Mayıs 2006 Yusuf CAN A- A+
A- A+

ANMAK, ANLAMAK VE ANLATMAK ÜZERİNE...

Anmak; anlamaktır, anlamaya çalışmaktır, anlama yolunda çaba sarf etmektir. Anma yıldönümlerinde yapılan etkinlikler, törenler, toplantılar, anma yazıları, dergilerin anma sayıları hep bu amaca yönelik çalışmalardır. Bu faaliyetlerde söz konusu şahıs, değişik yönleri ile O’nu iyi tanıdığı ve doğru anladığı farz edilen kişilerce tanıtılmaya ve anlatılmaya çalışılır.

Fakat son cümleden de anlaşılacağı gibi, bu iş zannedildiği kadar kolay değildir. Anlatmak/anlatabilmek için öncelikle hakkıyla tanımak/tanıyabilmek ve anlamak/anlayabilmek gerekir. Diğer bir deyişle, ancak tanıdığımız/tanıyabildiğimiz ve anladığımız/anlayabildiğimiz insanları hakkıyla tanıtabilir ve anlatabiliriz.

Tanımak ve anlamak ise başlı başına kendi içinde sınırlılıkları ve dolayısıyla zor(unlu)lukları ifade eden kelimelerdir. Bu konuda temel iki zor(unlu)luktan bahsedilebilir. Birincisi, tanımak/tanıyabilmek ve anlamak/anlayabilmek için söz konusu kişiyle gönül ve fikir birlikteliğine sahip olmak zor(unlu)luğudur. Yani aynı frekansta olmak, aynı kanaldan yayın yapmak, aynı hatta bulunmak ve aynı operatöre bağlı olmak gerekir. Daha açık bir ifade ile aynı vasatta bulunmak, aynı değerlere sahip olmak, aynı gönül ve düşünce ikliminde yaşamak ve aynı dili konuşmak lazımdır.

Bu asgari şart yerine geldikten sonra ikinci zor(unlu)luk, söz konusu şahsın hayatta iken ve vefatından sonra, etrafına vermiş ve yaymış olduğu örtülü-açık, doğrudan-dolaylı her türlü sinyali/mesajı alıp çöze(bile)cek bir algı(lama) gücüne sahip olmakla ilgilidir. Bu algılamanın/algılayabilmenin fiziksel sınırlarının belirlenmesinde duyu organlarınızın sağlıklı olma durumu yanında, söz konusu şahıs ile mekânsal birlikteliğinizin, yani teşrik-i mesainizin miktarı da etkilidir elbette. Fakat algılama/algılayabilme yetisinin beden sağlığı, zaman ve mekân gibi maddî boyutuna tekabül eden değişkenlerinin ötesinde, manevî boyutun derinliğini ve yoğunluğunu belirleyen öğelerin çok daha belirleyici olduğunu görmek gerekir.

Söz konusu şahıs ile aranızdaki ruh birlikteliğiniz ve aynîleşme düzeyiniz, sevgi ve muhabbet akışınız yanında, aldığınız iletileri/mesajları değerlendirme, yorumlama ve sonuçlara ulaşma kapasiteniz; muhakeme, ince anlayış, kavrayış, idrak ve feraset gücünüz bu konuda belirleyici olacaktır. Yani bu tamamıyla sizin çapınız, hacminiz, cesametinizle ilgilidir. Hâsılı kelam bu bir kap sorunudur. Kavlî ve fiilî dualarınızı da hesaba katan İlahî Kudret size ne hacimde bir kap vermiş ise, o hacim miktarı,  yanı başınızda akan çeşmenin ya da karşınızda bulunan okyanusun suyundan nasibinize düşeni alacaksınız. Dolayısıyla, kabınız miktarı söz konusu şahsı algılayabilecek, tanıyabilecek ve anlayabileceksiniz.

 Bir de konunun anlat(ama)ma veçhesi var. Nasibinize göre az veya çok anladığınızı/anlayabildiğinizi varsayalım. Anladığınızı/anlayabildiğinizi, anlat(ama)mada ne derece başarılı olacaksınız? Burada da anlatıcıdan ve muhatabından kaynaklanan zorluklar karşımıza çıkmaktadır.

Anlatıcı için kullanacağı yazılı veya sözlü anlatma ve aktarma biçiminin, iletişim tekniği açısından bizatihi kendisinden kaynaklanan sınırlılıklarının bulunduğu ve mesaj kayıplarına neden olduğu bilinmektedir. Fakat asıl önemlisi, yüreğimizde ve zihnimizde önemli ve büyük bir yer işgal eden duygu ve düşüncelerimizi izah etmekte çoğu zaman yetersiz kaldığımız gerçeğidir. Bu konuda kimileri için gerçekten kendisini ifadede yeteneksizlikler söz konusudur. Bu insanlardan etkin bir yazılı veya sözlü anlatım ya da güçlü bir ifade biçimi ortaya koymaları beklenemez.

Fakat hitabet ve belagat veya yazılı ifade konusunda, çok üstün yetenekleri olan zevatın bile, kimi zaman önemli kişi, olay ve konuları anlatmak/anlatabilmek de yeterli olamadıklarına veya kendilerini yetersiz hissettiklerine şahit olabilmekteyiz. Sözün bittiğini, kelimelerin kifayetsiz ve aciz kaldığını bu durumlarda hissedersiniz. Bu nedenle, anlatıcının yetenekli ya da yeteneksizliğine bağlı olmaksızın, söz konusu şahısların, olayların ya da konuların anlatıldığı söz meclislerinde veya yazılarda her zaman, az veya çok eksik bir takım yönlerin kaldığını görebiliriz.

Diğer yandan, anlatıcı açısından, dinleyen veya okuyan muhatabın bizatihi kendisinden kaynaklanan anla(ya)mama zorluklarından da bahsedilebilir. Burada da ortaya çıkan durum, anlatıcının söz konusu şahsı tanıyabilme ve anlayabilme konusunda karşılaştığı zorluklarla paralellik arz etmektedir. Muhatap, ancak maddî ve manevî duyularının hassasiyeti nispetince algılayabildiği kadar anlatıcıyı ve dolayısıyla söz konusu şahsı anlayabilmektedir. Yani anlatıcıdan ve muhataptan dolayı ciddi anlam ve anlayabilme kayıpları oluşabilmektedir.

Tüm bu açıklamalardan anlıyoruz ki; basit birer kelime gibi gözüken anmak, anlamak ve anlatmak kelimeleri, karmaşık ve zor anlamları ifade ve ihtiva ediyorlar. Dolayısıyla, anmak, anlamak ve anlatmak deyip bir çırpıda geçmemek, kelimelerin ağırlığını ve işaret ettikleri manaları ve beraberlerinde taşıdıkları zorlukları görmeye ve anlamaya çalışmak gerekir.

Bu girizgâhı, Zeki Soyak Hocaefendi’nin vefat yıldönümünü anma, dolayısıyla kendisini anlama ve anlatma düşüncesiyle neşredilen bu sayının zorluklarını ve muhtemel eksiklikleri de içinde barındırdığını okuyucunun daha iyi anlaması için kaleme aldık.

İşte bu nedenlerle, anma toplantılarının veya yazılarının akabinde, söz konusu şahsın görüş ve düşüncelerinin ele alındığı konuşma ve yazılarla ilgili olarak, doğruluk payı olsun ya da olmasın, “eksiklik ve noksanlık” veya “yanlış anlaşılma” ya da “yanlış anlatılma” eleştirilerinin her zaman olabileceğini kabul etmekte ve anlayışla karşılamaktayız.

Bunun da ötesinde, söz konusu eleştirilerin ve değerlendirmelerin hayatî bir öneme haiz olduğuna inanmaktayız. Tüm bunları, Zeki Soyak Hocaefendi’yi daha iyi anlama ve anlatma yönünde samimi gayretler ve çabalar olarak görmekteyiz. Hocaefendi gibi, ülkeye ve millete mal olmuş mümtaz tarihi şahsiyetlerimizin, bu vesileler ile daha iyi anlaşılabileceğini düşünmekteyiz. Bu süreç içinde “model insan”lar olarak, görüş, düşünce, fikir ve örnek yaşantıları ile ilgili daha rafine bilgilerle gelecek nesillere intikal edeceklerini değerlendirmekteyiz.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr