BAŞYAZI - Allah’ın Davetçisine Uyun
İnsan nisyanla maluldür. Ferdi, ailevi ve toplum hayatında yanlışlar yapabilir. Bundan dolayı insan her an uyarılmaya muhtaç, mümin her an uyarmaya mecburdur. Kamil insan olmanın yolu uyarılara açık olmayı ve uyarılması gerekenleri uyarmayı gerekli kılmaktadır. Uyarmak adetullahtandır. Aklı başında kullarına da bu sorumluluk yüklenmiştir. Denizdeki dalgalar gibi, yakından başlayıp uzağa, ta uzaklara uzanan bir uyarı gayreti içinde olmak gerekir.
Rabbimiz buyurdu ki:
“Rabbinizden size indirilene uyun.”(A’raf-3)
“Allah ve Resulünün çağrısına uyun.” (Enfal-24)
“Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun.” (Yasin-21)
Mümin ilk önce Rabbinin ve Resulünün uyarılarına uymak zorundadır. Daha sonra da onların uyarısıyla uyaranların uyarılarına uymalıdır. Ferdi, ailevi ve toplumsal felaketler ilahi ve nebevi çağrılara uyulmadığındandır. Dünyevi çıkarları için danışmanlık şirketlerine büyük ücretler öder de uhrevi kazançları için ücretsiz ilahi ve nebevi çağrılara uymaz, bu nasıl Müslümanlıktır Allah aşkına, düşünelim.
Rabbimiz buyurdu ki:
“Kalk da uyar.” (Müddessir-54)
“Sen, ancak bir uyarıcısın.”(Fatır-23)
“(Önce) En yakın akrabanı uyar.” (Şu’ara-214)
“De ki: Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.” (Enbiya-45)
“Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkan’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.” (Furkan-1)
Rabbimiz uyarıcıdır. Resuller uyarıcıdır. Furkan uyarıcıdır. Bizden olan emir sahipleri uyarıcıdır. Kadınıyla erkeğiyle, genciyle yaşlısıyla, aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı tüm müminler birbirleri için uyarıcıdırlar, birbirlerini uyarmakla sorumludurlar. Uyarırken de Rabbimizin emri gereği, kendi ölçüleri ile değil, vahiyle uyarmaları gerekmektedir.
Herkes birbirini uyaracak da birilerinin uyarısı diğerlerinden farklıdır. Amir memuru, memur amiri uyaracak da amirin uyarısı farklıdır. Âlim cahili, cahil âlimi uyaracak da âlimin uyarısı farklıdır. Koca hanımını, hanım kocasını uyaracak da kocanın uyarısı farklıdır. Ana baba çocuğu, çocuk ana babayı uyaracak da ana babanın uyarısı farklıdır. Usta çırağı, çırak ustayı uyaracak da ustanın uyarısı farklıdır.
Tepe taklak bir hayata savruluyoruz. Uyması gerekenler kendilerine uyulmasını bekliyorlar. Uyarıcıların uyarılarına kulak vermiyor. Bu nedenle her geçen gün evlerin, iş yerlerinin cadde ve sokakların huzuru kaçıyor, insanlığın tadı kaçıyor, dünyada huzur kalmıyor.
Rabbimiz buyurdu ki:
“Ey kavmim! Bana uyun ki, sizi doğru yola ileteyim.” (Mü’min-38)
“Eğer O, (Resul) birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz.” (Hucurat-7)
“Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun, O’na iman edin ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi elem dolu azaptan kurtarsın.” (Ahkaf-31)
Kim kime uyacak? Kim kimi uyaracak? Tüm müminler birbirini uyaracak da Allah’a isyan olmadığı müddetçe ulemaya uyma mecburiyeti vardır. Resullerin yolunu takip eden ümeraya uymak da masiyetle emretmediği sürece vaciptir.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki:
“Müslüman kişinin, hoşuna giden veya gitmeyen her hususta itaat etmesi gerekir. Ancak masiyet emredilmişse o hariç, eğer masiyet emredilmişse dinlemek de yok, itaat de yok.” (Buhari, Müslim)
Tabi olmanın şartı itaattir.
İnsan için en büyük felaket Rabbimizin beyan buyurduğu şu konuma düşmektir:
“Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir.” (Yasin-10)
“Onlara ne oluyor da öğütten yüz çeviriyorlar?” (Müddessir-49)
“Onlar sanki aslandan kaçan yaban eşekleridirler.” (Müddessir, 50-51)
Hayatın her safhasında, iki cihan saadeti için özelikle uyulması gerekenlere uyulmalıdır. Ulemaya, ümeraya, anaya, babaya, kocaya, ustaya vb.
Ulemaya, ümeraya itaatin olmadığı yerde huzur ve sükûndan eser kalmaz. Yeni nesil söz dinlemez, öğüt almaz, başına buyruk bir nesil olarak yetişmektedir. Bunu hayatın içinde her geçen gün yaşamaktayız. Asi memurlar, asi eşler, asi evlatlar, asi çıraklar... Bu durum çok ciddi şekilde toplumsal huzursuzluklara sebep olmaktadır.
İnsanlar en ufak ikaz ve uyarılara katlanamaz hale gelmişler. Bu uyarıların haklı veya haksız olması insanları o kadar çok ilgilendirmemektedir. Nefisler o kadar azgınlaştırılmış ki en ufak tenkide tahammül yok. Tenkit edilen eş, evlat, çırak kaçıp gidiyor. Bundan “Allah rızası için hizmet” sloganıyla yola çıkan kesimler de nasibini alıyor. Ulemanın, ümeranın işi her geçen gün daha da zorlaşıyor, ya Rabbine itaat edecek ya da işten, eşten, evlattan, çıraktan vazgeçecek. Müslüman fert, aile ve toplum bu hususta çok ciddi bunalıma doğru sürüklenmektedir.
Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz buyurdu ki:
“İçlerinde kötülükler işlenen bir cemiyet, bu kötülükleri bertaraf edecek güçte olduğu halde seyirci kalır, müdahale etmezse Allah’ın hepsini saran umumi bir bela göndermesi yakındır.” (Ebu Davud, Tirmizi, İbn Mace)
Samimi Müslüman, her şeyi göze alarak, usul ve adabına riayet ederek, en yakın çevresinden başlayıp, hatır gönül işine bakılmadan, Allah rızası için bütün gayreti ile gücünün yettiğince insanları uyarmaya devam etmelidir. Uyarılar ister dinlensin ister dinlenmesin, fark etmez, şevk ve gayretle uyarmaya devam edilmelidir.
“Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”(Nisa-165)
İnsanlar için çeşit çeşit bahaneler üretmek çok kolaydır. Birbirinin bir sözünü, bir bakışını, bir tavrını bahane eder de bir çuval inciri berbat ederler. Müslümanlar bahane ürettiği kadar hizmet üretebilselerdi, bu gün dünyanın çehresi bambaşka olurdu.