Kasım 2023 Nureddin SOYAK A- A+
A- A+

BAŞYAZI- “Allah Yolunda Siz de Savaşın”

“Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, 190)

İslam medeniyeti, sevgi medeniyetidir. İslam, savaş taraftarı değil barış taraftarıdır. İslam kelimesinin anlamlarından biri de barış ortamına girmektir. Savaş, zalimlere haddini bildirmek için son çaredir. Allah’ın mülkünde Allah’a kafa tutanların kafasını kırmaktır. Mekke’de inananlara tahammül edemeyip saldıranlar, putperest müşriklerdir. Medine’de vatandaşlık anlaşması yapılmasına rağmen inananlara tahammül etmeyip saldıranlar, müşrik yahudilerdir.

“İman edenlere düşmanlık etmede insanların en şiddetlisinin kesinlikle Yahudiler ile Allah’a ortak koşanlar olduğunu görürsün.” (Maide, 82)

İslam’ın savaşı şahıslarla değil zihniyetlerledir. Onun için Rabbimiz “sizinle savaşanlara karşı savaşın” buyurmuştur.

“Saldırıya uğrayanlara zulme maruz kaldıkları için savaş izni verildi. Allah onları muzaffer kılmaya elbette kadirdir. Onlar sırf ‘Rabbim Allah’tır’ dediklerinden dolayı haksız yere yurtlarından çıkarılmış kimselerdir. (Hac,39-40)

İslam her halde itidali emretmektedir. İnsanlık tarihinde inananlardan başkası ne barışta ne de savaşta itidal gösterememiştir. Küffar ne barışta ne de savaşta kendi koydukları kurallara bile uymamışlardır, çünkü onlara yön veren nefis ve şeytanları, hırs ve tama duygularıdır. İnsanlığın tekâmülü ile beraber gelişen teknoloji, savaş alanında kitle imha silahları, kıtalar arası füzeler nükleer silahlar insanlığı tehdit etmektedir. Bir zamanların “Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu” sözü tam da burada anlam kazanmaktadır. Er meydanlarındaki savaşlar, yerini masa başındaki düğmelere bırakmış durumdadır. Günümüzde Müslümanların da bu teknolojiye sahip olmaları gerekmektedir. Sataşanlara haddini bildirmezseniz şımardıkça şımarırlar. Mümin, savaşta da barışta da güçlü olmak zorundadır. Aksi halde ne dinini ne nefsini ne neslini ne de vatanını koruyabilir. Müminin, üzerine düşeni yaptıktan sonra korkacağı, çekineceği hiçbir şey yoktur.

“Zalimlerin hiçbir yardımcısı yoktur.” (Fatır, 38)

Savaşta insanın kendine hâkim olması elbette zordur. İslam, tabilerine o kadar güzel bir ahlak kazandırmıştır ki gözlerin döndüğü, akılların karıştığı bir savaş ortamında dahi Müslümanlar kendilerine hâkim olma kabiliyeti edinmişlerdir. Savaş meydanları bu üstün ahlaka şahitlik etmiştir, çünkü onların hayatı da cihadı da âlemlerin Rabbi olan Allah içindir. Hz Ali’nin (ra) savaşta yüzüne tüküren kişiyi affetmesi müminlerin ne intikam duygusu ne de nefisleri için savaşmadıklarına en güzel örneklerdendir.

“Hiç şüphe yok ki Allah, kendi yolunda, duvarları birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak çarpışanları sever.” (Saff, 4)

Rabbimizin sevgisini açıkça izhar ettiği sınıflardan biri de davası uğrunda bir binanın duvarları gibi birbirine kenetlenenlerdir. Birbirine yardım eden, birbirine destek olanlardır. Müslüman kardeşlerini zalimin eline bırakmayanlardır.

“Nice peygamberler var ki, kendileriyle beraber birçok Allah dostu çarpıştı da bunlar Allah yolunda başlarına gelenlerden yılmadılar, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah, sabredenleri sever.” (Âl-i İmrân, 146)

Allah davası uğrunda mücadele eden müminler, başına gelenlerden asla müşteki olmazlar. Müminler, hayatı emanet bir hayat bilinciyle yaşadığı için hayatın her çeşit gailelerine katlanır. Başına gelen bela ve musibetlerin ecrini de sadece Rablerinden beklerler.

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz;

“Sizden önce demir taraklarla kişinin etleri ve sinirleri kemiklerine kadar taranırdı da bu işkence onu dininden döndürmezdi. Başının ortasına testere konarak başı ikiye bölünürdü, bu işkence dahi onu dininden döndüremezdi.” (Buhari) buyurmuştur.

Mümin iki hayat arasında tercih yapmak durumunda kalınca baki hayatı, fani hayata tercih eder.

“O hâlde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse biz ona büyük bir mükâfat vereceğiz.” (Nisâ, 74)

Mümin, hakkın hâkim olması için kimden gelirse gelsin zulme ve zalime karşı, kime yapılırsa yapılsın hakkın ve haklının yanında ve savunucusudur.

“Size ne oluyor da Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” (Nisâ, 75)

Savaşla ilgili ayetlere bakıldığında, İslam’ın ancak inanç yüzünden baskı ve zulmü ortadan kaldırmak için buna izin verdiği görülmektedir. Bu iki ayette müminlerin savaş gayesi ortaya konmaktadır. Allah rızasını elde etmek, zulmü engellemektir.

“İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O hâlde, siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır.” (Nisâ, 76)

Mümini haklı mücadelesinde güçlü kılan Rabbinin kendisiyle beraber olması ve ona yardım etmesidir. Âdem aleyhisselam’dan beri devam eden mücadele hak ve batıl mücadelesidir. Hakkın taraftarları Allah’ın adamları, batılın taraftarları ise şeytanın adamlarıdır. Her halde de kazananlar Allah’ın adamlarıdır. Dünyada kaybetseler de ebedi hayatı kazanırlar. Şeytanın taraftarları zaman zaman çıkarları için birbirine düşseler de İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda hemen birleşiverirler. Dün olduğu gibi bugün de israilli yahudilerle Filistinli Müslümanlar arasındaki savaşta buna şahit olmaktayız. Maalesef şeytanın adamlarının taraflarını daha çabuk belirlediklerine şahit oluyoruz. Allah’ın adamları nerede?

“And olsun, eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 157)

Müminin vicdanı zulümler karşısında incinir, acır, mümin bu zulmü engellemek için tüm gücüyle çalışır. Dünyanın faniliği ve ölüm, bu hayatın gerçeği olduğuna göre mümin için şehadet dünya değiştirmenin en izzetli ve şerefli yoludur. En karlı bir ölümdür.

“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar.” (Âl-i İmrân, 169)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz;

“Yeryüzünde şehidin kanı kurumadan önce, onun hurilerden iki karısı, emzikli yavrularını çölde kaybedip aniden bulan anne heyecanıyla ellerinde birer takım elbise olduğu halde onu karşılarlar.” (İbn Mace)

“Yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu hâlde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri Yahudilere haram kıldık.” (Nisâ, 160)

Kurtuluşun yollarından biri de Allah yolunda cihad etmektir.

“Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten sakının, O'na yaklaşmaya vesile arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz.” (Mâide, 35)

“İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya işte onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.” (Enfâl, 74)

Maalesef Gazze zulmünde ümmet yere çakılıp kalmıştır. Ölen, Filistinli kardeşlerimiz değil ümmettir. Akan kan Filistinli kardeşlerimizin kanı değil ümmetin kanıdır. O zaman cenaze namazı kılınması gereken de ümmettir.

“Ey iman edenler! Ne oldunuz ki size ‘Allah yolunda sefere çıkın’ denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı pek az bir şeydir.” (Tevbe, 38)

“Eğer Allah yolunda sefere çıkmazsanız sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir.” (Tevbe, 39)

“Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça iyiliğe asla erişemezsiniz.” (Âl-i İmrân, 92)

Rabbim, sana Musa aleyhisselam’ın yakarışı ile yakarıyoruz. Yahudi zalimlerinin gücünü, kuvvetini kır. Onlara hak ettiklerini ver, onlar dün peygamberlerine zulmettikleri gibi bugün de mümin kullarına zulmetmektedirler, onları helak eyle. Ümmet yerine çakılıp kaldı ama onlar her şeyleri ile cihad ediyorlar, canlarını, mallarını, evlatlarını feda ediyorlar, cihad meleklerini onların yardımına yetiştir.

“Mûsâ şöyle dedi: ‘Ey Rabbimiz! Gerçekten sen Firavun'a ve onun ileri gelenlerine, dünya hayatında nice zinet ve mallar verdin. Ey Rabbimiz, yolundan saptırsınlar diye mi? Ey Rabbimiz, sen onların mallarını silip süpür ve kalplerine darlık ver, çünkü onlar elem dolu azabı görünceye kadar iman etmezler." (Yûnus, 88)

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr