbirisini hatırlamıyorum. Mutlaka bir zaman, zemin oluşturur ve hizmeti gerçekleştirirdi. Hem çevresinde bizim gibi insanların yetişmesine, ufkumuzun açılmasına çabalar, bulanık dönemlerdeki kararsızlıklarımızda bize yol gösterici olurdu. Hem de düşündüklerini birlikte hayata geçirmemiz için bize önderlik ederdi.

 

İLKADIM:  Hocam, Mefkûreci Öğretmenler Derneği tüzüğünün, sizin o zamandan beri muhafaza ettiğiniz bir nüshası var elimizde. Derneğin gayelerini gerçekleştirmek için yapacağı işler bölümüne baktığımızda dikkatimizi çeken hususlar var. Birisi de şöyle: “Öğretmen öğrenci, öğretmen veli ve halk münasebetlerini, millî örf ve adetlerimiz istikametinde, karşılıklı sevgi ve saygıya istinat ettirmek için çalışmak.” Nevşehir bunun örneğini gördü, yaşadı. Mefkûreci Öğretmenler Derneği ile başlayan ve bugün Türkiye’nin birçok bölgesine yayılan hizmetler ve öğrencileri bunun şahitleri ve ispatıdır.

BAYRAM ÜLGER: Hocamız misyon sahibi bir insan idi. Sıradan bir insan değildi. Sürekli vurguluyorum ama bir kez daha özetlemek istiyorum. Bu misyonunu hiçbir zaman şahsî çıkarı için, menfaati için yükselebilmek adına kesinlikle kullanmadı. Biz de, hocamın kurulmasına öncülük ettiği bu müesseseleri, mesela İlkadım Dergisini, Enderun Eğitim Vakfını, diğer kurumları Hocamın hedefleri ve misyonu doğrultusunda götürebildiğimiz oranda bu kurumların devamlılığı olacaktır Aksi durumda, biz bu kurumları başka kısa vadeli menfaatlerimiz için kullanmaya kalkarsak, o zaman Hocamın misyonuna zarar vermiş oluruz. Bize bıraktığı bu emanetleri hedefine ulaştıramayız. Benim en çok dikkat çekmek istediğim husus da bu misyonu devam ettirmek ve Hocamın çizgisinde yürümemizin ve çaba sarf etmemizin gerekliliğidir.

Unutmadan şunu da eklemek istiyorum. Hocamın dikkat çeken bir özelliği de keskin bir zekâya ve hafızaya sahip oluşu idi. Hatırlarsınız sizin de bulunduğunuz bir toplantıda sohbet ediyordu, biz de dinliyorduk. Bana “Bayram Bey, sizinle ilk olarak nerede ve nasıl tanıştığımızı hatırlıyor musunuz?” diye sormuştu. Vefatından 6–7 ay önce idi. Ben 30–32 yıl öncesinde kaldığı için hatırlayamadım. Mahcubiyetimi ve hatırlayamadığımı ifade ettim. O zaman kendisi “Nar Kasabasında, Kadirah mevkiinde Mehmet Elkatmış Bey bizi tanıştırmıştı.” diye hatırlatmıştı. Hocam yıllar önce tanıştığı insanları, dostlarını isim ve soyadları ile birlikte söyleyerek hatırlardı, unutmazdı. Yıllar önceki öğrencilerini de ismen hatırlardı.

Hocamın bütün özellikleri güzeldi. 30 yıllık dönemde dikkatimi çeken bir diğer bir güzel özelliği de merhaba ettiği, tanıştığı tüm insanların düğün, hastalık, taziye gibi acı tatlı günlerinde daima ve mutlaka ziyaretlerinde bulunurdu. Kendisi bir mazereti dolayısıyla Kayseri’de veya daha başka bir yerde bile olsa, döndüğü zaman mutlaka ziyaret eder, hediye götürür, gönlünü alırdı. Hocamın örnek almamız gereken bir özelliğidir.

 

İLKADIM:  Peygamberimizin sünneti de bunu gerektiriyor.

BAYRAM ÜLGER: Biz bir takım mazeretlere sığınarak dostlarımıza, akrabalarımıza bu türlü ziyaretleri yapamıyoruz ve hem de güzel adet ve geleneklerimizin yok olduğundan bozulduğundan şikâyet ediyoruz. Hâlbuki gerçek muhabbet, uhuvvet böyle günlerde gösterilmeli ve ortaya çıkmalıdır. Hocam, dostlarının sevinçli ve hüzünlü günlerinde onlarla birlikte olurdu ve bununla birlikte de kendisine bir muhabbet, sevgi halesi oluşurdu.

Belki daha önce söylemeliydik. Hocam Nevşehir’e ilk geldiği zamanlarda, Nevşehirliler kendisini tüm bu özellikleriyle de tanıyınca ona karşı bir sevgi seli oluşturdular. Toplumda Hocamdan bahsedileceği zaman, ismi söylenmez “Müdür Bey” denirdi. Hem halkla kaynaşmasından hem de İmam Hatip Lisesindeki başarılı yönetiminden dolayı. Ben de 78–79 yıllarında, dışarıdan, öğretmen eksikliklerinden dolayı derslere girdim. Hocamın yaptığı öğretmenler toplantılarında birkaç kez bulundum. Başka okullarda idarecilikler de yaptım ama onun idarecilik anlayışına başka yerlerde rastlamadım. Toplantılarda Hocam, öğretmenleri öğrencilerin başarılı veya başarısız olduğu konularda oldukça sorguladığına şahit oldum. Öğrencilerin sorumluluğu ayrı ama öğretmenler olarak bizim eksikliklerimiz neler? Okulumuzun araç, gereç ve başka ihtiyaçları var mı? Gibi konuları derinlemesine sorgulardı.

 

İLKADIM:  Hocam, gençlik döneminizde Suşehri’nde görev yaptığınızı anlattınız. Şimdiki gibi telefon ve benzeri vasıtalarla irtibat kurma durumunuz olamıyordu.

BAYRAM ÜLGER: Evet, öğretmen olmamız dolayısıyla sadece dört aylık yaz tatillerinde görüşebiliyorduk. Görüşebilecek başka vasıtamız yoktu. Nevşehir’e geldiğimizde ilk olarak o zamanki kültür derneğimize giderdik. Orada, bizimle aynı dünya görüşüne sahip olan arkadaşlarımızla görüşürdük. Bilahare Hocamla birlikte Mefkûreci Öğretmenler Derneğini kurunca, Hocamın etrafında toplanabilmek için yazın gelmesini beklerdik.

Çok önemli bir husus da; Hocam hiç kimseyi dışlamazdı. Bazıları, bir takım kimseleri, bazı konularda emel ve arzularında kendilerine engel gibi görerek dışlayabiliyorlar. En büyük engel kendi nefislerimizdir. Hocam hiçbir çalışmada kimseyi dışlamazdı. Herkese görev verirdi. Hizmet halkasına yeni dâhil olan kimselere bile çeşitli görevler verir, öncekileri de daha ileri sevk ederdi. Herkesin hizmette yükselmesini isterdi. Tökezleyenleri, duraklayanları da bir kenara itmezdi.

 

İLKADIM:  Hocamın teşkilatçılığı da ortaya çıkıyor.

BAYRAM ÜLGER: Öncelikle, yapabileceği alanı, hizmet yerini tespit eder, orada görev verirdi. Boş bırakmazdı. Bu arkadaş başarısız, geride dursun demezdi. Zaten teşkilatçılık özelliği olmayan insanlar bu kadar insanı bir mefkûre etrafında bir arada tutamazlar. Bu çalışmalar bir ömrü kapsayan, ömre bedel çalışmalardır. O karanlık dönemlerde, ihtilal dönemlerinde ortada olmak, önderlik yapmak her babayiğidin harcı değildir. İnsanlar gizlenecek yer arıyordu. Evlerindeki normal kitapları bile sahiplenmemek için yıkık evlerde saklıyorlardı. Böyle karanlık dönemlerde, Hocam bizlere ışık oldu. Çalıştığı insanları kesinlikle incitmezdi. Her halleri ile özel sorunları ile de ilgilenirdi. Siz de daha iyi bilirsiniz ki evi 24 saat herkese açıktı.

 

İLKADIM:  Bazı geceler Hocamın evinden zamanın nasıl ilerlediğini anlayamaz ve saat 2’lerde ayrıldığımız olurdu. Bazen arkadaşlarla gelirdik. Hocamla tanışmak niyeti ile veya bir sıkıntımız olurdu şu mevzu nasıl olacak diye sorardık.

BAYRAM ÜLGER: Hocam insanlara mutlaka şahsiyetine göre de değer verirdi. Bir insanın değerinden daha ileri yönlendirir, geriye, aşağıda bir seviyede değerlendirmezdi. İnsanların şahsiyetine, makam mevkisine, durumuna, ahlakî yapısına, sosyal yapısına uygun işler verirdi. Hiç kimseyi dışlamaz, layık oldukları değer ve görevi verirdi. Bu önemli bir özelliği idi. Mesela toplumda ileri seviyede, makamda olan bir insana çöp toplama görevi verilemez Ama belki bir gence verilebilir. Bu kişi bizim davamıza gönül vermiş, sözümüzü dinliyor, her işte kullanabiliriz mantığı ile hareket etmezdi. İnsanların ilmine, potansiyeline göre, seviyesine göre görev verirdi.

Hadis-i şerifi biliriz. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir yerde topluca yemek yerken bir sail, bir fakir gelir ve ister. Peygamberimiz de sofrada olandan bir parça verir ve gönderir. Ardından atının üzerinde kabilesinin büyüğü olduğu anlaşılan bir zat gelir. Rasulullah onu da sofraya davet eder. Yanında bulunan sahabeler bu iki ayrı davranışın hikmetini sorunca Efendimiz şöyle cevap veriyor: “İlk insan ihtiyaç sahibi idi, bizden sonra başka kapılara da gidecekti. Bizden istediğini kendisine verdik. Onu bu sevindirir. Diğerine gelince, o kişi kabilesinin büyüğü idi. İlki gibi davransak ona hakaret olurdu. Her ikisine de memnun olacakları şekilde davrandık” buyurdu. Hocam da bu özelliğe dikkat ederdi.

Kendisi ile yıllarca beraber çalıştık. Birçok kez birlikte bulundum, birlikte seyahatlerimiz oldu. Hiçbir zaman insanlara seviyelerine yakışmayacak şekilde davrandığını görmedim. Evine, arkadaşlarla ziyaret için gittiğimizde odadaki oturma şeklini bile kendisi dikkatle belirlerdi. Yaşına, ilmine, hafız olup olmadığına göre, seviyelerine göre oturuş yerlerini belirlerdi. Çalışmalarda da böyle idi.

30 yıllık tanıdığım dönemde, hocamdan hiçbir kimsenin kırıldığına, incindiğine şahit olmadım.

 

İLKADIM:  Hocam siyasî toplantılara katılır mıydı, bu konudaki çalışmalarına şahit oldunuz mu?

BAYRAM ÜLGER: Hocamın siyasetten şahsî bir beklentisi yoktu. Zaman zaman istişarî anlamda toplantılara davet edildiğini biliyoruz. Hocamın fikirlerinden, bilgilerinden, tecrübelerinden istifade edilirdi. Hocam siyasî çalışmalarla, arzu edilen hizmeti tam anlamıyla yapamayacağı kanaatinde idi. Bunun yanı sıra siyaset ile uğraşan insanların, iyi, vatanını, milletini seven, milli mefkûreye bağlı kişiler olmasını arzu ederdi. Siyasete karşı bir düşmanlığı yoktu.

Hocam siyasetten ziyade, insana hizmeti, insanın yetişmesi için yapılan hizmetleri öncelikle hedefledi, tercih etti. Çünkü insanlar iyi yetişirse, siyaset de, ekonomi de güzelleşecek, iyi olacaktır. Ahlakı, geleceği de düzelecektir. Zira onlar da insanların eliyle yapılmaktadır. Biz de zaman zaman siyasî çalışmalar içine girmek istediğimizde kendisi ile istişare ederdik, arzumuzu beyan ederdik. Sırf bizi incitmemek için, kırılmamamız için müsaade ettiğini belli ederdi. Candan arzu ederek bunu yapın demezdi. İsteksizliği, kerhen razı olduğu anlaşılırdı. Siyasî çalışmalar konusunda Hocam böyle bir yapıya sahipti.

 

İLKADIM: Hocamın sosyal münasebetlerinden yukarıda biraz bahsettik. Hocamın çocuklarla olan ilişkileri nasıldı? Sizin evlatlarınız da hocamla ilk tanıştığınızda küçük çocuktular, şimdi büyüdüler, çoluk çocuğa karıştılar. Hocamın çocuklara davranışı ile ilgili şahit olduğunuz hatıralarınız var mı hocam?

BAYRAM ÜLGER: Hocam bizim çocuklarımızı ve hatta başka çocukları da çok önemserdi. Çarşıda gördüğünde, dükkânlarının önünden geçerken mutlaka durur, selam verirdi. Vakti müsait ise mutlaka kapının önünde biraz durur, hal hatırlarını sorardı. Tanısın veya tanımasın selamsız hiç geçmezdi. Bu yönüyle de bambaşka bir insandı.

Baki Hocam müsaade ederseniz Hocamla ilgili şöyle bir hatıramı da anlatmadan geçemeyeceğim. Hocam hastalanmıştı. Arkadaşlarını ve dostlarını evine davet etmiş. Muhtemelen siz de orada bulunmuşsunuzdur. Bana gönderilen haber bir şekilde bana ulaştırılamamış, ben o toplantıda bulunamadım. Arkadaşlarla evinde görüşüp değişik konularda sohbet etmişler. Daha sonra haberim oldu. Arkadaşlar “Hocam, sen bulunamadın ama hocamızla böyle bir toplantımız oldu” dediler. Bu duruma çok üzülüp hüzünlendiğimi, hayıflandığımı hatırlıyorum. Hocamın bu davetinde bulunamamak beni ziyadesi ile hüzünlendirmişti. İçimden hemen Kayseri’ye gidip Hocamla görüşmeyi arzu ettim. Birkaç gün sonra, hanımımın bir rahatsızlığı dolayısı ile Kayseri’ye Fakülte Hastanesine gittik. Doktorumuzun henüz gelmediğini söylediler, bir müddet beklemek zorunda kaldık. Beklerken binadan biraz dışarıya çıktım. İçimdeki, o hocamla görüşememenin verdiği hüzünle ve özlemle dolaşmak istedim. İnanır mısınız, henüz belki daha 10 adım bile atmamıştım ki o mübarek insanı karşımda gördüm. O, her zaman yaptığı gibi bir eli yeleğinin cebinde olduğu halde, başı sol tarafına biraz eğik, gözleri kapalı tamamen iç dünyasına kapanmış bir halde yavaş yavaş yürüyordu. Aman Allah’ım ne büyük bir lütuftu. Selamlaştık. Mücahit göz muayenesi için getirmiş. “o arabayı park ediyor ben de onu bekleyerek yavaş yavaş yürüyordum” dedi. Birlikte biraz oturduk. Ben gözyaşlarımı tutamadığımı hatırlıyorum. Hanımın hal hatırını da sordu. Yarım saat kadar sohbet ettik. İnsan neyi samimi olarak arzu ederse, Allah Teala lütfediyor. Bunu fiili olarak bir kez daha yaşamış olduk. İçimdeki o burukluk, o hüzün bu ilâhî lütufla ortadan kalkmış oldu.

Hocamız Nevşehir’imiz için gerçekten bir lütfu ilahi idi. Allah kendisinden razı olsun. Biz kendisinden çok faydalandık. Cenab-ı Hak böyle bir insanla birlikte olmayı bize lütfetti, nasip etti. Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun. Dünyada birlikte olduğumuz gibi Allah o güzel insanla beraber olmayı nasip etsin. Tekrar rahmet diliyorum.

 

İLKADIM: Bir gün bir sohbetten evine getirmiştik. O zamanlar bizim bir ailevî sorunumuz vardı. Sürekli bizi takip eder arar sorardı. Hatta evimize gelir görüşürdük. Hocamı, bir arkadaşla, gece saat 1.00 civarı evine getirmiştik. Hocam, bize çok dua ederdi. Makamı cennet olsun. Benim de içimden hocama dua etmek geçti.  “Hocam ukalalık olmazsa size bir şey sormak istiyorum” dedim. “Buyur Baki” dedi. “Biz başımız sıkıştığında size ulaşıyoruz, dua talep ediyoruz. Sizin de duaya ihtiyacınız olmaz mı” dedim. “Olur” dedi. “Peki, nasıl dua etmemizi istersiniz Hocam” dedim. “Ben hocama, Allah’ım o senden razı sen de ondan razı olmadan ruhunu kabzetme, diye dua ediyorum” dedi. Sen de bana böyle dua et demedi. Peki efendim, teşekkür ederim dedim. Hocam vefat edinceye kadar bu duayı eksik etmedim.

Son bir soruyla inşallah bitirelim Hocam. Siz toplumla, cemaatlerle bu güne kadar bulunduğunuz görevlerden dolayı diyalog içerisinde idiniz. Diğer İslamî cemaatlere teşkilatlara bakışı nasıldı?

BAYRAM ÜLGER: Hocam, İslami cemaatlere, İslam adına çalışan teşkilatlara, çalışmalara iyi bakardı. Onların, Kur’an ve sünnet ölçülerine uygun bir şekilde çalışmalarını temenni ederdi. Maalesef bazılarının yaptığı gibi “biz bu alanda tekiz, başkaları olmasın” demezdi. Tüm İslamî çalışma yapanların hepsine muhabbet beslerdi. Bu çalışmaları yapanların artmasını da arzu ederdi. Eğer Kur’an ve sünnete aykırılıkları varsa, hoşgörü var diye görmezden gelmezdi. “Şu çalışmalar güzel, ama şu eksikleri var, şurada yanlış yapıyorlar” derdi. Bunu da siyasîlere olduğu gibi çekinmeden ifade ederdi. Bizi de bu konuda uyarırdı. Sadece Kur’an ve sünnete aykırılıkları olup olmadığına bakmamızı, başka türlü ayrılıklara önem vermememizi tavsiye ederdi.

Mesela bugün “canım hoşgörü var, başı açık da namaz kılınabilir” diyenler oluyor. Hocam kesinlikle bu tür durumları kabul edilir bulmazdı. İslamî ölçülerden ve değerlerden taviz vermezdi. Tavizsiz bir müslümandı. Zaten Bütün hayatında da bunun mücadelesini verdi. Böyle olduğu için kendisi sevildi. Etrafında insanlar toplandı. Kendisi vakıf insandı. Hizmet aşığı idi. Son nefeslerinde bile hizmeti düşünüyordu.

 

İLKADIM: Hocam Allah sizden razı olsun. Teşekkür ediyoruz. Hakkınızı helal edin.

BAYRAM ÜLGER: Ben de size teşekkür ediyorum. Bu hayırlı çalışmalarınızda başarılar diliyorum Allah muvaffak etsin.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr